| |
Zaman ile Rus ruleti...
Yazı yazmak sürekli akıp giden "zaman" ile Rus ruleti oynamaya benziyor.... Yapılan tespitleri "zaman" yargılıyor. Öngörüler doğru değilse, manevi bir yara alıyorsunuz... Sezgi testinde başarısız sayılıyorsunuz. Eğer öngörüler zaman tarafından doğrulanıyorsa bunun da müthiş bir manevi keyfi var.. Türkiye'de bunun bir kıymeti harbiyesi var mı, tabii ki yok. Aklın taraftarının pek az olduğu bir coğrafyada nasıl bir kıymeti olsun ki?
*** Bu iç dökmenin nedeni, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ABD gezisi nedeniyle yeniden gündeme gelen "Türkiye'nin Ortadoğu'daki yeri" ile ilgili. On yıl önce, 17 Mayıs 1994 tarihinde Sabah'ta gene bu köşede, "Yeni Dünya Düzeni ve Irak" başlıklı yazıda, şunları yazmışım: "Yeni Dünya Düzeni kendine havzalar kuruyor. Avrupa Birliği bir havza.... Amerika, Kanada ve Meksika bir havza... Pasifik Okyanusu etrafındaki ülkeler bir havza... Ancak, Ortadoğu'da havza oluşturmakta bazı güçlükler var. Irak, yapısı itibariyle Yeni Dünya Düzeni'ne uyum sağlayamıyor. İran keza... Yeni Dünya Düzeni, Ortaçağ anlayışını yaşatmak isteyen Irak'ı dize getirmeye çalışıyor. Kuzey Irak'taki Kürtler de bu yeni arayışın önemli bir parçası. Onların demokratik hakları verilmedikçe, Irak'ın çağdaş bir toplum haline dönüşmesi mümkün değil.. ... Herkesin kendine göre bir çıkar hesabı var elbet bu Irak politikasında... Ama neticede Irak'ın değişmesi çağdaşlığın yararına olacak... ... Türkiye'nin böyle bir ortamda önemi artıyor. Biz ekonomisi, demokrasi, insan haklarına' gerçekten uyumlu bir devlet olsak, kendi Kürtlerimizle de sorun bitecek. O zaman bölgedeki oluşumlarda, Saddam ile değil, yeryüzünün çağdaş yüzü ile işbirliği yapacağız. Bölge liderliğinde şansımız artacak. ... Sanayi toplumundan sanayi-sonrası topluma geçişi anlamamanın ve hatta buna direnmenin faturası gittikçe kabarıyor. ... Irak'ın konumuna ve Kürt kimliğine Türkiye, Yeni Dünya Düzeni ve sanayi-sonrası toplum gereksinmeleri açısından bakmadıkça, kendi menfaatine aykırı hareket eder."
*** On yıl sonra, Amerika'nın mesajları ışığında durum nedir? Yukarıdaki çerçevenin içi iyice dolmuşa benziyor. İlki, Ortadoğu'nun en geniş coğrafi tanımı kabul görmüşe benziyor. Sovyetler Birliği'nin çökmesi ardından eski Sovyetler'in eski cumhuriyetleri de Büyük Ortadoğu'nun parçası sayılıyor. Ortadoğu, Kafkaslar'a kadar uzanacak biçimde tanımlanıyor. İkincisi, "geniş Ortadoğu" tanımı, bölgenin çekirdeğini Müslüman ülkelerin oluşturduğu gerçeğini değiştirmiyor. Türkiye, AK Parti iktidarı ile bu bölgede yeni bir görev üstleniyor: "İslamda reform" arzulanan, Müslüman aleminin, insan hakları, demokrasi ve piyasa ekonomisi ile kol kola yürüyebileceğini, idealler doğrultusunda vatandaşlarını özgürleştirip zenginleştirebileceğini göstermesi. Türkiye bu modelin örnek ülkesi olma şansına sahip. ABD'nin Kıbrıs konusunda bu kadar ısrarcı olmasının bir nedeni de, Müslüman Türkiye'nin AB kriterleri ile evlenmesini sağlamak. ABD'nin örnek ülke olarak Müslüman dünyaya göstereceği Türkiye, AB standartlarında bir ülke olacak. Bu, bireyin öne çıkması, refahının artması, yaşam alanının, özgürlük sınırlarının genişlemesi demek... Ayrıca Türkiye, "modern İslamın" taşıyıcılığını da üstlenmiş olacak... Radikal bir anlayışa karşı cephe oluşturacak. Bunların başarılması, Kafkaslar'a uzanan Ortadoğu'da Türkiye'nin etkinliğinin artmasını sağlayacak.
*** Sosyal değişim kolay olmuyor. Bir de buna, günlük yaşayan, gelecekle pek ilgilenmeyen bir anlayışı ekleyin. Bu yetersizlik, sürekli cezalandırılmakla sonuçlanıyor... Birleşmiş Milletler Yaşam Kalitesi Endeksi'nde Portekiz 23., Yunanistan 24., Türkiye ise 96. sırada... Bu, "ulusal onuru" olanın yüzünü kızartmaya yetip de artacak bir hezimet belgesi. Bakalım, on yıl sonra ne yazacağız, yeniden iç dökmek mi gerekecek, yoksa çok daha başka konulara kanatlanmış mı olacağız?
|