kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
20 Aralık 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Ayşegül Bağcı, Çad, Kongo gibi Afrika ülkelerinde çalışırken mülteci kamplarındaki insanların mutluluklarına şaşırmış.

İnsani yardım için dünyayı dolaşıyor

MELİS D. ÇALAPKULU
12.12.2008
32 yaşındaki Ayşegül Bağcı, dokuz yıldır Kızılhaç'ta insanlara yardım ediyor. Bağcı, dünyanın pek çok yerinde, afet bölgelerinde, mülteci kamplarında bulunmu. ..
Ayşegül Bağcı, 1976 İstanbul doğumlu. Koç Üniversitesi'nde uluslararası ilişkiler okurken, arkadaşları gibi özel sektörde çalışmak istememiş hiç. Üniversitenin son yılında İlter Türkmen'den aldığı Uluslararası Örgütler dersi çok ilgisini çekmiş.
Türkmen, ona bu alanda bir kariyer çizebileceğini söylediğinde ilgisi daha da artmış. Derken mezun olmuş ve 1999'da ilk iş, Danimarka Ticaret Ateşeliği'nde asistanlık yapmaya başlamış. O sırada da Marmara Depremi olmuş. Bilgi Üniversitesi'nde çalışan ablasından, okula Kızılhaç'tan delegeler geldiğini ve İngilizce bilen gönüllülere ihtiyaçları olduğunu öğrenmiş.
Bunu duyar duymaz işinden istifa etmiş Bağcı: "Koşarak Kızılhaç'a gittim. Depremin ilk haftaları korkunçtu zaten, apar topar başladım, kontrat filan hiçbir şey konuşulmadı. Sonra iki sene Türkiye'de Kızılhaç'ta çalıştım. Önce finans departmanında çalıştım. Kızılhaç, Türk Kızılayı'yla birlikte çalışıyordu, her operasyonda olduğu gibi." Sonra, Kızılhaç'ın Cenevre'deki merkez ofisinde iş bulmuş. Bir yıl, Afgan mültecileri operasyonunun masasına asistanlık yapmış. Sonra Kongo'ya gitmiş bir yıllığına. İç savaştan sonra uygulanan kalkınma projelerinde çalışmış. "O ilk Afrika tecrübemdi ve bayağı zorlandım," diyor Ayşegül Bağcı...

- Neydi sizi en çok zorlayan?
- Türkiye'ye çok uzak.
Hiç tanımıyordum. Fransızca bilmiyordum. Çalışırken öğrendim.

- Kaç diliniz var?
- Üç. İngilizce, Almanca, Fransızca.

- Yalnızlık hissetmiyor musunuz hiç?
- Hissediyorum. Benim için bu işin en negatif tarafı, sevdiklerimden, ailemden uzak kalmak. Buraya her gelip gittiğimde travma geçiriyorum.

- Kongo'dan sonra ne yaptınız?
- Ondan sonra İran'da deprem oldu, 2003'te Tahran'a gittim. Altı-yedi ay kaldım.

- Neden İran mesela?
- Tamamen tesadüf aslında. Mesela Türkiye'de deprem olduktan sonra nerede deprem olsa gitmek istiyorum ben.

- Bir sürü kötü manzarayla da karşılaşıyorsunuzdur gittiğiniz yerlerde. Bunlar sizde travmaya yol açmıyor mu?
- Depreme, sele ya da bir mülteci operasyonuna gidip bu kadar korkunç şeyler görünce, herhalde insanın önüne demir bir perde iniyor. Yani "Bu benim işim ve ben bu insanlara yardım etmek için geldim, o yüzden çok güçlü olmak zorundayım," diyorsunuz kendinize. Ama sonradan, yani misyondan dönüp iki ay sonra bazı resimlere baktığımda o zaman fark ediyorum ve bazen gözlerimden yaşlar geliyor. .

- Örgütün size psikolojik desteği oluyor mu?
- Evet. Cenevre'de bir psikolog var. Her misyona gitmeden önce ve döndükten sonra ona uğruyoruz.
Çünkü mesela Çad'da altı ay, insanlar günde 2700 kalori alıyorlar mı diye uğraşınca ve buraya gelip de birinin 'Pasta ne kadar kötü olmuş,' dediğini duyunca büyük tepki vermemek için psikolojik destek gerekiyor.
Mesela annemler tartışıyorlar, 'Bu masa çok iyi olmadı, köşeleri daha güzel olan bir masa niye almadık,' diye. Biz çadırda yaşıyoruz, sıcak suyumuz yok, çölün ortasındayız. Çok korkunç hikâyeler oluyor.

- Ne gibi?
- Bir seferinde Çad'da, kampta oturuyorduk.
Silahlı çatışmada kurşun yemiş bir çocuk geldi.
Kaldığımız yerlerde güvenlik bizim için çok önemli olduğundan her istediğimizi yapamıyoruz. Gece o adamı hastaneye göndermek imkansız, çünkü gece araba kullanmak yasak. Hastaneye götüremediğimiz için öldü. Bunları gördükten sonra buraya gelince iki hafta bocalama süresi oluyor.
Haberin fotoğrafları