kapat
30.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Ruhumuzu çalkalardın sen Nesrin Abla

İlk göz ağrımızdı o. Topu topu dokuz dakika izledik. Üç yılbaşı üst üste... Maldiv Adaları'na düzenlenen paket turlara talep yoktu o zamanlar. Nesrin Topkapı çıkar oynardı. Herkes onu beklerdi. Herkes onu izlerdi
Ve o çıkardı. Üzerinde simsiyah daracık bir elbise. Elinde boncuklarla süslü sopası. Kimi ilk cinselliğini yaşadı onunla, kimi seyretmeye utandı. O yılbaşıların özlenen, tartışılan, merak edilen dansözüydü. Ve hep öyle kaldı. Çakıl Gazinosu'nda ilk gecesiydi. Heyecanlı, hırslı ve gençti... Elin Arabı kafasına oturttuğu şamdanla kalça kıvırır da, Nesrin Topkapı altında kalır mı? İlle "ben de şamdanla çıkacağım" der, gider Bankalar Caddesi'ndeki avizecilere... Afili mi afili, tam beş katlı bir şamdan yaptırır. Tıpkı avize gibi. Kristalli, boncuklu ve pirinçten. Üzerinde onlarca da mum... Tam 7.5 kilo.

Sahne sırası gelir. Üzerinde daracık, simsiyah bir kıyafet. Ama kapalı. Ayaklarında topuklu ayakkabılar. "Tıkı tıkı tıkı...." Çıkar sahneye. Kafasında 5 katlı şamdan, mumlar, kristaller, boncuklar, ışıl ışıl... Şamdan hiç kıpırdamıyor. Ama ya aşağısı!.. Kalçasındaki saçaklar bir o yana, bir bu yana savruluyor... Bir sağ yapıyor, bütün başlar sağa, bir sol yapıyor, bütün başlar sola. Herkes mest...

HAYRANI BİR GÜL UZATTI VE...
Seyircilerden biri dayanamayıp bir gül uzatıyor. Topkapı'nın parmaklarında ziller, gülde ise diken var... Gülden kurtulması gerek ama incelikle. "Ne yapsam" derken gözü ön masadaki annesine takılır. "Tamam, anneme fırlatayım" der ve fırlatır...

"Ohh diyordum ki, parmaklarımda bir rahatlık hissetim. Baktım zil ufo gibi döne döne gidiyor..."

Zil, gider, gider, seyircilerden birinin gözü ile kaşının arasından bir parça et koparıp, girişteki boydan boya kaplı cam kapıya çarpar... Sonra. Sonrası, müthiş bir şangırtıyla camlar iner, gazino kapısız kalır. Müşteri ise doğruca hastaneye...

O müşteri yıllar sonra bulur Nesrin Topkapı'yı. Kaşının altındaki bol dikiş iziyle gülümserken, "Bu sizden hatıra" der gururla...

O BİR EFSANEYDİ
İşte Nesrin Topkapı böyle bir efsane. Sadece üç yılbaşında, topu topu 3'er dakikadan 9 dakika dans etti ve tüm Türkiye'nin hayatına girdi. Öyle bir çalkaladı ki kalçalarını, öyle bir salladı ki elindeki üzeri boncuklarla işli bastonu; kadın erkek, çoluk çocuk, bir daha kendine gelemedi. Hâlâ her yılbaşında, beynimizin kıvrımlarında o bir sağ, bir sol yapan Topkapı'nın kalçaları şöyle bir dolanır.

"Ne yapıyor şimdilerde?" diye düşünürüz hafif erotik bir tebessümle... O hâlâ dansla iç içe yaşıyor. Biraz da anılarla. Bilgi Üniversitesi'nde oryantal dersleri veriyor. Sultans of the Dance'ın koreograflarından biri de o. Mydonose Showland'de dersler veriyor. Genci yaşlısı, onun gibi çalkalamak için ter döküyor, ama nafile... Zira bu iş sadece çalışmayla olacak iş değil. Nesrin Topkapı'nın kalçalarına hükmeden genetik bir sihir var çünkü. Annesinden kalan, "dansım geldi" genleri. Öyle bir gen ki bu, E-5'te radyoda çalan Arap müziğini duydu mu duramayıp, trafiği birbirine katma pahasına göbek attırıyor... Topkapı'nın annesi Rabia Hanım, işte böyle bir dans aşığıymış.

İŞE ERKEK GİBİ GİDERDİM
Nesrin Topkapı kadar zihinde yaratılanla gerçeği arasında bu kadar fark olan biri var mıdır bilinmez. Ancak ondaki açı farkı tam 180 derece. Sahnede dans ederken gözlerini kapatması, bakışları hissetmemek için. Vücuduna para yapıştırtmaması, masalara çıkmaması da öyle... Ve bunları hep incelikle yapması... İşe giderken bol erkek ceketleri giyip, kasket takması... Kimse sarkmasın, "harbi kız" desin diye yanında Tommiks, Teksas taşıması... Yarım asırlık hayatına sadece iki, evet yanlış duymadınız iki erkeğin girmesi...

"Hayatı roman" diye düşünüyorsunuz değil mi? Doğru roman. Ama sandığınız gibi 9 çarpı 8'lik ritimlilerinden değil. Hep bir kıyısında içine kapanmışlığın, hüznün romanı. Bu hüzünden intikam almak istercesine, göbek atmak, gerdan kırmak, kalça çalkalamak. Hayat fışkıran bir vücudun içinde hapsolmuş tül inceliğinde bir ruh. "Ne yaman çelişki" dedikleri bu olsa gerek.

İşte size yarım asırlık yaşına rağmen hala televizyonlardan "yılbaşında tam 12'de gelin siz dans edin" diye teklifler alan, 1980'lerin yılbaşı hediyesi: Nesrin Topkapı...

Kolejde Ahmet Altan yazar, ben oynardım

* Sizin için doğuştan dansçı diyebiliriz miyiz?

- Bir gün Menekşe'ye denize girmeye gidiyorduk. Takside babam, annem, şarkıcı Saime Sinan, bir de ben varım. Annem önde oturmuş radyoyu karıştırıyordu. Birden şoföre "dur" dedi. Oynak bir Arap müziği bulmuştu. Telaşla ayakkabılarını çıkardı. Asfalta fırladı. Bedeni, arabanın açık kapısından yayılan müziğe uygun, döndü, döndü, döndü... Müzik ellerindeydi, kalçasında, göbeğinde, gözlerinde, ayak parmaklarının ucunda... Trafik durmuş, araçlarından inen yolcular da onu izlemeye dalmışlardı. Dansı bitince seyircilerini selamladı. Herkes arabalarına döndü, annem de tabii...

Annem böyleydi işte. Hep dans ederdi. Yemek pişirirken, kostüm dikerken, bir odadan diğerine yürürken... Babam da annem de tiyatrocuydu. Annem bir Kahire-Beyrut turnesinde Arap müziğine sevdalanmış, sonra iki yıl da dansözlük yapmıştı...

* Size de dansözlüğü Rabia Hanım mı öğretti?

- Hayır. Böyle oynanır, ayağını böyle yapacaksın diye bir şey öğrettiğini hiç hatırlamam. Ama Avare filmini defalarca izlediğimi hatırlıyorum. Figürleri kapmak için...

* Kaç yaşında sahneye çıktınız?

- Altı yaşımdaydım. Bir tanıdık Adana'daki gazinosunda çıkmamı istedi. Kostümler dikildi, "Harika Çocuk Nesrin" diye afişler hazırlandı... Ama onbeş gün sonra gazinonun kapısına küçük yaşta çocuk çalıştırmaktan ötürü mühür vuruldu. Dans etme isteğim böyle son bulunca, annem kolumdan tuttuğu gibi Ankara'ya götürdü. Konservatuar sınavlarına girdim ama benden başka herkes kazandı. Benim için de "Gözleri şaşı, sırtı kambur" dediler. Bunun üzerine Madam Olga'dan iki yıl bale dersleri aldım...

* Ya okul hayatınız?

Babam okumamı isterdi. Beni Şişli Koleji'ne yazdırdı. Yatılıydım... Ahmet Altan sınıf arkadaşımdı. O sınıfımızın sürekli bozulan lambası için bile sayfalar dolusu hikayeler yazardı o günlerde. Ben ise tabii ki sınıfın dansözüydüm.

Ama herşey çabuk bozuldu. Babam beyin kanaması geçirdi ve öldü. Annemle başbaşa kalmıştık. Acı günlerdi. Üç ay annemle sadece soğan ekmek yediğimizi hatırlarım. Sadece hayatta kalabilmenin savaşını veriyor, beni pavyon ya da daha kötü yerlerde sahneye çıkarmak isteyen insanlardan kaçıyordum. Sekreterlik yaptım, yazıhane temizledim, tiyatro gişelerinde bilet sattım, yangın söndürme cihazlarının ambalajında çalıştım... Ama hiç rahat bırakılmadım.

* Sonra...

BEN KÖTÜ KADIN DEĞİLİM
- Sonra bir gün bir komşumuzun düğününde Ataköy Plaj Gazinosu'nda sahneye çıktım, dans ettim. Ama yüzüm öyle asıktı ki, sahneden indiğimde annem, "Elinde bir sopan eksikti. Bari dövseydin seyirciyi" dedi. Alkış aldım mı almadım mı hatırlamıyorum. Ama günlerce, "İnsanlar ne düşündüler" diye uyuyamadım. Hâlâ da rüyalarımda, o gün sahnede çok utanıp düşüp bayıldığımı görüyorum. Hiç unutmam üzerimde çift kat etek vardı. Tek bir taraftan bacağımın biri diz kapağına kadar görünüyordu... Normal saçaklı bir de sütyen vardı üstümde. Kıyafetim buydu. Utanılacak birşey yoktu. Ama seyircilerin içindeki kötü kızdır diye düşündüklerini sanıp, çok utanmıştım. Bir ikilemdi bu...

* Ya şimdi size dansöz denmesinden rahatsızlık duyuyor musunuz?

- Ben dans etmeyi çok sevdim. Ama dansözlerin şuhluğunu, saç atışını, dudaklarını sürekli aralayıp ıslatışını, upuzun kırmızı tırnaklarını ön plana çıkarışını, dekolte giyinişini ve yürürken kalçalarını sallayışını kendime hiç yakıştıramadım... Ben kadınlığımı saklamalıyım diye düşündüm. Çünkü filmlerdeki dansözler hep yuva yıkan, kötü kadınlardı. "Ben böyle olmamalıyım" dedim. Çok sevdiğim halde pervasızca bir omuz atışın içimde hissettirdiği duyguları yüzüme yansıtmadım. Dans etmeyi çok sevdim ama dansöz olmamak için, seksi olmamak için çok uğraştım...

* Ama biz yine de sizi izlerken yanımızda babamız varsa utandık...

- Galiba kapalı çıktığım için biraz daha erotikti... İnsan kapalıyken de çok seksi ve erotik olabilir. Ama benim bakış açım o değildi.

* Peki sonraları pervasızca omuz atabildiniz mi?

- Hayır. Bu benim kompleksimdi. Ciddi olup fazla gülümsemezsem hafif meşrep kadın diye düşünmezler sanıyordum. Uzun zaman bunun ezikliğini yaşadım. Sonra gülümseyerek dans etmeyi öğrendim. Ama hiçbir zaman öyle pervasızca salınıp dans ettiğimi, omuz attığımı bilmem.

YARIN
Tıpkı Türkan Şoray gibi kuralları vardı. Asla para yapıştırtmazdı tenine. Masalara çıkmazdı. Ama bütün bu dokunulmazlık bir gecede nasıl bozuldu?

Bütün erkeklerin hayallerini süsledi. Ama hayatında sadece iki erkek oldu. Kimler mi?

Asena mı, Tarkan mı daha güzel dans ediyor?

Mine ŞENOCAKLI



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır