kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
13 Eylül 2008, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak
 
24 Saat
24 Saat
Sinan Çetin liberalizm yapayım derken göz çıkarıyor.

Çağın gerisinde kalan adam: Sinan Çetin

ATİLLA DORSAY
ATİLLA DORSAY
28.08.2008
İki yolculuk arasında Sinan Çetin'in bizim Günaydın'da çıkan söyleşisini okudum. Ve özellikle Taormina, Saraybosna gibi uluslararası şenliklerdeki son izlenimlerime de dayanarak, yanıtlama gereği duydum. Sinan Çetin, bir aralar kapıldığı sol görüşlere tümüyle sırt çevirerek kapitalizmin bayrağını salladığı, yeni düzen veya küreselleşmeyi önceden hissederek o yola baş koyduğu ve devletçiliğin sonunu ilan ettiği günlerde, kendi ölçüleri içinde belli derecede çağdaştı. Çünkü dünyanın gidişatı o yöndeydi. Ve hâlâ özelleşmeyi tümüyle tu kaka sayan, her şey devletin elinde kalsın diyen bir zihniyetin ortalarda dolaştığı bir ülkede, bu tavrı ilginçti. Ama bugün tümüyle aynı şeyleri yineleyerek ne kadar çağdışı kalıyor! Ne diyor Çetin? Devlet Türk sinemasından elini çeksin, yardım filan etmesin, edecekse fırıncılara da etsin diyor. Aynen 30 yıldır söylediği gibi... Oysa bu vahşi kapitalizm anlayışı çoktan demode oldu: Eğer bir zamanlar gerçekten moda olduysa tabii... Sinema gibi bir alanı ekmek yapımıyla kıyaslamak, Çetin'deki yoğun ve önlenemez demagoji alışkanlığının yeni bir örneği. Tabii etsin, ekmek her zaman filmden önemli değil midir? Elbette salatalık-domates de öyledir, öyleyse hıyar yetiştiricilerine niye yardım etmesin? Devletin halkın baş gıdası olan ekmeği ucuz tutma çabalarını veya tarıma destek sorumluluğunu küçümsüyor değilim. Ama sinema gibi yoğun, karmaşık bir kültürel üretim alanı bunlarla kıyaslanır mı? Hele kendisine sanatçı diyen biri bunu yapar mı? Gerçek şu ki, en zengin ülkeler bile sanatı koruyorlar, destekliyorlar. Sinemayı ayrıca koruyorlar, çünkü bu alanın bir ülkenin, bir halkın ulusal kültüründeki yeri kadar, ülkenin evrensel düzeydeki tanıtımı için de ne kadar önemli olduğu çoktan biliniyor. Kapitalizmin ağababası ve dünya sinemasının rakipsiz hakimi ABD bile bunu yapıyor: Özellikle savaş filmlerine 10 binlerce asker veya silah sağlayarak... Ve de ilişkide olduğu ülkelerde Amerikan filmlerinin gösterilmesini yakından gözeterek... O ambargo günlerinde Amerikan filmlerine kota konması gündeme geldiğinde, zamanın ABD başkanının merhum Özal'a bizzat başvurarak Hollywood filmlerinin önündeki tüm engelleri kaldırttığını unuttunuz mu? Tüm öteki ülkeler de ulusal sinemalarını çok ciddi biçimde destekliyorlar. Fransa elbette başı çekiyor: Kendi kültürünü çok değerli bir hazine gibi korumayı gelenek edinmiş bu ülkede, sinemaya 50 küsur yıldır önemli destek sağlanıyor. Bu sayede Fransız sineması zor günlerini atlattı, yeniden başkaldırdı. İran da aynı şeyi yaptı, dini bir rejime rağmen destek sağladı. Türk sineması ise özellikle 80'lerde başlayan devlet desteğiyle gelişti. Bugün artık Türk filmi göstermeyen uluslararası festival sanki yok. 10 yıl önceki İran sineması gibi, bugün de Türk sineması moda oldu. Umalım ki sürsün. Sinan Çetin ayrıca bir şey daha söylüyor. Recep İvedik gibi filmlerin büyük para getirdiğini, genç Türk sinemasının ödüller alan filmlerininse bu 'havuz'dan gelen parayla yapıldığını ileri sürüyor. Recep İvedik vb. filmlere hiç hakaret filan etmeden söyleyeyim: Keşke bu filmlerin kazancıyla sahiden de birkaç tane ucuz ve düzeyli film yapılsa, bir avuç gence şans verilse... Ama o ödüllü filmler başka bir şey. Onların Recep İvedik'e ihtiyacı yok ki... Birkaç örnek vermek gerekirse, Nuri Bilge Ceylan'ın son filmi, daha senaryo aşamasında hemen tüm dünyaya satıldı. Semih Kaplanoğlu da Yumurta ve şugünlerde Venedik'te yarışan Süt'ü çoktan sattı, şimdi üçlemenin son ayağı olan filmi için de Saraybosna'da toplanan Avrupa Film Proje Geliştirme Komisyonu'ndan destek sağladı. Ayrıca bu iki yönetmenimizin tüm filmlerini son günlerde yerli bir kanala, hadi adını da vereyim, NTV'ye (belki yeni bir sinema kanalı açacaklar) çok iyi bir fiyata sattığını biliyor musunuz? Sinan Çetin tüm bunları bilmiyor. Ve bilmeden ahkâm kesiyor. Ben ona bakarken, bir zamanların kendine göre devrimci, heyecanlı, iyi sinema yapmak için yola çıkmış genç adamının nasıl ruhen yaşlandığını görerek üzülüyorum. Ve son bir nokta: Bu konuşmayı Çetin'le aslında TRT yapmış, geçen ayın TRT dergisinde yayınlanmış. Ne ilginç, değil mi? Devlet parasıyla yayın yapan ve devletten tüm sinema yardımının kat kat üzerine para alan bir kurumun, her türlü devlet yardımına tümüyle karşı bir kaleme dergi sayfalarını açması size de ilginç gelmiyor mu?