Malta'daki İstanbul!
Bu sütunda sıklıkla "insan" ve "haber" karalamaya çalışacağım. Şanslıyım. Çünkü, yıllar boyu "İstanbul'un bütün sokakları"nı arşınlamaya çalışan ve ülkenin kültürel coğrafyasının tanıklarıyla "dost sofraları"da oturan biri olarak muhteşem öyküler dinliyor, birbirinden ilginç durumlara göz tanıklığı ediyorum. Biriktiriyorum, unutuyorum, hafızamdan atıyorum, gelecek yıllara saklıyorum vs. Ama.. Mahremiyet ve kişisellik taşımayanları, hayata dokunanları, ülkeye ve kültüre dair olanları, yani paylaşılması gerekenleri ne yapacağız peki? Tabii ki paylaşacağız ve kayda geçireceğiz! Mesela.. Daha birkaç gün önce bir belgesel projesi nedeniyle bir araya geldiğimiz Haluk Bilginer, "lafın lafı açtığı" bir noktada öyle bir hikaye anlattı ki; dinledim, şaşırdım, dinledim alkışladım, dinledim haber aldım.. Ve dedim ki kendi kendime.. Vay benim, bahtı kara popüler kültürüm! Ey benim güzel yarim, İstanbul'um... Hey benim iyi dostlarım, sıkı arkadaşlarım... Atlıyoruz be kardeşlik atlıyoruz.. Bazen üzerinden atlıyoruz, bazen yanından geçiyoruz, kimi zaman da "varmadan o limana" yelkenleri suya indiriyoruz!
*** Sözü uzatmayalım... "Öykü içinde öykü" müz.. Haluk Bilginer'e üç ay önce İngiltere'den gelen bir telefonla başlar.. Türkiye dışındaki projelerini takip eden Londra'daki menajeri, Bilginer'e, İngiliz prodüksiyonu bir filmde oynaması için bir teklif iletmektedir.. Bana göre "aktörlüğü" derin bir nefes alma, hatta yaşama biçimi olarak gören... Çeyrek asırlık sanat serüveni boyunca aktörlük heybesine rol üstüne rol ekleyen.. Sınır dahilinde ve sınır ötesinde "bilgin" bir "er" kişi ve dahi mükemmel bir oyuncu olarak bilinen.... Ve zaten oyunculuk kariyerine tiyatronun mabedi İngiltere'de başlayan, başrollere de bu "el kapısında"nda tırmanan Haluk Bilginer için olağan davetlerden biridir bu.... Ve ne hoş ki filmin tamamı İstanbul'da çekilecektir... Senaryo, kısa bir süre sonra Bilginer'in masasındadır.. Film bu ya... Tatil için arkadaşlarıyla İstanbul'u seçen genç bir İngiliz kızı, birdenbire kaybolur İstanbul sokaklarında... Asilzade İngiliz babası da "kayıp kızı"nı aramak üzere Londra'dan İstanbul'a gelir ardından... Başvurular, karakollar, kayıp büroları derken, ünlü İngiliz oyuncu Ray Winstone'un üstleneceği babaya bir Türk komiser eşlik edecektir... Günler, hatta aylar süren çaba ve serüven sonucu kız bulunacaktır ve mutlu son olacaktır(!) ama filmde ana tema olarak da "koca bir kent"te yaşayıp giden insanlar, gece ve gündüz hayatı, sıkıntılar ya da değişimler, coşkular da anlatılacaktır.. İşte, Haluk Bilginer'e teklif edilen rol, "kayıp kız"ın peşinden sokak sokak, semt semt dolaşması gereken Türk komiser Orhan rolüdür.. Rolü kabul eder oyuncu.. Projenin düğmesine basılır... İlk adım, (filmin tamamı İstanbul'da çekileceği için) bürokratik bir izindir... Tabii ki ince elenip sık dokularak izin verilir bir süre sonra! Dev bir çekim ve ekipman grubu, tam Londra'dan çıkmak ve İstanbul'a gelmek üzeredir ki... Koca bir ülkeyi ve tabii ki İstanbul'u kaosa, hüzünlere, krize sokan o alçakça bombalama vukuu bulur! Her şey alt üst olur. Tatlı Hayat çekiminde "She's Gone" filminin setine taşınmayı bekleyen Haluk Bilginer için de. Neyse.. Sonunda şunlar olur.. Bütün bu karışıklığa rağmen İngiliz yönetmen Adrian Shergold, filmi İstanbul'da çekmeye kararlıdır.. Hem de hikayenin orta yerine bombalamanın bir kentteki dayanılmaz ağırlığını ve hüznünü ekleyerek.. Ancak, sigorta şirketi "hayır" der; "İngilizlerin "açık hedef haline geldiği bir kentte filmi çekerseniz, sigortayı iptal ederiz!"
*** Toplantılar, tartışmalar derken... En nihayetinde İstanbul'dan vazgeçilir ve Malta'da kurulur set... Bir İstanbul maketi içinde... Malta Adası'nın açık alanlarında, (Şairin dediği gibi) köprüleriyle, Süleymaniyesiyle, yoksulluk ve yoksunluklarıyla ya da şenlikleriyle bir İstanbul yaratılır... HSBC ve İngiliz Konsolosluğu'na atılan bombalar da senaryoya dahil edilmiştir... (Komiser Orhan'ın meslektaşlarının ölümüyle birlikte!) Bilginer "Tatlı Hayat"tan, bu kez Malta'daki İstanbul setine gider.. Babacan Komiser'i, İstanbul sokaklarında değil, Malta sokaklarında oynar... Kayıp kızı, Galata'da değil Malta'da bulur! Film biter, yönetmen, Bilginer'e "muhteşem oynadınız" der, hatta, filmin afişindeki "Bilginer" adının, üst sıraya taşınacağını söyler ve sonraki filmi için de bir teklif daha yapar... "She's Gone" şubatın son haftasında İngiltere'de gösterime girecek... Haluk Bilginer'in sınır ötesi oyunculuk portföyüne "iyi bir film", sıkı bir aktörlük" de ekleyerek...
*** Bu yazının son sözleri ya da ana fikri.. Hikaye içinde hikaye ancak bu kadar olur! Hayatla filmler pek çok zaman birbirine karışır! Koca bir kıtaya, Avrupa'ya, 90 dakikalık bir "İstanbul' tanıtımı yapılacakken bir alev topu yüzünden Malta promosyonu gerçekleşti! Eline, diline, aktörlüğüne sağlık Haluk Bilginer... Bu yazı, Frenklerin deyimiyle "efendice yazılma kaygısı taşıyan bir magazin haberidir!" Ve atladığımız pek çok şeyden biridir!
|