kapat
30.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 PAZAR SABAH
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

İtiraf ediyorum

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşcesine Bu hasret bizim.. Nazım Hikmet
Evet her şeyi açıklamaya karar verdim. Zaten gerçek daha ne kadar zaman saklı kalabilirdi? Araştırmacı gazetecilerin ve magazincilerin diline düşmeden ben dökeyim ortaya her şeyi..

Evet, itiraf ediyorum; kurşunkalemle yazıyorum.

Peki be adam, daktilon bile mi yok? Var, üstelik çok eski arkadaşız, güvenirim kendisine. İki kişilik bir oyun gibidir onunla sohbetlerimiz. Kurşunkalem hep zihnimizin müziğini çalabileceğimiz bir enstrüman olarak tanımlanır. Daktilo da öyledir. Kafamdaki düşünce kırıntılarının biraraya getirirken daktilonun tuşlarından dökülen yazıyı hep bir vurmalı çalgının doğaçlamasına döndürmeye çalışırım. Daktiloyla yazarken, yazıya fon müziği yapar daktilo. Bilgisayarla da doğal olarak tanışıklığımız var. Fiyakalı, yakışıklı, bakımlı, günün adamı lap-top kızgın kızgın bakar bana.. Niye bu çağdışı oyuncaklarla oyalandığımı bir türlü anlayamaz. "Benim tuşlarımda da zihninin müziğini çalar bilirsin; hem ben seni hayal bile edemeyeceğin alemlere yolculuğa çıkarabilirim... Bütün ansiklopedileri, kütüphaneleri önüne dökebilirim. Inter-net'te surf yaptırabilirim, daha ne istiyorsun be adam?" "Niye kağıda yazıp, daktiloda temize çekiyorsun, düzeltiyorsun, uğraşıyorsun, zaman yitiriyorsun? Nasıl olsa sonunda bana gelmeyecek misin? Ne istiyorsun yahu?"

NE Mİ İSTİYORUM?
Aceleye getirmeden tadını çıkara çıkara işi yapmak istiyorum. Yazma eylemiyle doya doya sevişmek istiyorum. Benim, hergün yazan bahtsızlar gibi acelem yok, arkamdan kimse kovalamıyor. Yazı yazarken kullandığım kalemi, daktiloyu, bilgisayarı, zihnimin müziğini çalabileceğim enstrümanlar olarak düşünüyorum. Eski dost kurşunkalemle başlayıp dünün daktilosundan, bugünü geleceğe bağlayan bilgisayara geçen yazının, geçmişten düne, dünden bugüne yolculuğu beni keyiflendiriyor. Yaşamını keyifli bir yolculuğa dönüştürmekten, zihnimin müziğini ilk ve son haliyle incelemekten çok zevk alıyorum. Koşullar nasıl olursa olsun yaptığım işin tadını çıkarmam gerek. Niye mi? Yaşama küsmemek için.. Kendimle barışık yaşayabilmek için. İşini severek, eğlenerek yapan insanların dünyayla da kendileriyle de barış içinde yaşayacaklarına sonsuz inancım var.

Kendileriyle barışık insanların, başkalarını da daha derin bir sevgiyle sevdiklerini biliyorum. Kendimizle barışık yaşadıkça, dünü bugüne, bugünü yarına daha kolay bağlar, başkalarına da daha içten "Seni seviyorum.." diyebiliriz.

Üstad Eric Fromm'a göre bu, "Sende bütün insanlığı, bir anlamda canlı olan her şeyi ve yine sende kendimi seviyorum demektir."

SİZ NE YAPIYORSUNUZ?
Ben kendimle barışmak için bu kadar çaba harcayıp, didinirken siz ne yapıyorsunuz? Ne alemdesiniz; kendinizle barıştınız mı? İlle de küs olmanız gerekmez ama arada bir kendiyle yeni baştan bir merhabalaşmak iyidir. Dünyada barış isteyen herkesin önce kendisiyle barışması gerekmiyor mu?

Sizle sizin arasındaki barış görüşmeleri nasıl gidiyor? Geçinebiliyor musunuz kendinizle? Memnun musunuz halinizden?

Beş, on, yirmi yıl önceki "sizi" özlediğiniz oluyor mu? Yoksa hep yarına hazırlananlardan mısınız? Bugün değil yarın, hep yarın.. Yarın daha iyi olacağım, yarın kendime daha çok bakacağım.. Kendime özen göstereceğim, bakacağım, okuyacağım, kafamı daha aydınlık bir hale getireceğim, yarın müzik dinleyeceğim, spor yapacağım... Her şeyi yarına savsaklayıp bugün hiçbir şey yaşamayanlardan mısınız?

Ben şüpheleniyorum sizden.. Sizde milli hastalığımız olan ertelemeye yakalanmışsınız gibi geliyor. Burda bir an durup, okumayı kesin ve şu soruyu sorun: Kendimi benim de sevip, aşık olabileceğim biri haline getirmeyi hep yarına mı bırakıyorum?

Uzun sözün telgrafı; kendinizle barışık mısınız efendim? Sizle aranız nasıl? Kendinize mektup yazıyor musunuz? Aradabir çiçek gönderiyor musunuz kendinize? Çiçek geliyor, üstünde bir kart: "Seni çok seviyorum, yanaklarından öperim. İmza, Ben"

Yalnızsanız, yalnız olmayı seçtiyseniz siz ve siz, o adada ne yapıyor sunuz? Siz size başkaldırıyor mu? Siz size muhalefet ediyor musunuz? Evet, çok güzel, edin çekinmeyin. Muhalefet etmek, karşı ses çıkarmak, sorular sormak yaşam belirtisidir.

Her sabah aynada yüzleriyle karşı karşıya kaldıklarında, doğrularınla ve yanlışlarınla, günahlarınla ve sevaplarınla "MERHABA sana" diyenler daha mutlu oluyorlar.

"Kendimle ilişkimi kesmeyeceğim, hiçbir zaman kendime yabancılaşmayacağım" diyenler yaşama meydan okudukları için daha sağlıklı, başarılı oluyorlar.

Bu işsizlikte, yoksullukta bile korkmadan kendilerine soru soranlar daha kolay çıkış yolları buluyorlar. "Kendimi aydınlanmış, berrak kafalı, çağın tanığı, izleyen sorular soran, merak eden bir insan haline getirmem gerek; bunu başkalarına olan saygımdan, yaşama olan saygımdan yapıyorum... Bu saygı kendimi daha çok sevmemi sağlıyor" diyenlere, kendileriyle oturdukalrı barış görüşmelerinden, arabulucuya filan gerek kalmadan, büyük bir barışa imza atarak kalkıyorlar.

Artık kedercilik çıkmazı 27 numaradan taşınıyorum. Kendimden başlayarak her şeyi yeniden sorgulayıp, farklı bir düzen arayışı için kendime meydan okuyorum" diyenler daha barışık oluyorlar kendileriyle.

Barışın, uyumun yolu, dünün tadını bugüne, bugünün acılarını ve keyfini yarına aktaran bir iç hesaplaşmadan, içindeki müziğe kulak vermekten geçiyor.

Yarın yeni bir yıla giriyoruz. Bugünden başlayın kendinizle barış görüşmelerine. Kayıtlarında tarihe, sizin özel tarihinize geçmesi gerek. Barış görüşmelerinizin günlüğünü tutun. Kurşun kalemle başlayın, ordan içinizin müziğini duyabileceğiniz başka bir enstrümanla temize çekersiniz. Siz sizle tartışıp, görüşüp, barışıp kendinize elinizi uzattığınızda bir de bakacaksınız ki binlerce insan sıkıyor elinizi. Kendileriyle barışanlar, bütün dünyayla el sıkışıp, dost arkadaş, kardeş olma zaferini kazanırlar.

İyi günler, iyi haftalar, iyi yıllar, iyi hayatlar...

NOT
Özellikle klasik müzik CD'lerinin arkasında sanatçımız, solistimiz bu eseri filan filan yılında yapılan falanca marka enstrümanla çalmıştır diye yazar.. Ali Poyrazoğlu bu yazıyı 1991 yılında yapılmış, Faber-Castel marka, mat siyah abanoz ağacından yapılmış kurşunkalemle yazmıştır.



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır