Melez yıl
"BİTSE de kurtulsak" dediğimiz günler gibiydi. Geldiğinde ne getireceğini bilememenin yarattığı sıkıntıya benzer bir ivmede başladı ve bitti... Sanki paylaşılan bir acının, aşırılıklarla dolu hoşgörüsü gibi. Veya Çinliler'in; "Tanrı seni geçiş dönemlerinde yaşatsın" bedduasının ağırlığında... Vurgun yemekten son anda kurtulan sünger avcısının, yüzeye çıktığında ciğerlerini kavuran ilk nefes, kulağına vuran o ağır sızıya benzer bir hızda.. Gelip, gitti. Aslında dönüp baktığımızda, ne kadar da çabuk bitti. Tutkuyla sarıldığımız o hırçın, içten pazarlıklı sevgimiz gibi... Ancak bittiğinde sevginin gerçek olmadığını anladığımız ruh halinin yarattığı boşlukta uçarcasına... İyi ki de bitmiş dedirtecek gönül rahatlığında... 2003 sosyal hayatta, ekonomide, siyasette vicdan muhasebeleri arasında bocalandığı yıl olarak geride kaldı. Tam anlamıyla melez bir yıldı. Siyah ve beyaz arasındaki dar grilikler, ani gel-gitler gibi. Kuşkunun umuda dönüştüğü her an, kaygıyı, korkuyu hortlattı. Arkasında bıraktığı tortular ile ruhumuzu da örseleyip gitti. Kış ortasındaki orta Avrupa havası gibi.. Yüzünüze ne yönden vuracağını kestiremediğiniz şiddetli yağmurun dağıtamadığı kasvet oldu. Tam toplanacakken, dolu yemiş üzüm gibi; bırakın şarabını, sirkesini dahi bozdu. 'Bir yıl için bu kadar karamsar olmaya gerek var mı?' denilebilir. 'Bu kadar kahır nedendir?' diye de sorulabilir. Bir zaman dilimine bu kadar yüklenilir mi, akrep-yelkovandan hınç alınır mı da denebilir. Eğer kendisiyle vedalaşılıp, hakların helalleşileceği bir gecede insanların eğlenmek için meydanlara çıkmaları yasaklanıyorsa evet... Hatta daha da ilerisi de söylenebilir...
Zamanların çocukları İyi de zamanın içinde yaşayıp onu kullananlar kimdi? Veya, bunları söyledikten sonra dönüp kendimize de şu soruyu yöneltmemiz gerekmiyor mu? "Zamanı bu şekilde kullanan bizlerin suçu yok mu?" Neyin doğru olup olmadığına karar vermek için zikzaklar yapan bizler değil miyiz? Öyle de olur, böyle de olur anlayışının siyasetimizin genetik sarmalı haline geldiğini inkar edebilir miyiz? Türban ve laiklik tartışmasını tırmandırmanın bir yarar getirmediğini geç anlayan bizim politikacılarımız değil mi? Kavram kargaşası arasında çözümü gösteriyor gibi çözümsüzlük önermeye alışkın olan bürokrat hangi yurttan? Kulaktan dolma, her duyduğunu yazmayı ve söylemeyi alışkanlık yapan medya da bizim değil mi? En küçük tartışmada beynimizin kıvrımlarını açmak yerine, elimizin kıvrımlarını birleştirmeyi adet edinmiş olan toplum kimin? Bilgisayarı öğrenim ve eğitim aracı olmaktan çıkarıp, savaş oyunları makinesine çevirmesine engel olmadığınız çocuklar kimin? Hoşgörünün en yüksek seviyede olduğu İslam'a sığınıp, İstanbul'da onlarca yurttaşının ölümüne neden olan da içimizden birileri değil mi? Onlarca kişinin hayatını kaybettiği gün ortasında Müslüman terörist olur mu, olmaz mı diye semantik tartışmalara girip, bunun üzerinde ahkamlar kesen kim? Evet özünde bizler varız. Ancak tarihçi Marc Bloch'un şu sözüne ne diyeceğiz: "İnsanlar babalarından çok, zamanlarının çocuklarıdır..." Belki bundandır geçen yıla posta koyup, efelenmemiz... Nice mutlu yıllara...
|