kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
19 Ekim 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak
 
24 Saat
24 Saat
Murat Han, Vicdan'da terler, kaslar ve dövmeler içinde...

Yar hâlâ vesikalı ama...

YEŞİM TABAK
17.10.2008
Bir çift, hatta belki de henüz yeni tanışmış bir kadınla adam, aralarındaki gerginlikler ya da aşkın felsefesi üzerine hararetli bir biçimde tartışıyorlarsa, bu eski bir Fransız, ve herhalde bir Godard filmi sahnesidir. Bunun eski bir Yeşilçam filmindeki karşılığıysa, yüksek ihtimalle sebebi saklayan sözler, suskunluklar ("ah o ele veren gözler") ve aşkı sınama zulmündeki istikrar olacaktır. Aslında bu cümleleri 'eski'yi anmadan sarf etmek de mümkün. 'Durum'lar kolay kolay değişmiyor ne de olsa. Onların içinde kalanların değiştiği ise kesin. Yeşilçam'ın en görkemli 'pavyondaki kadın / evdeki kadın / her yerdeki adam' üçgeni, Vesikalı Yarim'den 40 sene sonra, Vicdan'la 'revize' ediliyor. Demek istediğim, inadına açılıp saçılan ("Ne sandın koçum!") kadın burada da var, ama sebeplerinde ve tavırlarından umduğu medette pek de Türkan Şoray'lık yok. Çünkü bu kez, Vesikalı Yarim'de sadece temiz çarşaf sererek vicdan sızlatan 'evdeki kadın', hikâyeye dahil olmuş durumda. Halil'in (İzzet Günay) karısı, kocasının pavyon kadını Sabiha'dan (Türkan Şoray) ayrılmasını, yani 'vicdanı red'den vazgeçip evine dönmesini sabırla bekliyordu.

VİCDANAKILLARDA KALACAK
Yar hâlâ vesikalı, ne var ki rakibesi aynı değil. Vicdan'ın Songül'ü (Tülin Özen), Mahmut'un (Murat Han) ihanetini gördükten sonra vahlanıp durmak yerine onunla aynı parıltıya, Aydanur'un (Nurgül Yeşilçay) peşinde koştuğu tutku, isyan ve arayış dünyasına kapılıyor. Yeşilçam kadınları, basiretsizliğe karşı az "hohoyt..." yapmamış, bu vesileyle az kurşunlanmamıştır. Vicdan'ın işbirlikçileri Aydanur ile Songül'ün cüretkârlığında farklı olan, bunun sadece 'her yerdeki adam'la değil, ilaveten kendileriyle ilgili olması. Trajedi serisini ateşleyen de bu. Mahmut, Songül'ün sönük varlığını beğenmiyorsa da, onun olduğu gibi kalmasından şikayetçi değil. Daha çok, suskun ve somurtkan belirsizliğiyle süregiden düzeni koruma derdinde görünüyor; düğüm noktasında ise, şimdiden meşhur "Sen de gel," repliğiyle üçlü önerisi getirmekten fazlası gelmiyor elinden (Beş günde bir konuşan Mahmut'un bir başka unutulmaz repliği de, "Kız sevdi bir kere... Artık dönüşü yok."). Filmde her şey öylesine yaşanmamışlık, konuşmamışlık üzerine gelişiyor ki, finaldeki trajediyi vicdan ya da intikamdan çok soğuk bir sebepsizlik, kayıtsızlık belirliyor. Herkesin mazoşistçe vicdan yaptığı, naifliğe sıkıca tutunduğu Vesikali Yarim'den, haliyle epey farklı olarak.
Vicdan, düğümlerin tamamen cinsellik üzerine yoğunlaştığı bir iktidar ve ahlak alanında, kişisel arayışların birbiriyle hiyerarşik çatışmasının içinde geçiyor. Erden Kıral'ın filminin, tüm bu kavramların ağırlığını kaldırdığını söylesem, kesinlikle abartmış olurum. Filmin tamamı, görsel olarak da bir flashback'ler serisi gibi tasarlanmış; sahneler, replikler, imgeler, kendi başlarına yanıp sönüyor gibiler. Boşlukları tamamlamak da, bu noktada seyircinin görevi. Bir kısmı 'tasarlanmamış' bu görevi üstlenmek, seyirci için hem bir tatminsizlik hem de aynı zamanda tuhaf bir cazibe noktası oluşturmaya çok açık. Zeki Demirkubuz filmi benzetmeleri hikâye bazında doğru, fakat filmin 'Demirkubuz stili'ne meyilli olmadığı da alenen ortada. Vicdan'da, Mahmut'u terler, kaslar, dövmeler içinde fetişleştirecek kadar ve ayrıca sembolizmi pek modası olduğu söylenemeyecek denli işin içine katacak kadar 'dışavurumcu' bir yol çizilmiş durumda ('Tanrısal' hikayecilikten ziyade). Madem böyle, keşke cinselliğin tasvirinde de cüretin elini artırsalardı.
Hikâyeciliğinin eksik bıraktığı noktalara ve az önceki "keşke"me rağmen, Vicdan akıllarda kalacak, muhtemelen arkadaşlara anlatmadan geçilmeyecek ve memleketin temel derdine dair yorumları olan bir film.
Haberin fotoğrafları