kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 18 Şubat 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ECEVİT KILIÇ

Menderes döneminde basına çok ciddi soruşturmalar vardı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Doğan Grubu gazetelerinin türbanın bu dönemde ve anayasal değişiklikle serbest bırakılması karşısındaki tutumu nedeniyle sert açıklamalar yaptı. Birtakım iddiaları gündeme getirdi. Hatta gazetelerde yıllardır var olan arka sayfa güzeli uygulamasını eleştirdi. Bu kavga yeniden medyayla siyasal iktidar ilişkisini gündeme getirdi. Geçmişteki kavgalar nasıldı? En çok hangi hükümetle medya arasında kavga yaşandı? Başbakan Erdoğan'ın basına bakışını eleştirenlerin "Tıpkı Adnan Menderes dönemi gibi" demelerinin gerçeklik payı var mı, yoksa hiç mi benzerlik yok? Tüm bunları Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi, Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu ile konuştuk. Medya-siyasal iktidar ilişkisi üzerine araştırmalarıyla tanınan İnceoğlu, 1961 Anayasası'nın ilk taslağını hazırlayan ve geçen yıl yaşamını yitiren Prof. İsmet Giritli'nin de kızı. Babasının taslağını hazırladığı anayasanın kabul edildiği yıl dünyaya gelen İnceoğlu, uzun yıllar Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde dekan yardımcılığı yaptı. Aynı zamanda UNESCO'da görev yapıyor ve Medya Gözlem Platformu'nun da kurucularından.

KAVGA, BASININ KADERİ

* Başbakan Erdoğan'ın medyaya bakışını nasıl analiz ediyorsunuz?
Başbakan, medyanın AKP'yi eleştirmesi karşısında tahammülsüz ve hoşgörüsüz davranıyor. Örneğin "411 El Kaosa Kalktı" manşetine aşırı tepki verdi. Uygulamalarının onaylanmaması halinde kullandığı sert dil; medyanın yalan yazdığını, çıplak arka sayfa güzelleri kullandığını, menfaatçi olduğunu söyleyerek töhmet altında bırakıyor. Burada kastettiği grubun saygınlığının zedelenmesinin ötesinde medyaya olan güvensizliğin daha da büyümesi sorunu karşımıza çıkıyor. Siyasetçilerin hiddetli ve agresif tutumlardan kurtulması lazım. Bunun için iletişim danışmanlarına başvurabilirler.

* Peki, medya ne durumda? Türkiye'nin içinde bulunduğu bu dönemde barış gazeteciliğine ihtiyaç var. Barış gazeteciliği dendiğinde illa ki savaş karşıtı olarak algılanmamalı. Ben-öteki, laik-antilaik, Kürt-Türk gibi her türlü çatışma ve olumsuzluğa karşı çözüm arayan, bir nebze de olsa diyalog ve tartışma ortamına dönüştüren bir gazetecilik anlayışına ihtiyaç var. Barıştan yana olacak ama en sert muhalefeti de yapacak. Yani çözüm odaklı gazetecilik yapılmıyor. Kopma noktasına gelen bu gerginlik döneminde medya, köprü vazifesini yerine getirmeli.

* Medya-siyasal iktidar ilişkisi olması gerekenden ne kadar uzak? Hayli uzak. Medya Batılı demokrasilerde dördüncü kuvvettir. Yasama, yürütme ve yargının dışında ama gerektiğinde bunların üstünde bir yerdedir. Bu üç kuvvet yanlış yapıyorsa medya onları denetler, hükümetin bir yolsuzluğu varsa deşifre eder. Ama şimdi tamamen kabuk değiştirdi, kötüye gidiş mevcut. Toplumdaki egemen güçlerin sesini duyurma yönünde işlev göstermeye başladı. İktidarların devamlığının sürdürülmesi için destek vermekte. Demokrasilerde en önemli ilke kamunun bilme hakkıdır, medyanın görevi de kamunun sesi olarak her türlü iktidara "karşı güç" olarak direnerek, bu görevini yerine getirmektir. Ancak şimdi medyamız da bu gergin ortamın resmini kendi objektifinden çekmekte.