kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 5 Mayıs 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ÜLKÜ TAMER

Bu hafta da futbol konuşacağız

Futbol ligimiz bu hafta sona eriyor. Bizim sanat çevrelerinde bile gündemde önce futbol var. Herkes futboldan söz ediyor. Eh, ben de ister istemez bunun dışında kalamıyorum.
Taksim stadına yetişemedim. İstanbul'da ilk futbol maçını 1948'de İnönü stadında izledim. Yeni açık tribünün yerinde Gazhane vardı o sıralarda. Arada bir öylesine duman salardı ki, oyuncuları güç seçerdik. Duhuliye 75 kuruş, açık tribün 125 kuruş, kapalı tribün 2.5 lira. Duhuliyeden başladım tabii; sonra açığa, çok sonra da kapalıya "terfi" ettim. Numaralı tribüne ise uzun süre imrenerek bakmakla yetindim.
Baba Hakkı'ları kıl payı kaçırdım; ama Şükrü Gülesin'leri, Süleyman Seba'ları, Baba Gündüz'leri, Lefter'leri keyifle izledim. Galatasaray'ı tutuyordum. Takımımı desteklemek için "Bir baba hindi!" diye bağırdım; ne Fenerbahçe'ye, ne Beşiktaş'a sövmek, öteki seyirciler gibi, benim aklımın kenarından da geçmedi. Evet, Cim Bom'luydum; ama Lefter'i de, Şükrü'yü de çılgıncasına alkışladım. Hakeme kızdığımda, o zamanın en ağır küfürünü savurdum: "Hakeme gözlük!"
Gazhane döneminde hakemin yönetimini beğenmeyen, "Gözüne gözlük!" diye bağırırdı. "Gözlük takarsan belki daha iyi görür, daha doğru karar verirsin" anlamına geliyordu bu. Futbolculara da sövülmezdi. Olsa olsa, yarı şaka, sözgelimi Galatasaraylı İsfendiyar'a, "Kel! Kel!" diye bağırılırdı. İsfendiyar da kapalı tribünde Fenerbahçelilerin oturduğu bölümün önüne gelir, onları selamlar, sarı-lacivertli taraftarlardan alkışını alırdı!
Gazhane yıkılıp da yerinde yeni açık tribün yükselince, seyirciye de bir şey oldu! Türkiye değişiyordu, insanlar, insan ilişkileri, davranışlar, tepkiler değişiyordu. Seyirci mi değişmeyecekti! Artık en hafif küfür, Baba Gündüz'ün deyişiyle, "İlme hakem!" di.
Baba Gündüz (Kılıç), çocukluğumun, ilkgençliğimin unutulmaz futbolcusuydu. Gazetecilik yaptığı yıllarda tanıştım onunla. En büyük özelliği, birlikte çalıştığı kişileri çok iyi tanımasıydı. Uzman bir psikolog gibiydi. Antrenörlük yaptığı yıllarda onu başarıya götüren ögelerin başında bu özelliği geliyordu.
İşte bir örnek:
Galatasaray'ın Fenerbahçe'yle çok önemli bir maçı vardı. Cim-Bom'un santrhafı, Gaziantep'in Şehreküstü takımından tanıdığım, Göztepe'de oynadıktan sonra Galatasaray'a gelen, sonra da milli takıma kadar yükselen Talat'tı. Hırslı bir oyuncuydu Talat. Ama asla "edepsiz" değildi. Canını dişine takar, oynardı.
Baba Gündüz, maç sabahı Milliyet gazetesinin spor sayfasında bir değişiklik yaptırmış. Tek sayı basılan gazetede Fenerbahçe santrforunun demeci: "Bugün Talat'ı perişan edeceğim. Onu mahvedeceğim. Karşımda tutunamayacak. Golleri sıralayacağım, vb..."
Böyle bir şey yok aslında. Milliyet her zamanki gibi çıkmış. Ama Baba Gündüz, tek sayılık özel gazetesini cebine koyup Dolmabahçe'ye gitmiş.
Soyunma odasında Talat'a göstermiş gazeteyi. "Bak," demiş. "Senin için söylenenleri oku."
Talat gazeteyi okumuş. Okur okumaz da bir "canavar"a dönüşmüş oracıkta.
O gün gerçekten bir canavar gibiydi Talat. Hayatının futbolunu oynadı. Fenerbahçe'nin santrforuna adım attırmadı. Maçın yıldızıydı.
Seyircilerin küfürlerinden yakınırdı Baba Gündüz. Bir arkadaşının küçük oğluyla maç dinliyormuş radyoda. Seyircilerin ünlü "terane"si başlamış.
Çocuk, "Gündüz amca, seyirciler ne diyorlar?" diye sormuş.
Baba Gündüz, "Hakemin yönetimini beğenmiyorlar, yavrum," demiş.
"Onu ilme davet ediyorlar, 'İlme hakem!' diye bağırıyorlar."

Fenerbahçe'nin yabancı bir takımla önemli bir maçı vardı. Hangi takımla oynuyordu, şimdi hatırlamıyorum. Ama hakem de yabancıydı.
Sahaya adımını atar atmaz seyircinin sempatisini kazandı. Tribünleri selamlıyor, futbolcuların sırtını sıvazlıyor, yere düşenlerin kalkmasına yardımcı oluyordu. Faul yapanları, "Haylaz çocuk! Bir daha görmeyeyim!" gibilerden parmağını sallayarak uyarıyordu.
Dakika başında da alkış alıyordu Fenerli seyirciden.
Derken olanlar oldu. Hakem, kanaryaların hoşuna gitmeyecek kararlar vermeye başladı. Tribünler koyu bir sessizliğe gömüldü. Seyirciler ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Öyle ya, biraz önceye kadar avuçlarını patlatırcasına alkışladıkları hakeme küfredebilirler miydi şimdi?
Bir ters karar. Sessizlik. Bir ters karar daha!.. Sessizlik... Çözüm yeni açık tribünden geldi. Koro başladı:
"Ya ya ya, şa şa şa, ilme hakem çok yaşa!"