| |
'Aman sabahlar olmasın!' Öyle mi?..
Rakamla 19, yazıyla on dokuz şeklinde yazılıyor da, yaşanması yazması kadar kolay olmuyor elbet... Vaay ki vay!.. Tam 'on dokuz yıl' olmuş ha?.. Mecidiyeköy'de, mahalle ortası, sokak arası bir yerde. Gayetle orta halli bir apartmanın içine doluşan '200' kadar "tuhaf insan"ın, meşakkatli seyrüseferi başlayalı demek ki tam 19 yıl olmuş... Vay bee!.. Bab-ı Ali dukalığına kafa tutup, "top benim oynatmıyorum" diyenlere meydan okuyup, "tapulu arazime giremezsiniz!" babalanmaları yapanlara "hadi be!" çeken o efsane kadroların, ilk kol sıvadığı, ilk iş besmelesi çektikleri gün doğan çocuklar, şimdi 19'luk delikanlı, 19'luk filiz kızlar ha, vay be!.. Ve o "tuhaf" insanlar Tırnak içi yazıp geçtim de, bu kadarla geçiştireceğim sanmayın. Asla... Tuhaf insanların o tılsımlı tuhaflıklarını keseden kısa da olsun anlatmadan geçer miyim?.. Haşa!.. Tuhaftılar... Çünkü, o dediğim ara sokakta, bakkalın, kasabın, manavın, ütücü, tamirci, zerzevatçı esnafının arasında 'dükkân' kuran o adamlar, o gün hangi yaştaysalar fark etmez bir hallerde, çocuk delişmenliği, çocuk kıpırtıları, haylazlığı, afacanlığı, koşuşturması ve gürültüleriyle doluşmuşlardı işyerlerine. Komşu gururlar Karşı evlerin komşu pencerelerinden bakan ev kadınları, mektep dönüşünde ilkokul çocukları, mahalle delikanlıları, emekli amcalar, gelinlik kızlar ve tekmil ahali, mütevazı yaşamlarının ta böğrüne dikilen bu apartmandaki telaşa, koşuşturmaya, vızırdayan araçlara, fotoğraf makineli gençlerin süpersonik hızına, gelene, gidene şaşarak bakıyor, önceleri yadırgıyor, lakin kısa sürede alışıp, eşine dostuna, "SABAH bizim orada çıkıyor biliyo musun?" gururlanmalarıyla fiyaka yapıp, bağrına basıyordu bu tuhaf insanları. "Koşulsuzlar" iklimi Günbegün palazlanan bir gazetenin serpilip boy atmasını çıplak gözle izlemenin keyfi, tez zamanda sarıyordu benliğini hepsinin... "Yaşamın hangimizi ne zaman nereye savuracağı beter sürprizlidir!" kuralından bize ne şimdi. Benim tariflemeye çalıştığım katıksız gazeteci o adamların hiç değilse o vakitler, mümkünsüz görülen o takım ruhuyla, kolektif bir akıl içinde nasıl buluşup kenetlenmiş tek bir yürekte nasıl çarptıkları, koşulsuz dayanışmaların nasıl bir imece üretimine dönüştüğüdür. Hoş sedalar ne?.. "Gazetelerde patron yoktur. Ailenin reisi vardır" realitesini içimize kazıyan.. O unutulmaz ortamlara baş mimarlık eden Dinç Bey'i de sevgiyle selamlıyorum, masamızda toz bırakmayan müstahdem Hayrettin'i de. Peruklu çaycı Mustafayı' yı da gönülden özlüyorum, santral kız Esin'i de. Onun, o her üç- beş dakikada bir, tüm binada yankılanan "Sayın Osman Arolat", ya da ne bileyim; "Sayın Seçkin Selvi. Lütfen santralı arayınız!" anonsları hâlâ bazı kulaklarda hoş bir seda olarak saklı durmuyor mu?.. Unutulur mu?.. Belleğimize öylece kazınmış duruyor işte. Vardar'ın odasında mukim, o kuytu masasından Cevher Kantarcı'nın kalın kahkahaları ve bolkese küfürleri çınlıyor. Yüzüne ilişen sevimli, hınzır hallerden anlıyoruz ki; Selahattin Abi yine sihrengiz bir başlık spot bulmuş. İşte bunları, bu izleri silmenin yolu varmola?.. Bitmez ki a düdük!.. O zamanın, o mütevazı binasıyla şimdi Balmumcu'da heybetle cakalanan yerimiz arasında, hani tabanvayla gitsen 19 dakikalık mesafe var belki. Ama 19'u yıllara bölersen şayet, sadece piyade adımların ayak-bacak yorgunluğu değil, düşsel bir Zümrüdü Anka kuşunun dile destan yazgısı var sanki, her bir, her bir senede... Ahh ah!.. Yıkmaya, yakmaya kalkan gayretkeşlerin. "Hah şimdi gitti. Vallah bu defa nihai vaziyette bitti!.." deyişlerine inat; yine çevik, yine atak, yine mert hallerde şahlanışı, kanatlanışı var o Zümrüdü Anka'nın he heeey bee!.. Ergenlik çağları Şimdilerde, bu koca bir teknenin hem yeni armatörü hem yeni süvarisi de rotayı; "Burada iyi adamlar iyi gazete yapacak. Gerisi faselite" diye çizmişse, önüne yine nafile setler çeksen, suni fırtınalar yağdırsan ne olur, yıldırımlar yollayp, telmaşa şimşekler çaktırsan ne yazar?.. Vız vız etme Sözün özü; önlenemez yükselişini yaşadığı dönemlerde, önüne ardına tuzaklar kurup, ayak oyunlarıyla baş etmeye çalıştıkları o "genç gazetenin", şimdi ergen olmuş, ilikleri dolmuş, beyni, bilinci, kasları, gücü, kuvveti tam oturmuş hallerine uslanıp arlanmazca "vız vız" etmeleri, hâlâ vız gelip tırıs gitmekte hepimize... Kafalara dank eden!.. Dostlar... Gece alemcilerin vazgeçilmez geyiğini hatırlayın. İlerlemiş saatlerde şarkının ritmine kendilerini kaptırıp, nallaşmış kafalar, tükürük saçan ağızlarla, biteviye bağırırlar; "Aman sabahlar olmasııın!.." Lakin, olmayacak dualara amin nevinden haykırdıklarını, bu temennilerinin bir türlü tutmadığını, doğan her sabah bir kez daha dank ettirir kafalarına. Sabahlar heep olur çünkü. Her gün... Her gün SABAH'la başlar çünkü...
|