|
|
Bahtı kara Erol Büyükburç!
Doksan dakika boyunca bir "hedef"i anlatan, bir "çaba"dan söz eden "mutlu son"la biteceği sanılan bir filmin son karesi gibi. O "hedef"e ulaşılamamış, bütün çabalar boşa gitmiş ve "mutlu son" ne yazık ki yazmamıştır. Heyhaaat.. Bütün o telaş, bütün uğraşlar filmin seksen dokuzuncu dakikasında anlaşılmıştır ki. Olmamış olamamıştı. Erol Büyükburç'un genç dostlarıyla birlikte aylardır hazırlandığı ellinci yıl galası, (dikkatinizi çekerim, jübile değil, gala) zorunlu olarak iptal oldu.. Zorunlu çünkü, Erol Büyükburç ciddi bir kalp rahatsızlğı geçirdi.. Hem de seksen dokuzuncu dakikada, galanın yapılacağı geceden bir gün önce! Filmin son karesi gibi, bütün o koşturmaca, telaş, sahnede yaşanabilecek mutluluklar birden kayboldu, eller başa çekildi, gözyaşları silindi, yüzler asıldı, heyecanlar yerini umutsuzluğa bıraktı.. Erol Büyükburç'sa, bir hastanenin yoğun bakım odasında "yaşama yeniden diri diri kavuşmak" için beklemeye başladı, Kendine az biraz geldiğindeyse, o galaya omuz veren, elli yılına sahip çıkan vefalı dostlarını, o muhteşem telaşın ayrıntılarını hatırlamaya başladı.. Bir de 60'lı yıllardaki fırtınalı müzik geçmişini, "neşeli gençliğin ilahı" olduğu zamanları!
*** 70'ine dayanmış ama sahnelerde "rüzgâr gibi" esmeye devam ettiğini, edeceğini her fırsatta söyleyen Büyükburç, jübile yapmaya değil, hep yıldız kalmaya niyetliydi ve geçmişte milyonlar satan şarkılarının, pek çok sahne sanatçısı tarafından yorumlanacağı, kendisinin de son birkaç yıl içinde ürettiği bestelerini yine aynı tempoyla söyleyeceği bir gece yapmaya kararlıydı. Sekiz ay önce kolları sıvamış, bir "reklam filmi"ndeki (aslında kendi geçmişini ve şarkısını katleden!) o ikinci şöhret baharından gaz alarak, sponsorlar aramaya ya da aranmaya başlamış, Büyükburç şarkıları sandıktan çıkırılmış, sunucular saptanmış, AKM'den gün alınmış ve genç kuşaktan, orta kuşağa kimi yorumculara teklif götürülmüş, hatta, kimin hangi şarkıyı hatırlatacağı(!) dahi saptanmıştı.. Mesela, Emel Sayın'a, "Bir Başka Sevgiliyi Sevemem", Hülya Koçyiğit'e "Yasemin", Nükhet Duru'ya "Ağlarım", gençlerden Teoman'a da yine altmışlar gençliğini fırtına gibi savuran, Büyükburç'a da şöhretin büyük kapısını aralayan Little Lucy düşmüştü.. Ezberler, orkestrasyonlu provalar yapılmış, hummalı bir telaşın içinde bütün ayrıntılar düşünülmüştü.. Erol Büyükburç, hani derler ya, o gece sahneye "çakmak" istiyordu, bu yüzden de "gala" demişti adına, hatta davetiye kapağında, Büyükburç soyadını kullanmamış, yakın zamanlarımızın genç pop ve rock yıldızları gibi "Erol"u kazımıştı! Ama olmadı işte, Erol Büyükburç "taçlanmak" "kazınmak" "çivi çakmak" vefayı hissetmek, geçmişini hatırlatmak, şarkılarının ölümsüzlüğünü dosta düşmana duyurmak, bir kez daha neşelenmek, gençlerle, daima genç kalmak için aylarca didindiği "gala"sını yapamadı. Abarttığımı düşünmeyin lütfen, bu ülkenin kültür, sahne ya da sinema tarihinde elli yılı geride bırakmış pek çok "yıldız" gibi Erol Büyükburç'un da bütün o heyecanı, kalıcı olma gayreti, o kadar sahici, o kadar dokunaklı geliyor ki bana. Kuşaktan kuşağa ve milyonlara, şu ya da biçimde neşe, coşku sunmuş, hayatı hafifletmiş yıldızlarımızın birer birer "taçlanması", gelecek kuşaklara o denli umut verir ki.. Bu yüzden atlayıp geçmek istemedim o mutsuzlukla biten geceyi.. "Erol'ün galası"nın yapılmasını çok isterdim ben de! Hem onbinlerce dalavere, alavereden bir biçimde sıyrılmaya çalışmış bir "geçmiş zaman yıldızı"nı yaşarken mutlu görmek. Hem de renkli ekran zamanlarının, 15 saniyede şöhreti koltuğunun altına verilip(!) yine 15 dakikada geri alınan kimi "suretler"ine minik bir ders niyetine! Ha gayret Erol Abi, neşen ve sağlığın yerine gelsin, pes etme "Yol"unu anlatmaktan vazgeçme!..
|