| |
Ecevit'in misyonu
Başlığa bakıp, "Memleketin onca derdi varken halkın tasfiye ettiği bir siyaset anlayışının mimarını gündeme getirmenin sırası mı" diye düşünenler olabilir. Ancak sözü edilen kişi, Cumhuriyet'in 40 yılına damgasını vurmuş, silinemeyecek izler bırakmışsa... 1.5 yıl öncesine kadar bir tökezlemesiyle ekonomiyi alt-üst edecek kadar hayatımızı etkilemişse... Ve son misyon olarak, demokrasinin sol ayağını sağlığına kavuşturmaya ondan katkı bekleniyorsa... Bir değil, birçok yazıyı hak eder. Ecevit'in 3 Kasım seçiminden sonra "İlk kurultayda siyaseti bırakacağım" dediği günler işte geldi çattı.
DSP'de sıcak yaz DSP Kurultayı, Temmuz veya Ağustos'ta bir hafta sonunda yapılacak. Çünkü yasaların kurultay için verdiği süre o günlerde doluyor. Delegelerin belirlendiği il kongreleri de kamuoyunun ilgisi ve bilgisi dışında yürüyor. En büyük ve en çok delege gönderen ilin, İstanbul'un kongresison dakikada bir sürpriz olmazsa yarın yapılacak. Şimdilik galiba iki aday var: İl Başkanı Soydal Sılal, ve partide kurucu il başkanı olarak başlayıp üç dönem İstanbul örgütünü yöneten, eski milletvekili, Devlet eski Bakanı Erdoğan Toprak. DSP ideallerine ilk günkü kadar aşk ve inançla bağlı olduğunu söyleyen Toprak, kurultayda genel başkanlığa da adaylığını koymaya niyetleniyor. DSP kulislerinden gelen haberlere göre, Dışişleri eski Bakanı Şükrü Sina Gürel, Maliye eski Bakanı Zekeriye Temizel de aday. Ecevitler'in ise eski milletvekili Tayfun İçli'yi hazırladığı söyleniyor. Ve nihayet delegelerin ciddi bölümünün gönlünden bir başka isim geçiyor: Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen. "Yiğit cenk meydanında, pehlivan er meydanında belli olur" derler. Tabii, cenk meydanında komutan, er meydanında da hakem izin verirse. Solun önünü açmak Komutan ve hakem olarak Ecevit'e son bir görev düşüyor: DSP'nin bu gerçekten tarihi kurultayının, kendi uzun siyasal geçmişinin saygınlığına ve solun geleceğine gölge düşmeyecek biçimde yapılmasını sağlamak. Bir başka deyişle, aradan 17 yıl geçmiş olmasına rağmen sıkıntıları süren Celal Kürkoğlu olayının benzerine izin vermemek. DSP'ye gönül ve oy verenlerin vicdanlarını kanatan Sema Pişkinsüt depremini bu kez yaşatmamak. Kendisi 12 Eylül döneminde konuşma, yazma, eleştirme yasağı getiren o ünlü 52 numaralı bildirinin acısını bir yıl çekmişti ama o bildirinin mantığını DSP'de egemen kural yaptı. Kendisi 3 Aralık 1981'de cezaevine girdiğinde, "Oradaki yalnızlığa içerlemedim, asıl mahkemelerdeki tenhalık ürkütücü" diyordu ama DSP kongrelerinin hep "Ürkütücü tenhalıkta" yapılmasını içine sindirdi. Sonunda "Ürkütücü tenhalıkta" oyla silinmenin eşiğine geldi. "DSP eşit DeSPotluk'tur" diye düşünenleri bu kez yanıltmalı.. Siyasal sözlüğe kendisinin kazandırdığı "Çile çiçekleri"nin serpilmesine izin verebilmeli. Sosyal demokrat çevrelerde CHP'ye bağlanan umutların hızla tükendiği, yeniden DSP seçeneğinin düşünülmesini önerenlerin sayısının arttığı bir dönemde, Ecevit solun geleceğine umut verecek bir oluşumun önünü açabilmeli. Bu onun sola ve demokrasiye belki son ama en soylu, en tarihi katkısı olacak. Ecevit'ten böyle bir misyon beklemenin, bazen yanında, bazen karşısında onunla hayatının en değerli yılları paylaşan bizlerin hakkı olduğunu düşünüyoruz. Yanılıyor muyuz?
|