| |
Bozuk para attılar toplayamadım!..
Altan Tanrıkulu dedi ki; "Abi sen de izlesene şu derbiyi. Değişiklik olur, farklı bir gözden de vermiş oluruz..." Altan'ı tanıyan bilir. Gözlerini yumuk yumuk yapıp, sevimli sevimli ister isteyeceğini, "gık" diyemez, "peki" çekersin her arzusuna... "Eh peki Altan giderim. Seni mi kıracağım evlat?.." İş oluyordum Eski model gazeteciyim ya, hangi işe sıvansak dünyanın en ciddi işi diye sarılıp yapmak gibi bir vazgeçilmezimiz var. Kameraları, ses alma cihazımı ilaveten telsizimi kuşanıp, hem de 2 saat öncesinden gittim İnönü'ye. Salaklığıma bak ki; basın tribününün yeri değişmiş haberim bile yok. Zürap gördü ve, "Abi o tarafa geçmen uzun sürer şimdi. Gel locaların oradan izle. Oradan da çok iş çıkar dedi" kandırdı beni. Haklıymış. Çok fazla iş çıktığı gibi, az daha bizzat kendim de "iş oluyordum..." Zurnanın zırt dediği Ama duuur!.. Daha oraya gelmeyelim hemen de, dışarıdan biraz izlenim yazalım. Aslına bakarsanız her şey güllük ve de gülistanlık başladı. Şeref tribünü kapısına denk gelen yere doğru, bir davul zurna ikilisi sızdı önce. Osmaniye Romanları'ndan olan bu "müzikisyen" kardeşler çok güzel çaldı, coşturdu herkesi. Ta ki zurnayla peşrev çekip Yalın çocuğun Zalim Oyunbozan'ını çalana kadar. Orada zırrt dedi- ği yer geldi zurnanın ve polis marifetiyle uzaklaştırıldılar bölgeden. Anzak şapkası Sonra gelene gidene selam kelam muhabbetleri. Defterlere imza, çoluk çocukla kucaklaşıp foto çektirme seansları vee içeri giriş. Koridordan yürüyüp geçtim. Bize en uygun locayı seçip girdim içeri. Baktım ki Kazım Kanat tek başına oturuyor içeride. Koyunun sevmediği ot burnunun dibinde bitermiş ya, aynen o ota bakar gibi baktı bana Kazım. Aklı hâlâ geçen yıl bana kaptırdığı 300 dolarlık Anzak şapkasında. Yüreğine serinlik vereyim diye zevzeklik yaptım. - Kazımım bugün yenersekse verecem şapkanı geri söz... Bekliyorum, desin ki; "Yok canııım. Şapka filan feda olsun. Yeter ki Kartal'ım yensin!" ve mahçup etsin beni. Ne gezeer?.. Anında gözleri parıldadı bu teklifime ve atıldı; - Söz mü?.. Bak söz mü Savaş? Verecen di mi şapkamı maç sonunda hakkatten de? Yurttan sesler korosu Peeeh!.. O lahza anladım ki maçı alacağımız içine doğmuş Kazım'ın. Ayrıca; bu kadar Ortodoks Beşiktaşlı bilinen bir adamın da, kendilerini helak edecek skordan çok şapka mapka düşünmesine de şapka çıkartıyorum, pes doğrusu pes!.. Sonra saf saf kafayı uzattım locadan aşağıya. Önce 3, sonra 3-5, sonra 115 filan derken, tüm tribün ahalisi gördü orada olduğumu. Ardından da beraber ve solo şarkılar (!) kısmı başladı bana doğru. Dere geliyor dere Ancak az sonra yanımıza eski Fener yöneticisi Hamdi Akın gelince anladım ki, çocuklar ısınma turlarını bende yapıp, Hamdi Bey'e hazırlanmış meğerse... Sonra yıllardır ettiğim dualar tuttu ve gökten para yağmaya başladı üze- rime. Paralar bozuktu mozuktu ama, paraydı eni sonu. "Önce bu yağmur dinsin, sonra toplarım yerden" diye düşünürken, benden önce davranan ağabeyler bir lira bile bırakmadılar ortada. O zaman anladım ki; dereler denize akar, para parayı çeker. Heyhaaat!.. Arzu'ya büyük arzu!.. Derken maç başladı... Beşiktaş sağlı sollu akınlarla bizi bunaltma harekâtına girişti. Fener'in pırpır edip uçamayan cılız bir iki atağı dışında mevcudiyetini göremeyip kahrolmaya başlıyordum ki, tribün korosu ikinci perdeyi başlattı. Bayramların ilk günü kabir ziyaretlerimiz olsun. Merhum aile efradımıza okuttuğumuz toplu mevlitler olsun, hısım akrabamın yaşayan ya da ahirete intikal eden her bir ferdinin, bu kadar "yakın" duygularla anıldığını hatırlamıyorum. Sırf bizim sülale de değil, Ben Evleniyorum Evi'nden tanıdığım zavallı Arzu kız bile aldı nasibini o toplu sinkaflardan. Sinan Çetin'e de bak!.. Durumumuz giderek müstakbel bir dehşet romanı istidadı gösterirken içimden; "Ah bir romancı gelse de şu hallerimizi not etse" diye geçti. Ama romancı yerine filmci bir kardeş geldi, Sinan Çetin geldi locaya. "Özür herkese. Geçikmişim!" dedi oturdu. Maçın başlama saatinden haberi olmayan adamın skordan haberi mi olur? Tabela kocaman 2-0 yazıyor, o hâlâ Kenan Bey'e dönmüş saf saf soruyor; "Pardon, maç kaç kaç?.." Kırgın kızgın Sonrasında olanları hepcek biliyoruz. Tribün korosu bizi dişinin kovuğuna bile sığdıramayınca, dönüp önce Aziz Başkan'a sonra da Serdar Bilgili'ye yöneltti küfrengiz oklarını. İşte o lahza Kazım'ın gerçekten acı çektiğini hissettim ve üzüldüm. Arkasını döndü, iç kısma doğru yürüdü kırgın kırık. Seyri sürdürmek içinden bile gelmedi belli ki. Ne ala memleket!.. İş bu kadar ağdalanmış, başkan istifasına kadar dayanmışken, yangına körük yapmayayım da, yüreğimi sızlatan o asıl meseleyle bitireyim yazımı. İtiraf edeyim ki; o asıl meselenin özünde, malum para yağmurundan elime tek kuruş geçmemesinin haklı isyanı yatıyor. Oh bee ne ala memleket! Her zaman ki gibi küfrü yine biz yedik, ama eve tek kuruş olsun götüremedik. Öyleyse silkinin ey ahali! Birleşin ey dünyanın küfür yiyen bütüüün işçileri!..
|