Sıkıldım!
Vallahi ne yalan söyleyeyim, ülkemizin önde gelen polemikçilerinin silkinip harekete geçmelerine neden olan şu ünlü "maaş polemiği", benim zerre kadar ilgimi çekmiyor.
Nedenini bilmiyorum ama bana acayip sıkıcı geliyor, başkalarını zevkten titreten bu polemik.
Belki burasının İsveç olmadığını her daim aklımda tutuyor oluşumdan kaynaklanıyordur bu isteksizlik.
Belki bu zamana kadar "Başbakanlar ve parasal ilişkileri" bağlamında yapılan tartışmalardan bıkmışımdır.
İnanın, bilmiyorum.
Ama Başbakan'ın maaşıyla ilgili bir polemiğe tam ortasından dalmaktansa, gittiğim son Türk filmiyle ilgili olumsuz bir şeyler söyleyip yaramazlık yapmanın bana daha eğlenceli geleceğinden adım gibi eminim.
Hatta Deniz Akkaya ile "sosyalist sol"un geleceğine dair bir tartışmaya girmeyi bile hem daha yaratıcı, hem de keyifli bulurum, düşünün artık!
Kısacası "maaş polemiği"nin üzerine atlayanları anlayamıyorum.
*** Tıpkı Ankara'da Denktaş'ı karşılamaya giden partilerin, o kadar boş adamı nereden bulduklarını anlayamadığım gibi.
Hadi diyelim ki bir mesai günü olmasına karşın boş vakit bulunabildi ve o boş vaktin havaalanı yollarında heder edilmesine karar verildi.. Hadi bunu anlamaya çalışalım..
Peki halkın yüzde 90'ının, en hararetli Kıbrıs haberleri başladığında bile televizyonların düğmesini çevirecek denli konuya kayıtsız kaldığı "bilimsel veriler"le saptanmış olduğu halde, karşılama töreninde gördüğümüz o coşkuyu neyle izah edeceğiz?
Nedir onları motive eden ve nedir benim feci şekilde sıkılmama neden olan? İnanın bilmiyorum.
Belki de bu yüzden Denktaş'ı karşılamaya giden partilerin aldıkları ya da alacakları oy oranının ne denli küçük olduğuna dair saptamalar yapmak bile gelmiyor içimden.
Tıpkı son günlerde "devlet destekli muhalefet hareketi"nin öncülüğüne soyunmuş olan Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün'e, önce "Hilafet toplantısı", ardından "Denktaş Paneli" düzenlemenin Ankara ticareti açısından önemini sormanın içimden gelmediği gibi.
*** "Kökü bereketsiz" tartışması, "Başına CHP kadar taş düşsün" yanıtı, Başbakan'ın Ali Topuz'a havale edilmesi, Haluk Koç'un Erdoğan'a "Senin iplerin kimin elinde" diye çıkışması, "CHP'nin kökü Atatürk'tür" çıkışıyla sıkıştırılmak istenen Başbakan'ın "Ben CHP'nin kökü bereketsiz derken, İstanbul'da Sözen döneminde akmayan suyu kastettim" diyerek sıyırma gayreti falan filan..
Eğlenceli desen değil, yaratıcı desen hiç değil, zeka pırıltısı da yok. Yani sıkılmak kaçınılmaz..
Madem sıkılıyoruz, bari bu tartışmalardan toplumsal bir yarar çıksın. Hayır, o da yok.
O halde ne diye uğraşayım ben bütün bu gereksiz ve de kifayetsiz kör dövüşüyle?
Ben daha iyisini yaparım: Mesela okuduğum kitabın yazarıyla takışırım, izlediğim filmin yönetmenine laf ederim, gittiğim kafeye dair izlenim yazarım, magazin dünyasının bir ünlüsünün verdiği son demece kafayı takarım.. İnanın daha faydalı!
|