|
|
Benim oğlum şizofreni hastası
Türkiye'de yaklaşık 450 bin şizofren var. Dolayısıyla da onun gibi binlerce dertli anne. "Şizofren Dostları Derneği"ni yöneticisi Aysel Doğan, bir yardım eli, umut ışığı bekliyor
Bu hastalılıkla yaşamayan, ne olduğunu bilemez" diyor Aysel Doğan. Kendisi aslında ev hanımı, dört yıl öncesine kadar hiç çalışmamış. Şu anda ise "Şizofren Dostları Derneği"nin ikinci başkanı çünkü onun da şizofren hastası olan 33 yaşında bir oğlu var. 18 yaşında üniversite sınavlarını kazanamadığını öğrendikten sonra ortaya çıkmış oğlunun rahatsızlığı. "Bir bomba gibi infilak etti" diyor, Doğan hastalık için. Öyle ağır nöbetlerle gelmiş ki, uzun süre hastanede tedavi altına alınmış oğlu. Onun öncesinde hiç hastalanmayan, hiç doktora bile götürmedikleri bir çocukmuş. Bu acı gerçeği öğrendikten sonra, bütün hayatını hastalığı tanımaya ve oğluna elinden geldiğince yardımcı olmaya adamış Aysel Doğan.
Bu süre içinde çocukları şizofren olan birçok aileyle de tanışma fırsatı bulmuş. "Hepsi korkuyor, çocukları şizofren olduğu için sokağa bile çıkmaktan utanıyordu. Bunda utanılacak bir şey yok. Onların sosyal olmaya, konuşmaya, paylaşmaya ihtiyaçları var. Ne yazık ki bu hastalık bizim ülkemizde delilik olarak algılanıyor. Bu korkunç bir yanlış!"
DERNEK ONLARE EN İYİ İLAÇ Yaşadığı bu zor günler onu ne yapıp, ne edip çocuğunu bir şekilde yeniden hayata döndürmeye, hastalığın üstesinden gelmeye itmiş. 1996 yılında Türkiye'de bir ilki gerçekleştirip, gönüllü uzman doktorlar, şizofren hasta ve hasta yakınlarının desteğiyle "Şizofren Dostları Derneği"ni kurmuşlar. Aysel Hanım bu derneğin başkanıyken, son dört yıldır bu görevi eskiden bir şizofren olan Mesut Demirdoğan'a bırakmış. Şimdi derneğin ikinci başkanı ama faali görevini sürdürüyor.
İlk başlarda şizofreni saklanan bir rahatsızlık olduğu için çok da kimse gelmemiş derneğe. Ama şimdi günde en az 70 kişi gelip gidiyor. Terapiler oluyor, koro ve folklor çalışmaları yapılıyor. Tek şikayetleri devletten bekledikleri desteği bulamamak.
Doğan, "Bankalar battı, orman arazileri yağmalandı ama şu insanlar için bir rehabilitasyon merkezi açılmıyor. Aileler gerçekten acı içinde kıvranıyor. Kimse kimsenin halinden anlamaz ama devlet artık bizim elimizden tutmak zorunda. Bakın, şuraya gelmek bile çocuklarda inanılmaz gelişmelere neden oluyor. Sorun doktorlarına, öğrenin. Ama buranın kirasını, masrafını karşılamak için aylık 5 milyonu bile alamıyoruz. Buraya gelenlerin hepsi fakir ve aileler de biraz duyarsız" diyerek dert yanıyor. Onları ayakta tutan ise zaman zaman çıkardıkları bir dergi ve ilaç firmalarının para yardımı. Taksim'deki dernek binasına 550 milyon kira ödüyorlar ama en büyük korkuları yakında onu da ödeyememek.
Doğan, "Burası kapanırsa çocuklar da evlerine, odalarına, o eski karanlık dünyalarına kapanacaklar. Maalesef kimse bunun farkında değil. Oysa biz ailelerin, hastanelerin yükünü hafifletiyoruz. Bunu söyleyen doktorların kendisi. Tek istediğimiz bize bir bina tahsis edilmesi. Buradaki çocuklar artık insanlarla iletişim kurmakta çekinmiyor, bu onlar için çok önemli bir gelişme." Yurtdışında durum çok farklı. Şizofren hastaları için özel rehabilitasyon merkezleri var ve devlet hasta ailelerine ayrıca ilaç tedavisi için yüklü bir para yardımında bulunuyor.
HERKES YAKALANABİLİR Türkiye'de ise birçok hasta, ilaçla tedavi edilebilmesi, normal hayatını sürdürümesi mümkünken ilaç alamadığı için hastalığın esiri olup, ızdırap içinde geçiriyor günlerini. Aysel Hanım, "Anadolu'daki çoğu insan hastalığın ne olduğunu bile bilmiyor, hastaneye gidemiyor. Çocuklarını deli diye, bir odaya ya da ahıra kapatıyor. Doktorlar şizofreninin belli bir seviyesinde ilaçla tedavi edilebileceğini ve bu aşamaya gelmiş hastaların herkes gibi bir işte çalışabileceğini söylüyor. Bunun en güzel kanıtı derneğin başkanı Mesut Bey'dir. O hastalığını yenmeyi başardı. Gerekli imkanlar sağlansa, onun gibi onlarca genci daha hayata kazandırmak mümkün" diyor.
Verilen rakamlara göre Türkiye'de ortalama 450 bin şizofren hastası bulunduğunu ve dünyada her yüz kişiden birinin şizofren olduğunu düşününce, Doğan'ın sözlerini, sanırız ciddiye almamak mümkün değil. Özellikle de hastalığın hangi yaşta olursak olalım, bir gün hepimizi pençesi altına alabileceği gerçeğini de hatırlayacak olursak!
İlknur Kızıltoprak
|