kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
17 Eylül 2008, Çarşamba
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
EMRE AKÖZ

G.Kurmay 'nahoş' sorulara hazır mı?

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, dün medya temsilcileri ile bir araya geldi. Şimdilik iki noktaya değinelim:
1) Bundan sonra cuma günleri, medyanın savunma muhabirlerine özet bilgiler verilecek. Başbuğ, savunma muhabiri olmayan kuruluşlardan en kısa zamanda buna bir çözüm getirmelerini istedi.
Bu önemli bir konu: Çünkü ekonomi, sivil siyaset, spor gibi alanlarda medyanın uzmanlaşma seviyesi fena değil. Ama askeriye Türkiye'de önemli bir aktör olmasına karşın benzeri bir uzmanlaşmayı savunma konularında göstermiyoruz.
Halbuki "savunma", sadece jeopolitik tehditler açısından değil, ekonomik açıdan da incelenmesi gereken bir alan. Silahlanma için harcanan devasa miktarda para, sivil otorite tarafından denetlenmiyor.
Bu yapılmadığı sürece "Türkiye bir hukuk devletidir" denilemez.
Savunma alanında uzmanlaşmış az sayıdaki gazeteciden biri olan Lale Sarıibrahimoğlu, dünkü yazısında şöyle diyordu: "Geçenlerde Sayıştay görevlileri, Anayasa'nın 160'ıncı maddesinin kendilerine verdiği yetki ve sorumlukla, TSK'nin kullandığı devlet mallarını denetlemek istediklerinde, bir askeri binaya alınmadılar." (Today's Zaman)
Ayrıca eski GK. Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın hedef aldığı TESEV tarafından hazırlanan savunma almanağında da yine Sarıibrahimoğlu'nun imzası vardı.
Ancak üst düzey komutanların ağzından, "Bizi ancak millet denetler" gibi cümleler çıkabiliyor.
İyi de zaten millet bu denetlemeyi, Meclis ve dolayısıyla Sayıştay aracılığıyla yapamayacak mı? O halde sorun ne?
Demek istediğim şu: Konusunun uzmanı olan bir savunma muhabiri, ciddi sorular yöneltmeye başladığında, suratlar asılabilir.
Buna gerçekten hazır olup olmadıklarını merak ediyorum. Akreditasyon barajıyla, uzmanları salonun dışında tutup çaylaklarla toplantı yapacaklarsa; o başka!
Gelelim ikinci konuya:
Bin kere duyduğumuz bir sözü, Başbuğ bir kez daha dile getirmiş: "Bizi siyasetin içine çekmeye çalışmayın."
Hep merak etmişimdir; mesela bir sözlük cini, "laiklik ve irtica" kelimelerini dilden silse; bizim askerler nasıl konuşur?
Herhalde atacakları nutukların uzunluğu en azından yarıya iner.
Bu "siyasete çekilmek" ve "siyaset üstü olmak" gibi iddialarla kurulan söylem de, "laiklik" ve "irtica" ile aynı kaderi paylaşıyor: Gerçek değil!
Herhalde koca kurum, kaşarlanmış üç beş sivil politikacının, bir iki gazetenin çağrısına uyarak siyasete müdahil olmuyor.
İşin aslı şu: Bazen toptan, bazen de bir bölümüyle, TSK siyasete müdahale ediyor.
367'nin Anayasa Mahkemesi'nde kabul edilmesi ve böylece Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı olmaması için 27 Nisan 2007'de yayınlanan e-muhtırayı veren kim?
"Lahika-1" de denilen, Eylül 2007 tarihli "Eylem Planı" hangi kurumun bünyesinde hazırlandı? Sivil siyasetçileri kim fişledi?
Başbuğ eğer bu sözle, komutanlar için "Güzel konuşuyorlar ama başka şeyler yapmak gerekir" diyen CHP Başkanı Deniz Baykal'a mesaj gönderiyorsa o başka.
Yoksa bizim ordu, cumhuriyet kurulduğundan beri öyle ya da böyle siyasetin içindedir. Bunu hepimiz biliyoruz; değil mi?