kapat
30.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 
Hayal gücü bilgiden daha önemlidir!

Geçenlerde havaalanında uçağın kalkmasını bekliyordum.

Elimde de Jean D'Ormesson'un "Cebrail Raporu" adlı kitabı vardı.

Yıllarca Le Figaro gazetesinin genel yayın müdürlüğünü yapmış olan Fransız Akademisi üyesi bu önemli aydın, yaşamöyküsünü roman formunda anlatmayı denemiş ve ortaya gerçekten ilginç bir kitap çıkarmıştı.

D'Ormesson'u Paris'te Pont Royal otelinden hatırlıyordum. O sıralarda Del Duca ödülünü kazanmış olan Yaşar Kemal'le televizyon için bir söyleşi yapıyor, yalnız saçının arkası havaya dikildiği ve bir türlü yatışmadığı için yayın sık sık kesiliyor, D'Ormesson'un saçı taranıyordu.

Üstad, bir sahne yıldızı değil de fikir adamı olduğu için, bu durum ve üstünde yoğunlaşan ilgi ona epeyce rahatsızlık vermişti.

İmdadına Yaşar Kemal yetişti. Her zamanki teklifsiz şakacılığıyla D'Ormesson'un omuzuna vurdu ve "Üzülme" dedi "Gençlik işaretidir. Benim de gençliğimde saçlarım bir türlü yatmazdı."

Yaşını başını almış olan D'Ormesson, herkesi güldüren bu sözler üzerine biraz rahatladı.

Neyse; konumuz bu hoş anı değil.

Tam kendimi, D'Ormesson'un Fransız medya ve politika dünyasının terelellilerine daldığı bölümlere kaptırmıştım ki birisi omzuma dokundu.

Baktım eski bir dostum: Siyaset dünyamızda bir ara yıldız olmuş ve devletin en yüksek kademelerinde görev yapmış birisi.

Hoşbeşten sonra elimdeki kitabı işaret etti ve ne okuyorsun diye sordu. Kendisi de okuyan yazan bir kişi olduğu için belki ilgi çekici bir kitapla karşılaşırım diye düşünmüş olmalıydı.

Gösterdim.

"Haa roman mı?" dedi ve ne olduğuna bile bakma gereği duymadı.

Çünkü şöyle; ekonomi, politika, sosyoloji, ağırlıklı bir kitap bulmayı ummuştu.

Hadi bilemedin, siyasi anı falan cinsinden bir şey.

Oysa çıka çıka zavallı bir "roman" çıkıyordu karşısına.

Hayal ürünü, uydurma bir şey.

***
İnanın o dostuma hiç kızmadım, yaptığını yadırgamadım. D'Ormesson'un ne kadar önemli bir kişi olduğunu, kitabın güzelliğini falan da anlatmaya kalkışmadım.

Çünkü değerli dostumun, Türkiye'deki genel bir yanlış anlamanın, eksikliğin, kültürel tek boyutluluğun kurbanı olduğunu biliyordum.

Onun suçu değildi bu; Türkiye'deki genel atmosferin etkisinde kalıyordu.

Daha sonra birçok siyasetçinin, iş adamının yani "önemli kişi" nin "Ben kitap okurum ama öyle roman falan değil." diye kendilerini savunduklarına tanık oldum.

Genel bir hastalıktı bu.

Ve hiçbir uygar ülkede rastlanmayacak kadar saçma sapan bir şeydi.

Mesela Fransa'da insanlar kalkıp da edebiyat okumamakla övünebilir miydi, ya da İspanya'da, İtalya'da, Almanya'da.

Mümkün değildi böyle bir şey.

O kişileri suçlamadan, hastalığın nereden kaynaklandığını düşünmeye koyuldum.

Ve anladım ki "roman" dedikleri zaman "romantik" beyaz dizileri kastediyorlar.

Televizyon öncesi dönemde, okul bitirmiş ve canı sıkılan kentli kızların, pencere başına geçip bir yandan çekirdek çıtlatarak bir yandan da vakit geçirmek ve içlerinde yeşeren duygulara cevap aramak için okudukları aşk meşk romanlarından söz ediyorlar.

Oysa bu beylerin ciddi ekonomi ve politika dünyalarında genç kız hayallerine yer yok.

***
Peki bu durumda dünya edebiyatı denilen o muazzam birikimi, insanın doğayla arasına koyduğu o derinleşme çabasını, kendini tanıma mücadelesini nereye yerleştireceğiz?

Homeros, Dante, Cervantes, Shakespeare, Yunus Emre, Mevlânâ, Moliere, Stendhal, Balzac, Flaubert, Dostoyevski, Tolstoy insanlık için ne ifade ediyor?

Daha doğrusu eğer bu yazarların kitapları olmasaydı, insanlık düşüncesi aynı noktaya gelebilir miydi?

Bunu tartışmak bile abes ama ne yaparsınız ki Türkiye'nin genel kültür ortamındaki fukaralık bizi bunları yazmaya itiyor.

***
İnsan bireyi ve toplum, sadece bilimle açıklanamaz. Hele sosyal bilimlerdeki emekleme dönemlerinin, toplumları açıklamada yetersiz kaldığını hepimiz biliyoruz.

İnsan psikolojisinin ve toplum yapılanmasının, matematik kesinlikle ele gelmeyen, formüllere dökülemeyen alacakaranlık bir bölgesi var.

İşte edebiyat o bölgeyi aydınlatarak, bizim kendimizi daha iyi tanımamıza yardımcı oluyor.

Mesela Dostoyevski olmasaydı, insan psikolojisi hakkındaki bilgi ve sezgilerimiz eksik kalırdı.

Sezgi dedim de aklıma ilginç bir örnek geldi.

Balzac, siyasal görüş olarak bir kralcıydı. Devrim Fransa'sında, kraliyete geri dönülmesini savunuyordu.

Bu analiz, yazarın siyasal görüşlerinin yanlış olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

Ama gelin görün ki 19. yüzyıl Fransa'sındaki insanları, toplumun bir yere doğru akışını ve sistemi, Balzac'ın romanları kadar iyi anlatan hiçbir yaratı yoktur.

Ne bilimsel çalışmalar, ne tarih kitapları, ne de üniversite tezleri...

Balzac'ı okumadan o dönemi anlayamazsınız.

Çünkü büyük romancı, siyasal görüşleri ne kadar yanlış olursa olsun, parmak uçlarından kalemine akan müthiş bir sezgiyle, içinde yaşadığı toplumu anlatabilmişti.

Cervantes, kahraman şövalyeler çağı ortadan kalktıktan sonra hayaller içindeki Don Kişot ile bizi evrensel bir iç hesaplaşmaya sürükledi.

Ancak onun muazzam eserinden sonra hepimiz, geceleri yastığa başımızı koyup hayallere daldığımızda Don Kişot, gündüzün acı gerçekleriyle karşılaştığımız zaman ise kurnaz Sanço Panza olduğumuzu kavrayabildik.

Her insanın içinde Don Kişot ve Sanço Panza birlikte yaşıyordu.

***
Antik dönemde Sisam Adası'nda buluşan bilim adamları, filozoflar ve sanatçılar, sanatla bilim arasındaki ilişkileri incelemişlerdi.

Ve vardıkları sonuç, bir düzlemde, bilim ile sanatın iç içe girdiği ve aynı şey olduğuydu.

Hatta "Matematik sessiz bir müziktir" demişlerdi o zaman.

***
Sanat ve bilim ilişkisini bütün büyük beyinler kavrar.

Einstein bu yüzden "Hayal gücü, bilgiden önemlidir." diyebilmiştir.

Ve o büyük beyin sanatla bilimi öyle bir skalada seyretmiştir ki şunu da eklemiştir: "Doğru olan her formül, içinde mutlaka estetik güzellik barındırır."

Ah benim ciddi, önemli, devlet meselelerine kafa yoran, para hareketlerini ve borsayı iyi izleyen, politikayı kollayan cici beylerim: Siz dünyayı Türk perspektifine göre yeniden yaratamazsınız. Bir süre yapar gibi görünürsünüz ama sonra evrensel değerler sistemi sizi altüst eder, emir kulu yapar ve muma çevirir.

Vazgeçin bu ısrardan ve Einstein'ın, Mitterrand'ın, Gorbaçov'un, Rockefeller ailesinin yaptığı gibi sanata saygı gösterin.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır