kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 27 Nisan 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Doç Dr. Tanay Sıdkı UYAR (Marmara Üniversitesi Müh. Fak. Öğr. Üyesi)

Nükleer enerjiden Türkiye'ye 'yar olmaz'

Doç Dr. Tanay Sıdkı UYAR (Marmara Üniversitesi Müh. Fak. Öğr. Üyesi)
Nükleer Enerji Santralları elektrik üretme amacıyla kurulmaz. Nükleer enerji santralları silahlanma amaçlı plütonyum elde etmek üzere elektrik üretiyormuş gibi yapar. Nükleer santrallar imalatından bertaraf edilmesine kadar tükettiği toplam enerjinin üçte birini üretir. Kısacası nükleer santralların hasat faktörü 0.35'dir. Silahlanmak arzusunda olan ülkeler işin hamaliyesini daha önce kendi ülkelerinde yaparken, 1978'den itibaren yatırımı pahalı, güvenli çalıştırılması için denetimi ve alınması gereken önlemler pahalı ve atıkların depolanması için teknolojinin geliştirilmemiş olduğu nedenleriyle nükleer programlarını durdurdular. Nükleer güce sahip ülkeler, diğer ülkelerde kuracakları nükleer güç santrallarından elde edecekleri kullanılmış yakıtları silah hammaddesini aldıktan sonra geri yollayıp, üzerinde araştırma yapılmasını hedefledikleri yeni bir program başlattılar. Bu nedenlerle Türkiye'nin, nükleer güç santrallarını gelecek için aday teknoloji olarak görmesinin doğru olmadığı ve bu teknolojiye hiç bulaşmaması gerektiği kanısındayım. Anlaşılan hükümet nükleer santrallar kurulursa Türkiye'nin nükleer teknolojiye sahip olacağı ve ülkemizin nükleer güce erişeceği konusunda ikna edilmiş veya yanlış bilgilendirilmiş. Nükleer santrallar İngiltere'de özelleştirilememiştir. Özel firmalar nükleer santralların kârlı bir yatırım olmadığını ve yarardan çok zarar getirdiğini bilmektedir. İngiltere'de 23 adet nükleer santralın bertaraf maliyetinin 90 milyar sterlin tutacağını bizzat İngiltere Başbakanı açıklamıştı. Özel sektör, nükleer enerji santrallarının işletilmesine kârlı bir yatırım olarak bakmakta ve tahkim anlaşmalı garantili elektrik alım anlaşması talep etmektedir. Ancak nükleer santralın yatırımını ve kullanım sonrasında yatırımın bertaraf maliyetini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ödettirmek istemektedir. Esas olarak özel sektörü destekleyen ve onların gereksinim duyduğu yasaları çıkarmakla övünen mevcut hükümet, çıkarttığı nükleer ve 1000 MW üstündeki termik santrallarda üretilecek elektriğin 15 yıllık alım garantisi ile, nükleer santralların kuruluş maliyetini ve bertaraf maliyetini kamu kaynakları ile karşılayacağını belirtip yasa haline getirerek tüm dünyada terk edilen bir teknolojinin tüm sorunları ile beraber ülkemize aktarılmasını mümkün hale getirmektedir.

BM VE AB KURTULURKEN...
Dünyada savaşlar, enerji kaynaklarının paylaşımı amacıyla sürmektedir. Savaşa neden olan enerji kaynakları petrol, kömür, doğalgaz ve nükleerden oluşmaktadır. Barıştan yana olan, insan dahil tüm canlılara adil davranan ve içinde yaşadığımız küresel hapishanede yaşam hacmini tahrip etmeden insanlara ısı ve ışığını sunan tek enerji kaynağı güneş enerjisidir. Tüm endüstrileşmiş ülkeler Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği kararları ve standartları doğrultusunda fosil ve nükleer enerjiye olan bağımlılıklarını azaltıp bir an önce kurtulmaya çalışırken kendi ülkelerinde yeterli olmayan ve halen kamu desteği gerektiren güneş, rüzgâr ve diğer yenilenebilir enerji kaynakları için uzun vadeli uygulama programlarını başlatmışlardır. Bunu yapabilmeleri için yani kendi vatandaşlarını bedel ödemekten kurtaracak neo-liberal politikalarını uygulayabilmek için terk etmekte oldukları aşırı enerji tüketen ve kirletici son kullanım teknolojilerini ve fosil ve nükleer yakıtlara bağımlı enerji üretim tesislerini imtiyazlı ortak olarak görmek istedikleri Türkiye'de kampanyalar halinde satmakta ve Türkiye'yi bu amaçla sağladıkları kredilerle sürekli olarak borçlandırmaktadırlar. Diğer yanda, Küresel Nükleer Enerji Ortaklığı projesi, ABD'deki Nükleer Atık Depolama Tesisleri'nin 2100 yılına kadar tek bir tane kalmasını öngörmektedir. Türkiye gibi ülkelerde ise, örneğin Sinop'a taşınması düşünülen 'Nükleer Araştırma Enstitüleri' gibi çabalarla, bu atıkların Türkiye'de zorla bulundurulma olasılığı gündeme gelmiştir.

ATOM'A ALTERNATİF NE?
Bunun için üç koşul gerekir. Enerji kaynağının varlığı, bu kaynağı insanların gereksinim duyduğu elektrik ve ısıl enerjiye dönüştürecek yenilenebilir enerji teknolojileri ve ülkesi ve normal vatandaşlar için en doğru olanı yapmak üzere kamuda çalışan kamu görevlileri. Ülkemiz,kendi ihtiyacının binlerce misli fazla yenilenebilir enerji kaynağına sahiptir. 1850'li yıllarda ortaya çıkan teknoloji kopukluğu 2000'li yıllarda giderilmiş ve bugün artık rüzgârdan elektrik üreten rüzgâr türbinlerinin her biri şebekeye bağlı olarak 25 bin kişinin gereksinim duyduğu elektriği üretebilmektedir. Artık her konut, bina çatısı ve bina yüzeyine yerleştirilen güneş pilleri ile şebekeye bağlı olarak tüm elektrik tüketimine yetecek kadar elektrik üretebilmektedir. Diğer taraftan bir öncelikli çözüm de, ulaşım, konut, sanayi ve tarım sektörlerinde enerjinin etkin kullanımıdır. Türkiye'nin toplam enerji tüketim miktarı, enerjinin etkin kullanımı yasası işlevine uygun olarak çıkarılsaydı, en az dört misli azaltılabilirdi. Oysa biz ülkemize ne kadar çok enerji tüketen ve kirletici cihaz ve ekipman varsa ithal ediyoruz ve bu kirletici yatırımlar nedeniyle ülkemizde her ailede en az iki-üç tane kanser vakası ile karşılaşıyoruz.

YENİLENEBİLİR BİR GELECEK
İkincil ve kesin çözüm ise ülkemizin elektrik ve ısıl enerji gereksinimlerinin tümüyle yenilenebilir enerji kaynaklarını (güneş, rüzgâr, jeotermal, biyokütle enerjileri ve su gücü) kullanan yenilenebilir enerji teknolojileri ile karşılanmasıdır. Türkiye'de sadece rüzgâr güç santralları ile ülkemizin toplam elektrik ihtiyacının iki misli, ekonomik olarak karşılanabilir. 5 milyon konutumuzu jeotermal enerji ısıtma sistemleriyle ısıtabilir ve 5 milyon konutumuzu güneş pilleri ve güneş toplayıcıları yardımıyla kendi enerjisinin tümünü üreten şekilde inşa edebiliriz.