| |
Gereksiz faturalar
AK Parti iktidarının üstündeki çelik korseyi ve elini-kolunu bağlayan ipleri biraz olsun gevşetme isteğini anlayışla karşılıyoruz.
ÖSS sisteminden ötürü çekirdek tabanının baskılarıyla karşı karşıya. IMF ile yürütülen programın getirdiği zorunluluklar nedeniyle de kendisini iktidar yapan geniş kitlelerin baskılarından bunaldı. İşsizlik artarken, yeni iş alanları yaratılamıyor. Bütçe, borç ödemeleri, cari giderler ve faiz dışı fazla üçgenine hapsedilmiş durumda... Ancak zamansız ve uzlaşı sağlanmadan yapılan çıkışlar hiçbir iktidara yarar getirmez. Bu kez de getirmedi. Tam tersine... Stand-by'ın sona ermesine neredeyse bir yıl varken IMF ile ilişkilerin geleceğiyle ilgili kuşku yaratan demeçler, petrol fiyatlarındaki tırmanış ve ABD merkez bankasının faizleri yükseltme hazırlığı nedeniyle zaten diken üstünde olan piyasaların ateşini yükseltti. YÖK tasarısının kopardığı kıyamet ise hem kamuoyunu, hem piyasaları gerdikçe gerdi. Bu acelecilik niye? Oysa örneğin IMF ile ilişkileri gündeme getirmek için hiç değilse Türkiye'yle müzakerelerin başlatılması konusunun karara bağlanacağı Aralık ayındaki AB Brüksel zirvesi beklenebilirdi. Aynı şekilde güç mücadelesine dönüşeceği baştan bilinen yarım yamalak YÖK tasarısı yerine, ana muhalefetten üniversitelere ve sivil toplum örgütlerine kadar geniş kesimin desteğiyle köklü bir eğitim reformu çalışması başlatılabilirdi. Yine de geç kalınmış sayılmaz... IMF ile faiz dışı fazla pazarlığı bir yana bırakılıp 2005 Mart'ı sonrası izlenecek ekonomik politikalarla ilgili güçlü bir mesaj vermek için yapısal reformlar hızlandırılabilir. Örneğin IMF Başkan Yardımcısı Anne Krueger'in "Faiz dışı fazlaya eşit boyutlara geldiği" uyarısı yaptığı sosyal güvenlik açığına neşter atmanın zamanı geldi. Çözüm reformda YÖK tasarısına gelince; hükümet "Sıkılan macun tüpe geri girmez" anlayışındaysa, hiç değilse gerilimi azaltacak değişiklikleri yapmalı ya da yürürlük tarihini askıya almalı. Ardından da, imam hatip liselerinin statüsünü yeniden belirleyecek çalışmaları başlatmalı. Çözüm belli: Başbakan Erdoğan'ın "Mutlaka gerçekleştireceğiz" dediği 12 yıllık zorunlu eğitime geçmek. Bu çerçevede imam-hatip liselerini sadece ilahiyat fakültelerine öğrenci yetiştirecek sayıya indirmek. Çocuklarının dini eğitim almasını isteyen ailelerin taleplerini karşılamak için de liselere seçmeli din dersi koymak. Böylece imam hatip liseleri tartışma alanı dışına çıkınca, hükümetin "Esas amacımız" dediği meslek liselerinin, hem sorunlarını çözmenin, hem de ufkunu açmanın ortamı sağlanmış olacak. O ufkun ne olduğunu dün Erdoğan anlattı: "Ezberciliği değil, inovatif (yenilikçi) düşünceyi öne çıkaran, üretim odaklı bir eğitim sistemine ihtiyaç var. Bilişim çalışanları yetiştirmek için üretime odaklı çok sayıda meslek yüksek okulu açacağız." Üniversite diplomalı işsizler ordusu yerine meslek sahibi, bir iş kolunda uzmanlaşmış yüksek okul mezunları yetiştirmek... Türkiye'nin asıl ihtiyacı bu işte. Dileriz, YÖK tasarısına kamplaşmaya yol açmayacak çözüm bulunur. İktidara içlerinden birinin, Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır'ın uyarısını hatırlatmakta yarar görüyoruz: "Halkı derinden etkileyen kanunların yapımında, 'Çoğunluğa sahibiz, bu kanunları geçiririz' demekle olmaz."
|