| |
Eşitlik savaşı
Türk Kadını bugün Anneler Günü'nü geçmiş yıllara göre daha farklı duygularla kutluyor. Çünkü ilk kez olarak örgütlü gücünün ağırlığını hem Meclis'te, hem de kamuoyunu oluşturan tüm odaklarda hissettirdi. Gerçi Anayasa'nın 10'uncu maddesine "pozitif ayrımcılık" ilkesini koyduramadı ama en tutucu zihinlerin ve vicdanların surlarında bile irice bir gedik açmayı başardı. Şimdi bu gediklerden kadın- erkek eşitliğini çağdaş anlamda gerçekleştirmeyi sağlayacak diğer yasal düzenlemelerde ve bunların hayata geçirilmesinde yararlanmak hedef alınmalı. Yapılacak iş, el atılacak alan o kadar çok ki... Toplumsal hayata eşit katılımdan, siyasette ve parlamentoda temsil olanaklarının genişletilmesine kadar uzun bir liste var. Ancak en öncelikli amaç Meclis Adalet Alt Komisyonu'nda görüşülen Türk Ceza Kanunu Tasarısı'nda "ayrımcılık içeren" hükümlerin tümünü ayıklatmak olmalı. Komisyon gerek hukukçuların, gerekse kadın örgütlerinın çağrılarına kulak vererek, bazı değişiklikler yaptı. Bunun son örneği "Namus ve töre cinayetlerinde cezayı azaltan haksız tahrik" suçunun tekrar düzenlenmesi oldu. Buna göre cinsel saldırıya uğramış kızı, kadını öldüren baba veya kardeşe, haksız tahrik indirimi yapılamayacak. İndirim sadece cinsel saldırıyı işleyen öldürülürse uygulanacak. Gerçi bu da bir tür ayırımcılık ama onu da biz erkekler düşünelim.
Daha neler gerekiyor? Kadın hakları için mücadele eden çok sayıda örgütü biraraya getiren ve nefesi Adalet Alt Komisyonu üyelerinin ensesinde olan TCK Kadın Platformu bu değişikliği olumlu ancak yetersiz buluyor ve atılması gereken diğer adımları şöyle sıralıyor: -Namus cinayetlerinin yasayla meşrulaştırılmasını önlemek için, "Namus saikiyle" ifadesi, "Nitelikli adam öldürme" maddesinde sayılan ağırlaştırıcı hallere eklenmeli. -Tecavüze uğramış bir kadının bakire olup olmaması suçun niteliğini değiştirmediği için, "Bekaret kontrolü" ifadesi çıkarılmalı. -Sadece yargıç veya acil durumlarda savcı kararıyla ve delil toplamak amacıyla "Genital veya jinekolojik muayene yapılabileceği", bunlar dışında bekaret kontrolü yapan herkesin cezalandırılacağı açıkça belirtilmeli. -Hayasızca hareketle ilgili madde bu haliyle kısa kollu giyen kadını veya sokakta el ele dolaşan genç bir çifti bile hapse attırmanın yolunu açıyor. Madde yalnızca teşhircilere ceza öngörecek biçimde düzenlenmeli. -Müstehcenlik maddesinden ifade özgürlüğünü kısıtlayacak ibareler çıkarılmalı ve çocuk pornografisini cezalandıracak şekle getirilmeli. Peki "Her alanda" eşitliğin bir ölçüsü ya da sınırı olmalı mı, olmamalı mı? Bir olay aktaralım, yanıtı siz verin. İsveç siyasette kadın ağırlığının en fazla olduğu ülkelerin belki de başında geliyor. Parlamentonun yüzde 43'ü kadın. Bakanlar kurulunda bu oran yüzde 55'e çıkıyor. İsveç'in bir özelliği de kadın futbolunun çok yaygın olması ve çok sevilmesi. O kadar ki, dünya kadın futbol milli takımları kupasında finale kadar yükseldi. İşte bu büyük ilgi parlamentoyu da etkiledi, iktidardaki Sosyal Demokrat Parti'nin kadın milletvekilleri bir takım kurdu, muhalefetteki sağ partilerin kadın üyeleri de bir başka takım. Geçen hafta iktidar takımı, muhalefete maç teklif etti. Muhalefetin kaptanı Catherinea Elmsaeter-Svarerd, "Hay hay" dedi ve ekledi: "Ancak eşitlik istiyorsak, erkek futbol takımlarının kadınlara açılması için mücadele etmeliyiz!" Ne dersiniz; örneğin Fenerbahçe bir gün sahaya şöyle bir 11'le çıkabilir mi: "Volkan, Ümit, Ayşe, Luciano, Ayla, Aurelio, Selçuk, Güzide, Sevim, Sevgi, Hooijdonk." Haklarını asla ödeyemeyeceğimiz annelerimize, en derin sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.
|