kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 18 Şubat 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
OKUR TEMSİLCİSİ
Okur Temsilcisi

Alışkanlık değişmeden

Günümüzün en gözde, en kaçınılmaz habercilik alanı dinsel hassasiyetlerle ilgili olanı. Hollanda ve Danimarka sert tartışmalar içinde. Türkiye'de basının tavrı da eleştiriye açık.
Dinle bağlantılı konular nedeniyle kutuplaşan Avrupa ülkeleri arasında Türkiye tek değil.
Danimarka ve Hollanda bugünlerde iyice gerilmiş durumda.
Konuya gazetecilik açısından bakınca ciddi sorunlar hemen su yüzüne çıkıyor.
Danimarka malum. Bir buçuk yıl kadar önce buradaki bir gazete Hz. Muhammed karikatürleri yayımlayınca kızılca kıyamet kopmuş, dünyanın çeşitli yerlerinde şiddetli gösteriler olmuştu. Hadiseler, "ifade özgürlüğü" ve "dinsel hassasiyetler"in sınırları ile ilgili hayli bölücü bir tartışma dalgası yaratmıştı.
Tam gerginlik yatıştı derken, geçen hafta Danimarka'da karikatüristlerden birine yönelik suikast komplosu ortaya çıkarıldı; üç kişi tutuklandı. Bunun üzerine, bazı gazeteler Hz. Muhammed karikatürlerini yeniden yayımladı.
Danimarka bir kez daha karıştı.
Hollanda da şu sıralarda benzer bir kargaşanın eşiğinde.
Hollandalı aşırı sağcı (bazılarına göre "ırkçı") bir siyasetçi, Geert Wilders, Kuran'ı çok sert eleştiren filmini yakında gösterime sunacak. Söylendiğine göre, Wilders, bu filmde "teröre ilham kaynağı" olarak nitelediği Kuran'ı yırtıyor ve yakıyor. Hükümet tedirgin. İfade özgürlüğü çok geniş olduğu için filmin yasaklanması söz konusu değil.
Hükümet tedirgin. Wilders'e "gerekirse ülkeyi terk edeceksin, güvenliğin tehlikede" uyarısı polis tarafından yapılmış.
Medya da tedirgin. Bu haberleri toplumu kışkırtmadan nasıl vermeli? Esas konu bu. Hollanda'da yeni kurulan Medya Ombudsmanları Konseyi yöneticileri Kees Haak ve Jan van Groesen'den endişeli bir "ne yapsak?" sorusu aldım.
Onlara elimden geldiğince AİHM kararlarına bakmalarını, ülkedeki farklı dine mensup cemaatlerin seslerini duyurmalarını ve özgürce tartışmalarını sağlamak için medyanın önyargısız ve adil yaklaşmasını önerdim.
Başka ombudsmanlarla yaptığımız tartışmalardan şu sonuç çıktı:
"Elbette ki bu ciddi bir ihtilafa ilişkin, tuzaklarla dolu bir haber. Toplumdan bu haberi gizlemek, üstünü örtmek çözüm değil, meslek ahlakına da aykırı. Ortada birkaç hassas nokta var: Filmi yapan aşırı sağcı siyasetçi kendi propagandası ve toplumu bölmek için bunu fırsat sayıyor. Öte yandan, izlenmesi gereken tepkiler, hükümetin tedbirleri, ifade özgürlüğü tartışmaları var. Tabii bu arada, medyanın olayı ne kadar abarttığı da haber değeri taşıyor. Burada esas sorumluluk, "sorumsuz medya"yı büyüteç altına alıp üzerine gidecek, ama bunu yaparken de tartışmayı tüm yönleriyle, dozunu iyi tutturarak vermekten geçiyor."
Medyanın sorumluluğu ... Din ekseninde gerginleşen toplumlarda, gerginliğin artması, medya sorumluluğunun artması gereğini daha çok öne çıkarıyor.
Gelelim, yine din eksenli olsa da, farklı bir düzlemde gerginleşen, "ötekilere" kulak kapamaya başlayan Türkiye'ye.
Geçen hafta içinde, bazı kitle gazetelerinin manşet tercihleri ve tavırları, bunlar karşısında da hükümetin sert söylemi, ister istemez "basın ve ifade özgürlüğü" konusunu gündeme taşıdı. Arayan okurların çoğu gerginlikten endişeli.
Önemli bir kesim Başbakan'ın tepkilerini aşırı buluyor, ama "aynı kalıptan çıkma" diye niteledikleri manşetleri de kışkırtıcı olarak algılıyor.
Söylemek gerekir ki, SABAH bu eleştirilerin merkezinde değil, kenarında. Tek tük eleştirilerde, "hükümetin aceleciliği" konusu daha iyi işlenmeliydi" deniyor.
Okurlara şunu anlatıyorum, özetle:
"Bir gazete, özü ne kadar hassas olursa olsun, bir ihtilafın (burada söz konusu olan türban/başörtüsü ihtilafıdır) ilgilendirdiği tüm tarafları 'sağı solu kayırmadan' size anlatmak zorundadır. Tüm toplumu angaje eden bu tür tartışmalarda gazeteciler saplantılar ve önyargıları bastırmasını bilmeli, sorumluluğun 'haber vermek' olduğunu unutmamalı. Ne olursa olsun, kitlesel bir gazetenin esas işi ' muhalefet boşluğu doldurmak' değildir. Muhalefet, partilerin, STÖ'lerin, seçmenlerin vb işidir. Kitle gazetesi iktidar sözcüsü olmaya da soyunamaz; zira olumlu propaganda gazetecilik değildir. Esas olan demokrasinin işleyişine, düşüncelere saygı; tartışmanın özgürlüğüne saygı ve temel insan haklarının korunmasına / sağlanmasına, parlamentoya saygıdır. Aksi tavırlar, demokrasinin çökmesine; onunla birlikte basının da köküne kibrit suyu ekilmesine yol açar. Kısaca, sorun eğer gazetecilik tartışmasıysa, bunun gazetecilerin önce kendi içinde başlatması gerekir."
Türban/başörtüsü haberlerine bakarken, okurların bu pencereden bakmasında ve ombudsmanları daha aktif olmaya çağırmasında yarar var.