AB ve Büyük Coğrafya
Avrupa Birliği, içerdiği "siyasi değerler" bakımından önemli bir güç, ama tam da bu nedenle sorunlu bir birlik.
Bu siyasi değerlerin küresel bir kabul görüp görmemesi, AB'nin geleceği açısından kritik eşiktir.
Siyasi değerlerin sadece Avrupa'nın "coğrafi sınırları" içinde kalması, bu değerlerin sürdürülebilir olma özelliğini tehdit eder.
Bu nedenle, bu değerlerin stratejik bir açılıma kavuşması ve küresel bir uzlaşmanın zemini olması gerekir.
Eğer AB Irak örneğinde olduğu gibi bu değerleri sadece "siyasi" açıdan dillendiren bir güç olur ama "stratejik" olarak derinleşmesini ve yaygınlaşmasını hesaba katmazsa, bu siyasi değerler sürdürülebilir olmaktan çıkar.
AB'nin geleceği, bu değerler yoluyla "küresel güç" olup olamamasıyla bire bir ilgilidir.
*** Büyük Ortadoğu Projesi, bu büyük coğrafyadaki sorunlu siyasi sistemlere dönük, şeffaflık, demokrasive ekonomik refah temelinde bir küresel talebin dile gelmesidir.
Bunun "temel kodu", dünya sistemi için risk teşkil eden ve terörle yakından bağlantılı siyasi çerçevelere karşı, sorunların ortaya çıkmasından sonra geliştirilen yöntemlerin terk edilmesidir, bundan sonrasında "yeni terör"le ve bunu besleyen siyasi ve sosyal sorunlarla "sonuçları" itibariyle değil "kökenleri" temelinde mücadele etmektir. Bu iradenin büyük bir güçle ortaya çıktığı ortadadır. Şimdiden tüm uluslar arası zeminlerde ana gündem budur. Gidişat, bu gündemle bağlantılı çalışmaların önümüzdeki birkaç on yılı kapsayacağını göstermektedir.
Büyük Coğrafya'nın sorunlu siyasi sistemlerini, demokrasi ve şeffaflık temelinde gelişen iç dinamikler ve bunları güçlendirecek dış dinamikler yoluyla değişime açmak bu gelişmenin esasını oluşturuyor.
Ama iş burada başlasa da burada bitmiyor, hatta bundan sonrası iyi tanımlanmazsa, burada da başlamıyor.
Bu gelişmenin "değerleri" ve "yöntemleri" insanlığın geleceğini yakından ilgilendiriyor.
*** Büyük Ortadoğu bölgesindeki sorunların büyüklüğü, buraya dönük projenin "hızlı bir zamanlama"ile yürürlüğe girmesi gerektiği temelinde değerlendiriliyor.
Bu noktada, AB'nin bu sürece dönük etkisi hayati önemdedir. Çünkü süreç bir kere hızlandıktan sonra, değerlerinin ve yöntemlerinin belirlenmeye çalışılması son derece riskli olur.
Eğer AB bu sürece "değerler" temelinde güçlü bir katkı vermezse, sürecin rengi 11 Eylül sonrasındaki değerlendirmelerin etkisi altında şekillenir. AB, hem konumu, hem de temsil ettiği siyasi değerler bakımından Büyük Ortadoğu Girişimi'ne dönük daha uzun soluklu, soğukkanlı ve geniş perspektifli bir katkı yapabilir.
Bu, Büyük Coğrafya'yı ve dünyayı etkileyecek bir girişimin, bölge halkları açısından "dayatma" anlamına gelecek yöntemlerle değil, "küresel meşruiyet"i kuracak değerler ekseninde oluşmasını sağlar...
Öte yandan böyle bir katkı, AB'nin "süper güç" konumuna ulaşmasının tek yoludur.
Aksi halde AB kendi coğrafyasına kapanan bir güç haline gelecektir. Bu da AB'nin temsil ettiği siyasi değerlerin "coğrafi determinizm" tarafından etkisizleştirilmesi sürecini tetikleyecektir.
Oysa bu değerlerin Avrupa coğrafyasındaki geleceği ve gücü, Avrupa coğrafyası dışında da benimsenmesine bağlıdır...
AB, Büyük Ortadoğu coğrafyasının demokrasi ve şeffaflık değerleriyle donanmasının ve ekonomik olarak kalkınmasının, kendi geleceği ile bire bir ilgili olduğunu görmek zorundadır...
|