kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
31 Ağustos 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak
 
24 Saat
24 Saat

Akdeniz'in kadınsı tadı, tuzu, onun dilindeydi...

EVRİM ALTUĞ
Güncelleme : 30.08.2008 21:37
Yaşamın kareli defterini kapatıp, sonsuzluğun çizgisiz defterine başlayan İlhan Berk, iki yıl önce açtığı sergisinde dizelerinin yatağı olan defterleri için şöyle diyordu: "Onlar benim gizli oğullarım, kızlarım... Onlarla yatıp kalkıyorum, kirletiyorum, böyle paslatıyorum... Kavga ediyorum. İşte böyle, bir esrar ve gizlilik içinde büyüyorlar, evet"..
İnsan yüreğine şifalı dizelerin en sahici sahibi, 'İkinci Yeni'nin 'lokman hekim'i İlhan Berk, çok sevdiği kareli defterlere ışıl ışıl şırıngaladığı hayatı bıraktı; çizgisiz, beyaz sonsuzluk defterine başladı. İlhan Berk, bir süredir tedavi gördüğü Bodrum Devlet Hastanesi'nde, geçen perşembe hayata gözlerini yumdu. Cenazesi, dün Bodrum Adliye Camii'nde kılınan öğle namazından sonra kaldırıldı ve şifalı otlar tutkunu bu şiir çınarı, eşi Edibe Hanım'ın yanına defnedildi. Onunla 'fiziken' ilk tanıştığımda BirGün gazetesi Kültür Sanat Servisi'ndeydim. Ressamlığıyla da bilinen İlhan Berk'in grafik tasarımcı Sadık Karamustafa'nın da emeği ile sunduğu 'Defter Kapakları', 24 Kasım'da Yapı Kredi Kültür Merkezi'nin birinci katında hizmet veren Sermet Çifter Sergi Salonu'nda teşhire açılmıştı. Berk, açılışına Lâle Müldür, Arif Damar ve Birhan Keskin ile, ressam Komet gibi birçok kıdemli mürekkebin de iştirak ettiği 'Defter Kapakları' sergisi üzerine, bu sergi için 40 yıldır yaşadığı Bodrum'dan İstanbul'a tekrar gelmişti. Ve tam da bu sırada kendisiyle o sıralarda çalıştığım BirGün gazetesi adına özel bir söyleşimiz oldu. Hatta bir iki ay sonra da İstanbul Atatürk Kültür Merkezi'nde bir başka sergi daha açtı usta Berk. Hayatında yer tutmuş 46 resmi, AKM Küçük Salon'da izlenime sunuldu. Şimdi, emeği, kelimeleri baştan çıkarmak olan bu anlam çınarının ardı sıra, tüm resimlerini, dizelerini tekrar kelimeye çevirmek kolay mı? Gerekli mi?

ŞİFALI OTLAR VE İMGELERİYLE BERK
Berk resimlerinin önünden konuşarak canını çıkarmaktansa, arkasından susarak, onun yaptığına öykünüp bir şekilde yeniden düş ve gerçeği yama yama hatırlayarak, bu sarhoşluğun tadını çıkarmayı yeğlerdim ben. İşte her nasılsa, sevişirken nasıl tendeşinizle öyle lak lak, cak cuk konuşulmazsa, Berk resimlerine bakarken de, aynı yutkunuk, gıkımı çıkarsam bozulacak bir garip, seferi tanıklığın, gönüllü dilsizliğin dibine düşerim. Yine de resimlerini, Berk'in hep ilgi duyduğu o şifalı otlarla mukayese etmekte beis görmüyorum: Tümü, öylesine doğal ve kendiliğinden ki. İlk sergisini 1976 yılında Galeri Baraz'da açan, yakın zaman içinde ise Galeri Nev Ankara ve Milli Reasürans Sanat Galerisi'nde sergiler düzenleyen Berk'in resimlerinde dikkat çeken, bu anlam bahçıvanının, şiirleri gibi, resimlerini de aracısız, dokuya dokuna, elleriyle üretiyor, onları yetiştiriyor oluşu değil mi? Bu yüzden şairin resim çalışmalarını gördükçe, "Çiçek dalında güzeldir," dercesine, "Resim gözde güzeldir," diyesim var. Bu yüzden, bu gözden koparıp, kelimeden vazolara sürgün edesim gelmiyor Berk'in uçarı kadınlarını. Berk'in şifalı söz ve ses bahçesinin çiçekleri onlar. Hoş, kimi resimleri de insana kurutulmuş çiçekleri, dizelerinin nurlu ayraçlarını anımsatmıyor değil. Enis Batur'un haklı tespitiyle, vaktiyle yaşanmış, kendinden ibaret bir tekrarsız, biricik 'temas'ın göz önündeki hali bu. Canlı kalıntısı. Coşkunun sonsuzluğa damıtılmış renkli, çizgili, eski mumyaları...

UÇARI KADIN SİLÜETLERİ
Berk'in kadın resimleri, biraz da onun Bodrum'daki şiir evinin havadar, göksel avlusu. Uçarı, anaç, tazecik ya da yılgın kadınların, buğdaya, avuca aç kuşlar gibi Berk'in kâğıtlarına konduğu. Uygarlık yatağının mavi yorganı Akdeniz'in, geceleri denizyıldızlarıyla demlediği kâğıttan yastıkların kokusu. Gelişigüzel ten serpintisi. Çok yakın ve çok uzak insan lekeleri. Gözlerdeki dalga mırıltısı. İlhan Berk resmi, dekor ve kostümü kadın ve aşktan menkul, doğaçlama zeminlerde sahneye indirilen, ilk perdesini, 1970'lerde, bir dünya atlasında açacak kadar engin duygulu, kanatlı bir haz tiyatrosu... Peki ya İlhan Berk'in şiirlerinin doğum yeri olan defterleri? Onları tek tek soyan, sonra yeniden düş gücüyle giydiren biri var karşımızda aslında. Nitekim kendisi de bu vurgudan hoşnut: Çünkü ona kalırsa, " ...bir defter, kapakla var olur." Kapaklarını hep bunu düşünerek yapmış İlhan Berk. Niçin? Cevabını, yine ondan alalım: "Öylelikle, onun çıplaklığını kapattım. Öyle sanıyorum. Çünkü çıplaklığı kapatmanın büyük tadı vardır benim için. Ben bir kadına, pek çıplak bakamam. O kapalılıkta bir esrar vardır. Beni çok ilgilendirir bu." Berk'in iki yıl önce söylediği gibi, şiirlerinin doğum yeri olan defterleri, aynı zamanda, kendi deyişiyle onun gizli oğulları, kızları: "Onlarla yatıp kalkıyorum, kirletiyorum, böyle paslatıyorum... Kavga ediyorum. İşte böyle bir esrar ve gizlilik içinde büyüyorlar," diyor. Kaldı ki Berk'in üretim biçiminde de bir tür 'ekolojik kaygı' var. Yine, şaşırtmadan, şifalı otlara tutkusuna benziyor bu. Kendisine gönderilmiş pek çok unsuru yeniden anlamlandırma, doğaya geri sunma, tüketmeme tavrı var burada. Ve yine bir dokunsallıkla yapıyor bunu. Arayarak, demleyip.

TEŞHİR ETTİĞİNİ 'GİZLEME' ÜZERİNE
Çünkü Berk'in defterlerinde de şiirindeki, resmindeki gibi bir 'teşhir' hali, apaçık önümüzde. Bu da sıkmıyor, aksine şaşırtıyor onu: "Ama ben bunun farkında değilim, teşhir yaptığımın," diyor ve devam ediyor: "Çünkü teşhir yapmak istemem, gizli tutmak isterim. Ben bunu gizli tutmak isterim. Defterleri yıllarca sakladım ben böyle, yıllarca bir kenarlarda. Böyle kuruldu bu defterler; yani büyük bir Mahremiyet Kitabı diye düşünüyorum ben onu. Çünkü her an yanımdaydılar. Boyuna ellerim onları ben... Üzerlerine çay dökülür, kahve dökülür, içki dökülür... Onları elimden geldiğince de korumaya başlarım; sonra süslemek de isterim. Damgalı zarfları çok severim, o pulları alıp, yapıştırırım." İlhan Berk'in şiir-hayatı boyunca yaşadığı serpinti ve birikinti hali, gerek defterleri, gerekse kelimelerinde, tamamen doğaçlama biçimde ortaya çıkıyor. Çünkü ona kalırsa bu defter (ve dizeler) "...Kendiliğinden hayat yaşıyorlar." Sonrası yine Berk'ten çıkıp, bambaşka yerlere gidiyor: "Ben onlara karışıyorum hepsi o kadar. Sadece karışan bir adamım." İlhan Berk'in geride bıraktığı binlerce satıra, ize ve imgeye bakınca, Kült Kitap, Şeyler Kitabı gibi başlıklar da göze çarpmıyor değil. Şair adeta bir Tanrı misali, kitaplarına, yani aslında defterlerine 'ol' diyor ve öylece başlıyor bir yenisine. Sebebini yine ondan dinleme sırası: "Sanıyorum bu cüret, yılların verdiği bir kazanıma dayanıyor olsa gerek... Evet, yani defter beni zorluyor. 'Beni doğur!' diyor mütemadiyen. Böyle boş durması da beni rahatsız eder yani. Her gün bir dize koymak isterim; benim veya başkalarının dizeleri. Orada defter, defter olduğunu yaşasın isterim; o bir canlı çünkü. Yaşadığına, ancak ona çizdiğim zaman inanıyorum." Bu yüzden Berk ölmedi işte.
Haberin fotoğrafları