Kardak'tan, Gümülcine'ye
Türk-Yunan ilişkileri, 2000 yılından 30 yıl geriye doğru gidildiğinde hep iki kelimeyle özetlenirdi; gerilim ve diplomatik krizler... Ege'nin iki yakasının bu duruma gelmesinde de iki faktör başrol oynadı, Ege ve Kıbrıs... İki sorun, Türkiye ve Yunanistan'ı tam üç kez savaşın eşiğine kadar getirdi. İlki Kıbrıs'ta Makarios'un EOKA emelleri ile patlak verdi, Yunan cuntasının darbesini, Türkiye 1974 Barış Harekatı ile karşıladı. Aradan geçen 11 yıl içinde gerilim devam etti. Özal'ın çağrısı Dönemin Başbakanı Turgut Özal, Mart 1985'te yeni bir açılım yapmak için atağa geçti, Yunanistan'ı "sorunların ortak çözümü" için diyaloğa davet etti. Özal'ın çağrısına Yunanistan hükümetinden, şartlı yanıt geldi: "Ege ve Kıbrıs'taki iddialarınızdan vazgeçin, görüşelim..." Andreas Papandreu hükümetinin, zaten sorunların temelini oluşturan iki konu üzerinde baştan koyduğu bu şart, diyaloğu da başlamadan bitirdi. Andreas Papandreu, iki ülke arasındaki gerilimi gidermek yerine tırmandırdı. Türkiye'nin terk ettiği gerilime dayalı politika, Yunanistan iç siyasetinin, hatta seçimlerinin malzemesi olmaya devam etti. Papandreu hükümeti, 6 Mart 1987'de bir kanun çıkararak Ege'de Taşoz Adası açıklarında petrol arama kararı aldı. Savaş çanları Özal'ın yurtdışı gezisinde olduğu bir sırada, dönemin Başbakanlık Müsteşarı Hasan Celal Güzel, karşı atak olarak 25 Mart 1987'de Türkiye Petrolleri'ne Midilli-Limni-Semadirek arasında kalan üçgendeki uluslararası sularda petrol arama izni verdi. MTA Sismik-I gemisi 28 Mart 1987'de Çanakkale Boğazı'ndan çıktığında her iki ülkenin ordusunun da elleri tetikteydi. Özal'ın yurtdışından devreye girip yatıştırıcı açıklaması iki ülkeyi savaşın eşiğinden döndürdü. Gerilim, 1991'de dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz'ın, Yunanistan'a gönderdiği sıcak mesajla yeniden yumuşama sürecine girdi.
Kardak gerilimi Ancak bu da uzun sürmedi, 25 Aralık 1995'te Figen Akad isimli geminin Ege'de Kardak kayalıklarına oturması, ellerin yeniden tetiğe gitmesine yetti. Yunanistan hükümeti, Kardak kayalıkları üzerindeki egemenlik hakkını ilan edince, Ocak 1996'da iki ülkenin silahlı kuvvetleri harekete geçti, Ege'nin üzerini yine savaş bulutları kapladı. ABD'nin devreye girmesiyle her iki taraf da geri çekildi ve bir tek mermi atılmadan kriz donduruldu. Terör örgütünün başı Abdullah Öcalan'ın yakalanması ve Marmara depremi iki ülkenin birbirine yakınlaşmasını da beraberinde getirdi. Dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile Yunanistan Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu arasındaki diyalog ve yakın dostluk da gerginlik sürecini yumuşamaya çevirmeye yetti.
İstikşafi görüşmeler Kendi ülkelerindeki radikal kesimlerden ağır eleştiriler almalarına karşın, Cem-Papandreu çözüm arayışını terk etmedi. İki bakanın diyaloğu, beraberinde "istikşafi" (gayriresmi olarak sorunların keşfi) görüşmelerinin de yolunu açtı. İki yılı aşkın süredir devam eden görüşmelerde bir noktaya gelindi. Aralık ayında da iki ülke arasında Ege'den kaynaklanan sorunlara nokta konulacak, olmazsa Lahey'e gidilecek. İstikşafi görüşmelere ilişkin şu söylenebilir ki; Ege'de kara, deniz ve hava sahasından kaynaklanan sıkıntıların son bulması yönünde epey yol kat edildi. Hatta, gizli bir şekilde yürütülen istikşafi görüşmelerde gelinen aşama, Türkiye'yi de, radikal olmayan Yunan politikacılarını da rahatlatacak nitelikte. İki ülke arasında hep sıkıntı yaratan Batı Trakya Türkleri ile ilgili sorun da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yarın Gümülcine'ye yapacağı gezi ile aşılacak. Yorgo Papandreu'nun geçmişteki söylem ve eylemlerinin tam tersi yöndeki açıklamalarının aksine, Yunanistan Başbakanı Karamanlis'in Türk azınlığa yönelik yaklaşımı da bunda önemli rol oynayacak. Yıllardır, "Önce sen gel, yok sen gel" diplomasisini bir kenara bırakan Erdoğan'ın dün Atina'da attığı adımın sonucuna gelince.. Her iki taraftan da yansıyan haberler, bugün yapılacak resmi görüşmeler sonrasında verecekleri mesajın aynı odaklı olduğunu gösteriyordu: "Kıbrıs hiçbir zaman Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkinin engeli olamaz. Ege'deki sıkıntılar da bitmek üzere..."
|