kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 19 Mayıs 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ÜLKÜ TAMER

Bodrum gerçekten bitti mi?

Geçen hafta gazetemizin Pazar ekinde Bodrum'a iki sayfa ayrılmıştı. Yazıları okuyup fotoğraflara bakınca "Gerçekten de Bodrum'u 60 yılda bitirdik" diye düşündüm önce.
Sonra: "Acaba?.. Acaba Bodrum bitti mi?"
Bitmiyor... Elimizden gelen bütün çabayı gösteriyoruz, ama ne etsek Bodrum'u bir türlü bitiremiyoruz.
Bodrum'a ilk 1960'larda gitmiştim. Şimdiki Bodrum'u düşümde görsem hayra yormazdım. Bir lokantası vardı: Körfez. İki köftecisi: Sakallı ile Nasip. Bir de aşevi: Şişman Latif.
O küçücük Bodrum'da üç de yazlık sinema bulunuyordu. Nereye gideceksin? Dört ay boyunca her gece bir sinemaya. Gözen'de Belgin Doruk'la, Palmiye'de Clint Eastwood'la, Yeni Sinema'da Belmondo'yla akrabadan da yakın olmuştuk.
Her yerden denize giriliyordu. Yaz sıcağında bunalan, Azmakbaşı'nda pırıl pırıl suya atıyordu kendini. Kırk yılda bir toplanılıp Müskebi'ye, Farilya'ya gidiliyordu Mehmet'in "ciptaksi" siyle. Bazen balıkçı motoruna atlayıp Bağla'ya, Yalıçiftlik'e.
Haftada bir Pazar kuruluyordu. Yazlık sinemalar dışında tek eğlence pazaryeriydi.
İstanbul'a günde bir otobüs kalkıyordu. 18 saat yolculuk... İzmir derseniz 6-7 saat.
Bodrum'la ilgili çok anım var. Ama birini unutmam mümkün değil...
Kıbrıs'a çıkarma yapıldığında, 1974 Temmuz'unda Bodrum'daydım. Bodrum, "ufak sahil kasabası" ydı hala; "patlama" nın ipuçları yeni yeni beliriyordu. İncik boncuk satan birkaç dükkan, pansiyona çevrilmeye başlanan evler, Karadeveci'yle gelen turistler.
Kıbrıs çıkarması pek bir şey değiştirmedi. Tek eğlencemizden, yazlık sinemalardan yoksun kaldık. Geceleri karartma vardı çünkü. Karşıda İstanköy ışıl ışıl. Sirtaki sesi bizim kıyılara vuruyor, biz ise karanlıkla boğuşuyoruz.
Gündüzleri balıkçılarla, Hataylı'yla, Allah'a yan bakan Yaşar'la Azmakbaşı'nda oturup siyah-beyaz televizyonda Ecevit'i dinliyoruz. Akşamları perdeleri çekip mum ışığında kağıt oynuyoruz.
Bir gece sabaha karşı dörtte yataklarımızdan fırladık. Sokaklarda bir koşuşturmadır gidiyor. Biri, zangır zangır titreyen sesiyle hoparlörlerden bağırıyor: "Bodrumlular, sayın Bodrumlu misafirler... Yani Bodrum'a gelen misafirler... Herkes dağlara!.. Sayın Bodrumlular ve misafir turistler... Dağlara çıkmanız gerekmektedir... Saat yedide Bodrum'un bombalanacağı haberi alınmıştır!"
Hoppala! "Saat yedide sizi bombalayacağız" diye haber mi göndermişler? Bodrum'u niye bombalasınlar? Dağlara niye kaçalım? İstanköy'den uçakların kalktığını görür görmez Artemis'in önünden dalarız denize, olur biter!
Çıktım sokağa. Bodrum'da değilim de, bir Amerikan "felaket filmi"nin göbeğindeyim sanki. Kaçan kaçana! Arabası olan, direksiyona geçmiş, gazlıyor! Arabası olmayan otobüs garajına koşuyor.
O hengamede Bodrumlu bir genç kız, eniştesinin ayaklarına kapanmış, göz yaşları içinde bağırıyor: "Enişte! Enişte! Yalvarıyorum! Beni sen vur! Rumlara bırakma!"
Gözen Sineması'nın bekçisi, palabıyıklı bir ihtiyar, artık nereden eline geçirdiyse, koca bir kılıç bulmuş, havada sallayarak, "Gidin siz!" diye kükrüyor. "Gözünüz arkada kalmasın! Bodrum'u ben korurum!"
Hoparlörlerdeki ses sürüyor: "Dikkat! Dikkat! Saat yedide Bodrum bombalanacağından..."
Saat yedi oldu. Sekiz, dokuz, on... İstanköy'den uçaklar kalkmadı. Bodrum bombalanmadı.
Ama boşaldı. Öğle olduğunda "yabancı" lardan sadece Sadun Aren kalmıştı kasabada. Yerlilerden bazıları bile ortalarda yoktu. Herkes Bodrum'un ileri gelenlerinden birini anlatıyordu. Adam, "Bodrum bombalanacak" sözünü duyar duymaz, karısını, çocuklarını bırakmış, motosikletine atlayıp kaçmıştı. Ama Mazı yakınlarında bir ağaca toslayıp yaralanmıştı.
"Yahu," diyordu Hataylı, "herif şimdi şu cemaate hangi suratla bakacak?"
O yıl tenha bir Ağustos geçirdi Bodrum. Ama ertesi yıl bunun acısını çıkaracaktı. Başka kentlerden gelenlerin getirdiği "eski köye yeni adet" lerle rengini yitirmeye başlayacaktı. O renkten sadece evlerin beyazlığı kalacaktı galiba.
Bodrum'u bilmek, Bodrum'u tanımak bir ayrıcalık olmuştu.
Bu ayrıcalığı tam anlamıyla yaşamak isteyenler göçüp Bodrum'a yerleştiler. Anadan doğma Bodrumlu olduğunu sananların sayısı hızla arttı. Kasabanın eski tadının kalmadığını düşünüyorduk artık. İstanbul'da, "Artık oraya gidilmez," diyor, ama ertesi gün otobüse atlayıp Bodrum'un yolunu tutuyorduk.