kapat
E-gazete
|
Hava Durumu
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
English
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
31 Ağustos 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar
 
24 Saat
24 Saat
Pazar SABAH  
TURGAY NOYAN

Devlet yelkene destek mi, köstek mi?

Yelkendeki durumumuzun pek iç açıcı olmadığını yazmıştım. Bunu 'neden' ve 'nasıl' sorularının cevabını arayarak değerlendirelim. Ancak daha önce geçen hafta yaptığım bir hatayı düzeltmek istiyorum. Yarış sonrası Bodrum'da iki yatçımız arasında yaşanan bir olayı anlatırken Nice teknesinden Cem Erkmen'in, Tigris teknesi sahibi Serhat Tigrel'e kafa attığını yazmıştım. Olay aynen böyle. Ancak yaralanan elbette benim yanlışlıkla yazdığım gibi kafayı atan değil, Tigris teknesinin sahibi Serhat Tigrel'dir. Hem Tigrel'den hem de okurlarımdan özür diliyorum. Yelkende durumumuz şu: Son derece güvenilir, aktif yöneticilerimiz, temsilcilerimiz var. Dünyanın en başarılı organizasyonlarına imza atıyoruz. Ancak iş sportif başarıya gelince maalesef nal topluyoruz. Bizim yelkencilerimiz yeteneksiz mi? Asla. Aralarında gerçekten de çok yeteneklileri var. O zaman 'arada bir madalya alsak bile' neden sürekli başarıyı yakalayamıyoruz?

YELKENCİ ZOR YETİŞİYOR
Ne kadar fazla sporcunuz varsa, o kadar fazla yetenekli insana rastlama ihtimaliniz artar. Çünkü yelkende de tüm sporlarda, tüm sanatlarda ve diğer işlerde olduğu gibi öncelikle işlenecek bir cevher gerekir. Bir sporcu nasıl yetişir? Yelken yapmaya hazır birini bulduk diyelim. Yelken futbol gibi "Kap topu, koş arsaya," bir iş değil ki! Öncelikle su kenarında bir yer bulacaksın. Sonra önce o sporcu adayını donatacaksın, sonra da bineceği yelkenliyi... Sonra da ona eğitim verecek bir kadro bulacaksın. Bunlar için mekân lazım. Bunu kim yapacak? Yelken kulüpleri... Bu ülkede bir yelken kulübü nasıl kurulur, nasıl tesisleşir, nasıl ayakta kalır sorularının cevabı gerçekten de çok hüzünlüdür. Şimdi bir başka acı, çok acı şeyi daha söyleyeyim. Bu ülkede devletin yelken sporuyla ilgili en ufak bir politikası yoktur. Zaten yöneticilerin, bürokratların da deniz kültürü ile hiç ilgisi yoktur. Hatta ve hatta yelken kulüplerinin karşısındaki en büyük engel de bizzat Maliye Bakanlığı'dır. Bugün deniz kenarında yelken sporuyla ilgili tesis yapılabilecek, yerlerin sahibi ya belediyeler ya da devletin kendisidir. Ve devlet buraları Milli Emlak Genel Müdürlüğü vasıtasıyla kiraya verir. Dikkat ediniz "Kiraya verir," diyorum ama kiraya vermez, kiracıyı işgalci gibi görür, ona göre de Demokles'in kılıcı elinde tepesinde durur. Yelken kulüplerinden kimsenin kira sözleşmesi yoktur. Ecri misil ödersiniz. İşgal parası. Kira olmadığı için de her yıl içiniz titreyerek "Yine ne kadar zam yapacaklar acaba?" diye beklersiniz. Kalamış Yelken Kulübü'nde yönetim kurulu üyeliği ve komodorluk yaptım. Arkadaşlar kulübü mafyanın elinden kurtarıp ayağa kaldırmak için parçalanırken, toplayabildikleri tüm parayı da koşturup, Milli Emlak'a yatırıyorlardı. Bırakın bir kuruş yardım etmesini, devlet kulüplerin eline geçeni de alıyor açıkçası... Bu yer meselesinde devletimizin kulüplerimize bakışı "Yelken bahane, eğlence şahane," şeklindedir. Bizzat Maliye Bakanımız Kemal Unakıtan da bunu "Kapmışsınız fıstık gibi yerleri," diye ifade buyurmuşlardır... Oysa o kapmışsınız yerleri denilen kulüpler, yarım yüzyıldan fazla zamandır bu ülkeye sporcu kazandırmanın, ülkemizin içeride ve dışarıda yüzünü ağartmaktan başka bir şey yapmayan, bunun için de para temin etmek için bin bir takla atan fedakâr kuruluşlardır. Üstelik başka bir şey daha söyleyeyim. Buralardaki değerlendirmeler de sanki kulüpler oralara 10 katlı apartman dikeceklermiş gibi civarın en üst düzey değeri üzerinden hesaplanmaktadır... Yukarıda anlattığım gibi devletimizin yelken kulüplerine yani çocukları yetiştirecek olan kurumlara hayrı dokunması bir kenara dursun ciddi engellemesi vardır... Peki hiç değilse sporcu yetiştirilebilmesi için gerekli düzenlemeleri yapmakta mıdır? Bunun cevabını da yerel yönetimlerin tavrı ile birlikte gelin önümüzdeki hafta irdeleyelim. Ancak şu kadarını söyleyeyim. Bir yelkenci çocuk optimiste başladığında önünü OKS, lazere geçtiğinde de önünü ÖSS ile kesiyoruz. Bundan büyük engel olur mu?