| |
Sahaya çıkma zamanı...
Avrupa Birliği konusunda içerideki boğuşma tüm enerjiyi emdiği için enerjimizi asıl yoğunlaştırmamız gereken dış dünyaya yönelik atakta dermanımız azalır gibi oluyor. Nihayetinde, biz hala Ocak 1991'de Emniyet'te işkenceyle öldürüldüğü mahkeme kararı ile saptanan Hacettepe öğrencisi Birtan Altınbaş'ı öldürmekten sanık iki emekli polisin adresini bulmayan bir devlete ve topluma sahibiz. Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Adalet Bakanı Cemil Çiçek ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'dan oluşan AB'ye uyum yasalarının uygulanmalarını izleyen komite" muhtemelen bu konuya da dikkat edecektir. Gönül ister ki, bu işi sadece devlet kanadındaki bir komite değil, sivil toplum kuruluşları da yapsın. İşkencenin saptanmasına rağmen on üç yıldır sürüncemede bırakılan davanın son iki sanığının ortaya çıkarılmasını, Kopenhag Kriterleri'ne içtenlikle bağlılığın bir ifadesi olarak sağlasın. Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün "yerlerini saptayamadığı" sanıklar toplumun demokratik çabasıyla ortaya çıkarılsın.
*** Bir yandan içeride uyum yasalarının uygulama aşaması çok önem kazanmışken, dışarıda da ataklar için süre azalmakta... Gömleğimin ön cebinde taşıdığım ufacık bir 2004 yılı takvimi var. Bu takvim, altları farklı renklerle çizilmiş tarihlerle dolu. Her bir farklı renk Avrupa Parlamentosu'nun değişik faaliyetlerini göstermekte... AB tam üyelik müzakere sürecinde etkin olabilmek için Avrupa Parlamentosu'nun toplantılarının her birinde adam adama faaliyet göstermemiz gerekirken, ocak ayı toplantılarını ıskalamış görünüyoruz. Hazirandaki AB parlamento seçimleri Avrupalı politikacıların kendi siyasi sorunlarıyla ilgilendiği bir dönem olacak. AB Parlamentosu çalışmaya başladığında ise sonbahara gelmiş olacağız. Avrupa Birliği üyeliğini ciddiye alıyorsak Avrupa'yla da yakından ilgilenmemiz, gelişmeleri toplum olarak izlememiz gerekir bence. Ocak ayından itibaren AB Başkanlığı'nı devralan İrlanda AB üyeliği sayesinde çok kısa zamanda inanılmaz bir gelişme gösterdi. Yeryüzü basınında bu hikayeyi anlatan ve inceleyen yazılardan geçilmiyor. Türkiye ise kendi açısından çok önemli olan bu sürece ilgisiz. Yerli basında konuyu içeren yazı sayısı galiba üçü bulmuyor.
*** AB üyesi ülkelerin pür dikkat izledikleri İspanya seçimleriyle ilgili gelişmeler ise dün sadece Sabah'ta vardı. Diğer gazetelerde ısrarla aramama rağmen pek bir şeye raslamadım. Irak konusunda ABD çizgisinde hareket eden İspanya'daki müstakbel iktidarın kimliği tüm dengeleri belirleyecek. Muhafazakar Halk Partisi'nin iktidarı tehlikede görülmüyor hatta kamuoyu yoklamaları bu partinin Sosyalist Parti'nin on bir puan önünde olduğunu göstermekte... Gene de eski popülaritesini kaybettiği kanaatindeki Başbakan Jose Maria Aznar parti liderliğini yardımcısına bıraktı. Başbakan yardımcısı konumundaki Mariona Rajov, Halk Partisi'nin yeni lideri olacak. Bu gelişmelerle birlikte seçim de erkene çekildi ve marta alındı. Türkiye'nin aktif olarak izlemesi gereken bir ülke de İspanya...
*** Yunanistan ise İspanya'dan da önemli bizim için. Orada Türkiye'nin tam üyeliğine çok sıcak bakan PASOK iktidarı zorlanıyor. Simitis'in yerini Yorgo Papandreu'ya bırakmasının önemli nedenlerinden biri de bu. Yunanistan'la sorunlarımızı mart seçimlerinden önce çözmek hem bizi rahatlatır hem de bu süreçte bize büyük destek veren PASOK'un elini güçlendirir. Üstelik görüşmelerde bizi avantajlı konuma getirir. Özellikle Yunan basını bu tür gelişme sinyalleri verse de bizim durumumuz net değil.
*** Bizim üyeliğimiz için esas karar merkezi ise Almanya ile Fransa. Mevcut iktidar yerinde durduğu sürece Almanya'da sorun yok. Fransa ise zor lokma. Adam adama bir markaj söz konusu olduğunda, bizi destekleyen İngiltere'nin etkin siyasetçilerini bize muhalif Fransızları ikna etmek için kullanamaz mıyız? Türkiye üzerinden kimlik tartışması yapan AB'ye, birçok açıdan onların da bize muhtaç olduğunu entelektüel bir derinlik içinde Fransız basınını kullanarak anlatamaz mıyız? Tabii bir de AB'nin somut teknik konulardaki endişeleri var... Dolaşım hakkı, bütçeden alınacak pay, karar merkezlerindeki temsil oranları gibi... Bu noktalardaki pazarlık stratejisi ne olacak? AB'nin teknik zorluklarını anlayan ama bizim haklarımızdan da feragat etmeyen bir denge nedir? Özetle, AB için dış dünya ataklarımızı hızlandırmalıyız. Bakın bugün ocak ayının on ikisi... Hiç olmazsa Avrupa Parlamentosu'nun gelecek toplantısında sahaya çıkmış olalım...
|