kapat
30.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Söyleşi komedi içerik dramatikti

Büyükelçimizin sıkı tembihlerini unutup Şah'ın önünde bacak bacak üstüne atıverdim ve lafa hiç sevmediği 'Ekselans' hitabıyla başladım. Bu kadarla kalsa iyiydi...

Sorulara başlamıştım; Şah uyardı: 'Teybiniz çalışmıyor!'

Baktım; bozuk. Utancımdan kızardım. Şah emir verip teybi yaptırdı. Asıl kıyamet ise röportaj yayınlanınca koptu

Dışişlerinden hangi arkadaşa: "Bakanlıkta unutamadığınız kimdir?" sorusunu yöneltsem daima ve hâlâ İhsan Sabri Çağlayangil'in adını duyarım.

Ankara'ya çok seyrek gittiğim için Çağlayangil'le ancak İstanbul'daki resmi toplantılarda görüşebilirdim.

1976'da Los Angeles'tan Dışişleri Bakanlığı'nı yürüten Çağlayangil'e yazdığım ilk ve tek mektubumda, Güney Amerika ülkelerinden başlayan ve İran'da sona erecek ziyaretlerimde o ülkelerin başkanlarıyla görüşmemde yardımcı olmasını rica etmiştim. Çok kısa bir süre sonra el yazısıyla gönderdiği yanıtta, uğrayacağım bütün ülkelerin Türk elçilerine tek tek mektup yazıp, bana bizzat yardımcı olmalarını istediğini bildiriyordu.

İlk durağım Hawaii'den sonra Brezilya, Arjantin, Şili ve Meksika'daki büyükelçilerimizden gördüğüm tarifi imkansız ilgi ve yardımın Çağlayangil'e duyulan sadece saygı değil, gerçek sevgiye dayandığını yıllar sonra daha iyi anlayacaktım. Çünkü çoğu, hayatta olan o büyükelçiler ondan aynı hislerle bahsediyorlar.

ŞAHIN KAHKAHASI
Güney Amerika'dan sonra Tokyo'dan başlayıp Pakistan, Hindistan ve son durağım İran'da biten gezimde Çağlayangil'in İran Şahı Rıza Pehlevi'den beni kabul etmesini bizzat rica ettiğini öğrendim. Haberi o zamanki büyükelçimiz Rahmi Gümrükçüoğlu vermişti. Bir süre önce Yeniköy'de yürürken kaldırıma çıkan bir arabanın darbesi sonucunda ölen Gümrükçüoğlu sayesinde İran'da çok özel dostlar edindim.

Valizlerim yanlışlıkla Rusya'ya gittiği, beş gün gelmediği için eşi Elçin Gümrükçüoğlu'nun cömertliği sayesinde gardrobundan yararlandım.

Rahmi Gümrükçüoğlu sarayda Şah'ın beni kabul edeceğini bildirince o günkü akşam uçağıyla Türkiye'ye dönmeye karar verdim. Büyükelçi önce beni saraya, oradan da havaalanına bizzat kullanacağı arabayla götüreceğini tebliğ etti. Tüm ısrarlarıma rağmen onun da Çağlayangil sevgisine karşı gelemedim. Saraya varıncaya kadar defalarca: "Aman Leyla, dikkat et, Şah'ın en sinirlendiği iki şey vardır. Birincisi karşısında bacak bacak üstüne atma; ikincisi 'majeste' yerine sakın 'ekselâns' hitabını kullanma" dedi. Ben de akıl almaz kafa karışıklığımı bildiğim için durmadan onun söylediklerini tekrarladım.

Sarayın aynalarla süslü, kraliçeleriyle düğününün yapıldığı salonda Şah beni ayakta kabul etti; yer gösterdi. Oturdum; bacak bacak üstüne atıp: "Ekselâns", diye söze başlarken elçinin talimatları kulaklarımda çınladı. Sonra attığım kendi kahkahamdan korktum; "Affedin, Majeste" diyerek büyükelçimizin yol boyunca söylediklerini anlattım. Gülmemesiyle tanınan Majeste Rıza Pehlevi de gülmeye başladı.

Çağlayangil'den sevgi ve saygıyla bahsettikten sonra, "Sorularınıza başlayabilirsiniz" dedi. Kanepede duran teybimi çalıştırdım. Şah, "Sanırım, kayıtta değil" dedi. Düğmeleri karıştırdım; neredeyse kıracaktım. Sonunda çaresizlikten kıvranarak "Majeste, acaba biri bu teybi tamir edebilir mi?" dedim.

İPEKÇİ PAPARA YEDİ!
Şah utancımdan kızardığımı farkedince arkada duran garsona talimat verdi. Teybim yarım saat sonra gelinceye kadar müşterek dostumuz, Kral Faruk'un kız kardeşi Prenses Faize'den ve onun kız kardeşi Prenses Fevziye'den olan kızından, damadı Ardeşir Zahidi'den bahsettik.

Teybimi Şah kontrol ettikten sonra bana verdi.

Görüşmemizin ilk dakikalarında Şah'ın Türkiye ile ilgili hislerinin olumsuzluğu belliydi. Kendisine niçin İran'ın bizim hududumuza onca silahı yığdığını, bunu bir gün Türkiye'ye karşı kullanmayı düşünüp düşünmediğini sormuştum. O sorunun yanıtı yayınlanınca Abdi İpekçi Ankara'nın İran Büyükelçisi'nden papara yemişti. Abdi, "Senin, eminim teybin yine bozuktu ve Şah'ın yanıtını elçiye dinletemeyeceğiz" diye bana çıkışmıştı.

O gün Abdi'ye Şah'ın sesinden dinlettiğim beyanatının hangi şartlarla teybime kaydedildiğini anlatsaydım bir daha yüzüme bakmazdı. Ama gevezeliğim birkaç yıl sonra o günkü durumu anlatmamı engelleyemedi. Abdi'nin o meşhur bitmeyen kahkahası hâlâ kulaklarımdadır.

HAYVARLI ÖZÜR
Teyp öykümün son bölümünü İran gümrükçüleriyle aramda geçen bir olayla bitireyim. Bizim uçakla aynı anda havalanacak olan başka bir uçakta Elisabeth Taylor ve bir sürü Hollywood yıldızının olduğu söylendi.

Şah'ın tahtını kaybetme nedenlerinden biri olan ve aç halkı ayaklandıran taç giyme yıldönümü münasebetiyle verilen aşırı görkemli davetin tüm konukları uçaktaydı. O nedenle çok sıkı gümrük kontrolü vardı. Memurlar el çantamın içini boşaltıp teybimi görünce bombaymış gibi şüpheyle beni süzdüler. Ben derdimi anlatmaya çalışırken onlar sinirle düğmelere basmaya başladılar. Birdenbire Şah'ın sesini duyunca elektrik çarpmış gibi titremeye başladılar. Defalarca özür dilediler ve beni uçağın en ön sırasına oturttular. Kalkışa geçmeden de bir kutu havyarı getirip önüme koydular...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır