kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
18 Ekim 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
Cumartesi SABAH  
SUNAY AKIN

Boğaz'da vapursuz bir araba!

Araba vapuru yeni hareket etmektedir... Son sürat gelen 1956 Chevrolet model bir polis arabası ranpadan havalanarak uçar ve kıyıdan 16 metre açıkta olan araba vapurunun içine konar!.. İzleyenleri hayrete düşüren bu olay 1965 yılının temmuz ayında yaşanmıştır. Kent İstanbul, iskele de Sirkeci'dir... İstanbul Boğazı'nın geçilmesi konusunda yaşanılan bu ilginç sahne istenirse hala görülebilir. Bunun için Fransız yapımı Coplan F. X 18 Ölmelidir adlı filmi bulmak yeterli olacaktır. Hareket halindeki "Kız Kulesi" adlı vapura uçan arabanın şoförü de, başrol oyuncusu Richard Wyler'in dubrölü olan Gil Delamere'dir.
Geçtiğimiz hafta tarihi bir olay yaşandı İstanbul'da... Boğaz, bir uçtan öbür uca yürünerek geçildi!.. Kentin iki yakasını denizaltından birleştiren tüp geçidin tamamlanmasıyla Başbakan ve bir grup insan Asya'dan Avrupa'ya yürüdüler. O yürüyüşte hiç kimse bir İstanbul efsanesinin gerçekleştiğinin farkında değildi. Sarayburnu'ndan Kız Kulesi'ne bir gizli dehliz olduğu söylencesi tüp geçit sayesinde gerçeğe dönüşmüş olmadı mı? İki kıta arasındaki ilk yürüyüşün 1973 yılında Boğaz Köprüsü'nün açılışıyla yaşanıldığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz! Ne suyun metrelerce altından, ne de üstünden... İstanbul Boğazı yürünerek ilk kez suyun üstünden geçilmiştir!.. Evet, yanlış okumadınız; İstanbul Boğazı yürünerek ilk kez denizin üstünden, bizzat suya basılarak, dalgalar arasında adım atılarak aşılmıştır. Nasıl mı? Yakışıklı deniz subayı Atilla Hülagü, dünyalar güzeli eşinin de yardımlarıyla Boğazı karşıdan karşıya geçmesini sağlayacak özel ayakkabıların yapımına koyulur.
Beylerbeyi Astsubay Okulu'nun önünde küçük birer kayığı andıran deniz ayakkabılarını deneyen Atilla Hülagü, aylar süren hesaplar ve çizimler sonucunda kendisini başarıya götürecek ayakkabıları yaptığına ikna olur. Vapurların üstüne asma köprünün gölgesinin düşmediği 1963 yılında İstanbullular bir gün, su üstünde yürüyen bir adam görürler! O gün, kaç insanın ve kaç martının şaşkınlıktan birbiriyle çarpıştığı bilinmemektedir...
Araba taşıyan ilk vapur Boğaz'da yüzdürülmüştür. Adını Namık Kemal'in koyduğu "Duhulet", 1872 yılında dünya denizcilik tarihinin araba taşıyan ilk vapuru olmuştur. Ama, İstanbul Boğazı'nda karşıdan karşıya vapursuz geçen bir araba da vardır! Boğaz tarihinin ilginç olaylarından biri olan suda giden araba öyküsü için, 1965 yılının temmuz ayına gitmeliyiz... Mavi renkli arabanın içindeki kırmızı tişört ve şort giyen kadın güzelliğiyle herkesi büyülerken, kendisini hayran hayran seyredenlerin bakışları korkuya dönüşür aniden!.. Genç kadın Yeniköy sahilinde arabasının direksiyonunu denize doğru kırar...
İnsanlar, Boğaz'a düşen arabanın sularda kaybolacağını sanırken, yüzlerindeki korku ve telaş yerini şaşkınlığa bırakır... Üstü açık araba ardında köpükler bırakarak su üstünde yol almaya başlar!..
Bundan sonrasını Agah Özgüç'den dinleyelim: "Bir süre kıyıyı takip etti. Bu arada bütün kıyı villaların balkonları Yeniköylülerle dolmuştu.
Hâlâ mavi otomobilin içinden el sallayan Hülya'yı selamlıyorlardı. Birçoğu ilk defa denizde bir otomobilin yüzebildiğini görüyordu... Yeniköy'ün karşı kıyıları Çubuklu ve Kanlıca. Biz de motoru çevirip, sulara yarı yarıya gömülmüş otomobilin peşine düştük. Yakınımızdan gelip geçen bütün motorlar yavaşlayıp, Hülya'ya yol veriyorlardı." Fotoğraflarını Erol Dernek'in çektiği bu olay, 24 Temmuz tarihli Ses dergisine kapak olur.
İstanbul Boğazı'nı geçen arabanın direksiyonundaki güzel kadın ise Hülya Koçyiğit'ten başkası değildir. Dört tekerleği ve iki pervanesi olan Amphicar Own marka arabanın o yıllarda ülkemizde satış fiyatı 60 bin TL olsa da, gemileri karadan yürütmekle övünen bir milletten ilgi görmemiştir.
Hep derim, ömrüm el verdikçe diyeceğim de; İstanbul'a bir Boğaz Müzesi lazım... Köşemin el verdiğince anlattığım ve daha nice şaşırtıcı tarihi olayın, öykülerin, resimlerin, objelerin, deniz canlılarının sergileneceği bir Boğaz Müzesi! Üstelik bir benzeri dünyanın bir başka yerinde asla kurulamayacak olan bir müze...