Küçük mektuplar
THY YÖNETİCİLERİNE: Türk Hava Yolları'nın kar oranını neredeyse iki katına çıkarmışsınız, sizleri kutluyorum.. Ancak herhalde kendinizi "nasıl daha çok kar ederiz" meselesine biraz fazla kaptırmışsınız.. Öyle olmasa yolcularınızın şikayetlerini mutlaka duyardınız.. Ama yine de ben size durumu özetleyeyim: Müşterileriniz perişan! Hizmet kaliteniz olağanüstü düştü! Uçaklarınız dökülüyor. Artık "gecikmeler" o kadar olağan hale geldi ki, neredeyse vaktinde kalkan uçaklar haber olacak.. Durum bu.. Vatandaş, yurt içi uçuşlarda başka bir alternatif bulamadığı için size katlanıyor.. Ve siz bu 'katlanma' durumundan yararlanarak kar ediyorsunuz.. İşletme ekonomisinden zerre kadar çakmadığım halde sağduyumla yakaladığım şu basit gerçeği size anımsatmakta yarar görüyorum: İşletmelerde kar oranı artarken hizmet kalitesi düşerse, hem müşteri memnuniyetinden, hem de başarıdan söz etmek imkız hale gelir.. Yani kar hanesindeki rakamların artışına bakıp sakın mutlu olmayın.. ALARA UZAN'A: Eşiniz Cem Uzan'ı Bursa'ya "ifade verme"ye yolcu ederken arkasından su döktünüz.. Çok hoş, güzel bir davranış bu.. Anadolu geleneklerine ne kadar vakıf olduğunuzu böylelikle öğrenmiş olduk.. Ancak size bazı hatırlatmalarda bulunmakta yarar görüyorum: "3 yüz trilyonluk kontörler"den de umut kesildiğine göre bence artık daha idareli olmanızda yarar var. Mesela gidenin arkasından parayla satılan plastik şişelerdeki su yerine musluk suyu dökmekle işe başlayabilirsiniz. "Altı üstü bir şişe su" demeyin, tutumlu olmaya küçük şeylerle başlanır.. Ayrıca "su dökme" işinde plastik şişe yerine yayvan bir su kabını kullanmanız, geleneğe daha uygun olur.. Bir uyarı daha: Belki biliyorsunuzdur ama ben yine de hatırlatayım, suyu dökerken "Su gibi git, su gibi gel" demek adettendir.. SAKIP SABANCI'YA: "İşte Hayatım" adlı kitabınızı ıskaladığıma hayıflanırken "...Bıraktığım Yerden Hayatım" adlı kitabınızın piyasaya çıktığını öğrenince sevindim.. Hemen aldım ve bir solukta okudum.. "İşte Hayatım"ın genişletilmiş, yeni baskısıydı bu.. Bir solukta okudum.. Ama ne yalan söyleyeyim biraz hayal kırıklığına uğradım.. Çünkü kitabınızın çok önemli bir bölümünü Sabancı Topluluğu'ndaki şirketlerin tanıtımına ayırmışsınız.. Bu bölümleri okurken kendimi, başarılı bir işadamının hayat öyküsünü değil de, sıkıcı ve ruhsuz bir "Sabancı Topluluğu faaliyet bülteni" okur gibi hissettim.. Keşke bu kitap gerçek bir hayat hikayesi olsaydı.. Pişmanlıklarınız, yanılgılarınız, boşa çıkmış çabalarınız, nefretleriniz, sevgileriniz.. Hepsinden örülü hakiki bir yaşam öyküsü.. Keşke böyle bir kitap yazsaydınız.. Ya da şöyle söyleyeyim: Benim aradığım işte buydu.. EZEL AKAY'A: Fazla ince eleyip sık dokumadım, kendimi kaptırdım ve sevdim "Neredesin Firuze" adlı filminizi.. Sizin için bir önemi var mı bilmiyorum ama gerçekten renkleriyle, şarkılarıyla, genel havasıyla filminize kendimi kaptırdığımı söylemeliyim.. Kendisinden pek hazzetmediğim Cem Özer'in çıkardığı oyunculuğa hayran kaldığımı da itiraf ediyorum.. Haluk Bilginer'in sürükleyiciliğini söylemeye bile gerek yok.. Ufak tefek kusurları görmezden geliyorum ama söylemeden geçemeyeceğim bir şey var: Bu film neden bu kadar uzun? Anlattığınız sonuçta bir Unkapanı macerası, Ben-Hur filan çekiyor değilsiniz ya..
|