kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 22 Nisan 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
atv
Kanal 1
ABC
Münif Fehim'in fırçasından bir idam.

Bekir Ağabey! Şehzadelerin kafalarını kesmez, yağlı ilmikle yahut kuşakla boğardık

MURAT BARDAKÇI
MURAT BARDAKÇI
BEKİR Coşkun, Hürriyet'teki köşesinde önceki gün Malatya'daki utanç verici cinayetten bahsediyordu. Yazısında "...Osmanlı'nın devlet düzeni, istikrarı ve sürekliliği neye bağlıydı; padişah kardeşlerinin saray mahzenlerinde ellerinin bağlanıp kafalarının kesilmesine..." şeklinde bir paragraf vardı. Yani, kardeş katli kuralının uygulandığı günlerde tahta rakip olması istenmeyen şehzadeler kafaları kesilerek idam ediliyorlardı, Bekir Coşkun bunun böyle olduğunu yazıyordu. Hayır, Bekir Ağabey! Şehzadelerin idamı sadece ve sadece boğdurmak şeklinde olurdu, kafaları asla kesilmezdi, zira bir hanedan mensubunun kafasının kesilmesi, eski devlet geleneklerimize aykırıydı. Bu, tâââ Cengiz Han zamanından itibaren uygulanmış bir kuraldı. Cengiz'in yasasında, Han'ın arzu ve emirlerinin aksine iş yapanların idam edilmesi ama suçlu hanedan mensubuysa veya devletin üst düzeyde bir görevlisiyse kanından yere tek bir damla damlamayacak şekilde öldürülmesi yazılıydı. Zira, hanedan bir yerde "Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesi" olan bir aileydi, o ailenin kanı kutsal gibiydi, yere tek bir damlasının bile düşmesi ayıp ve hakaret sayılırdı. Dolayısıyla, Türk devlet geleneğine göre hanedan mensuplarının canları sadece boğularak alınabilirdi ve bu kurala Osmanlılar zamanında da itina gösterildi. Hükümdarlar, prensler, yani şehzadeler ve hattâ prensesler, tarih boyunca kanları yere damlamayacak şekilde, cellâdın yağlı ilmiği ile idam edildiler. İlmiğin yerini bazen perde kordonlarının yahut yatak çarşaflarının aldığı da oldu ama kan yere hiç damlamadı. Kan çıkartarak öldürmek, hanedan mensubu olmayanlar için sözkonusuydu! Eski Türk devletlerinde, asiller için ilmikle boğmak yahut asmak dışında bir idam şekli daha vardı: Atlara çiğnetmek... Canı alınacak kişi bir keçeye yahut halıya sarılıp geniş bir alana konur ve kemikleri unufak olana kadar üzerinden yüzlerce atlı geçirilirdi. Bu idam şeklinde de mahkûmun kanı mutlaka akardı ama keçeye sarılmış olduğu için kan yere damlamazdı ve gelenek de bozulmamış olurdu. Sevgili Bekir Ağabey'in bu yazıyı okurken insani duygularının kabarması sebebiyle çehresinin ne hâl alacağını tahmin ediyorum ama, işin aslı maalesef böyle!