Mezdeke bürokrasisi
Türkiye gündemini bir süre meşgul eden önemli konuda (!) son durum nedir?..
Mezdeke Dans Grubu, yarın gece Tarkan'a eşlik ederken yüzünü kapatacak mı, açacak mı?
Sorunu, ilgilisine (!) sorduk:
- Turizm Bakanı Sayın Mustafa Taşar... Son kararınız nedir?
Taşar "bana ne" diye söze başladı:
- Kim ne giyerse giysin, beni ilgilendirmiyor... Zaten... Mezdeke dediğinin altı kaval, üstü şişhane... Yüzü kapalı, bilmem neresi açık.
***
Mustafa Taşar dedi ki:
- Bu işin asıl önemli yanı çok daha değişik.
- Nedir?
- Konu bana geliyor... Yüzünü açsın mı, açmasın mı?.. Bana ne diyorum... Müsteşar'a havale ediyorum... Müsteşar da, Genel Müdür'e... Genel Müdür ise, oteli arıyor... "Bakan emrediyor, peçe indirilsin" diye... Oysa... Böyle bir emrim yok... Görüyor musunuz, benim ağzımdan çıkan söz, "iki kademe sonra" nasıl değişiyor... Devlette bunun örneği o kadar çok ki... Asıl sorun bence bu.
***
Turizm Bakanı'na sorduk:
- Siz, toprağı bol olsun, Üzeyir Garih'in "hikâyesini" biliyor musunuz?
- Bilmiyorum... Nedir?
"Hikâyeyi" Üzeyir Bey, toplantılarda anlatırdı.
Ankara'da "bürokratların bulunduğu bir toplantıda da" anlatmıştı. (13 Haziran 1998-Vergi Denetmenleri Derneği'nin panelinde)
Olay "Amerikan ordusunda" geçmektedir.
***
Albay, binbaşıyı çağırır:
- Yarın güneş tutulacak... Bütün askerlerini talim elbisesiyle topla... Bu her zaman görülen bir olay değildir... Ben anlatacağım.
Binbaşı, yüzbaşıyı çağırır:
- Yarın, Albay'ın emriyle güneş tutulacak... Her zaman olmaz... Eratı sabah talim elbisesiyle topla.
Yüzbaşı, teğmeni çağırır:
- Albay'ın emriyle yarın sabah saat dokuzda güneş tutulması töreninin açılışı yapılacak... Her zaman rastlanan bir olay olmadığı için, herkes manevra kıyafetiyle hazır bulunacak.
Teğmen, başçavuşu çağırır:
- Yarın, açık talimgâhta, manevra kıyafetiyle Albay tutulacaktır... Bütün askerler hazır bulunsun.
Askerler de kendi aralarında konuşurlar ki:
- Yarın sabah saat dokuzda bizim Başçavuş, Albay'ı tutuklayacak... Hepimiz seyredeceğiz.
***
Üzeyir Garih'in "hikâyesinden" sonra...
Gelelim "Mustafa Taşar'ın hikâyelerine..."
Valinin biri, Taşar'ı arar:
- Emrinizi gelecek hafta yerine getiriyorum... Arzederim.
- Ne emri Vali Bey?
- Falanca işin yapılması ile ilgili emriniz.
- Hayır... Benim böyle bir emrim yok.
- Ama... Filanca danışmanınız söyledi.
- Hayır... Öyle bir danışmanım da yok.
***
Bir başka hikâye...
Adamın biri "düğünde... Dernekte... Bir yerde" Taşar ile resim çektirmiş.
Cebinde o resim, sağda, solda iş bitiriyormuş:
- Bakan benim yakın arkadaşım... Her gece beraberiz.
Bir gün, bir vali, Mustafa Taşar'ı aramış:
- Efendim... Biraz önce arkadaşınız geldi... Konusunu halledeceğim... Arzederim.
- Hangi arkadaşım?
- Filanca arkadaşınız.
- Vali Bey, benim öyle bir arkadaşım yok.
- Efendim, birlikte resminizi gösterdi... Her gece berabermişsiniz.
***
Taşar'da "hikâye" çok.
Ama kendi ifadesiyle "en önemlisi" Ankara'da verilen bir emrin, birkaç kademe sonra, taşraya "tamamen değişmiş şekilde" gitmesi.
"Mezdeke'nin peçesi" gibi.
"Üzeyir Garih'in hikâyesi" gibi.
|