kapat
10.12.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 RAMAZAN
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 NET YORUM
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 CANLI
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Bu bayram Golden yok

51 yıllık Golden çikolataları artık damaklarımızı tatlandırmayacak. Bir dönemin en büyük çikolata üreticisi Golden, Şeker Bayramı'na birkaç hafta kala kapısına kilit vurdu. İşte ekonomik krizin tadını kaçırdığı bir çikolata devinin hazin öyküsü
Tam 51 yıldır damaklarımızı tatlandırıp, bir döneme damgasını vuran "Golden" çikolataları da krizin kurbanı oldu. Üç gayrimüslimin girişimiyle 1951 yılında toz kakao üretmeye başlayıp, çikolata pazarında önemli bir yer edinen Golden, Şeker Bayramı'na birkaç hafta kala kapısına kilit vurmak zorunda kaldı. Bankalara olan 400 bin dolar kredi borcunu ödeyemeyen şirket konkordato ilan etti. İşte bir döneme damgasını vuran ve Türkiye'de ilk defa el değmeden çikolata üretimini gerçekleştiren bir devin 'yokoluş' hikayesi...

SOPHIA LOREN SAKIZI
1940 yılında Aleko Stefanilis, Sava Mellapulo ve Selim İskender isimli üç gayrimüslim müteşebbis tarafından İstanbul Kurtuluş'ta küçük bir imalathanede toz kakao üretimiyle başladı Golden'in öyküsü. Altın değerinde çikolata anlamına gelen 'Golden' ismini ise 1951'de aldı. İlk olarak kırma tablet çikolatalar üretildi. Önce Beyoğlu ve Eminönü'nde daha sonra ise tam Türkiye'de çikolata tutkunlarına sunuldu. Yıllar geçtikçe çeşidini çoğalttı ama tadını bozmadı. 1961 yılında ilk defa otomasyona geçip el değmeden çikolata üretme başarısına imza attı. 1960'lar hayallerimizin küçük olduğu yıllardı ama Golden, "Amerikan Tipi" kibrit kutusu kadar büyük sakızlar üretmeye başladı. Melon şapkalı sarışın bir kadın süslüyordu dış kabını ve bakkallarda Sophia Loren sakızı diye satılıyordu.

1963'te şekerleme üretimine geçildi. Karamela, nane şekeri, Şeker bayramlarının gözdesi torbacık şekeri... Yıllar geçtikçe Golden büyüyor, Türkiye ağzının tadını Golden ürünleriyle buluyordu. Avrupa'dan makineler ithal edildi, İtalyan çikolata devi Ferrero'nun taklidi çikolatalar üretilmeye başlandı. Yıllarca tadı unutulmayacak Monşera çikolatası gibi... 1976'da günlük üretim 2 tona çıkmıştı ve artık çikolataya Türkiye'de Golden deniyordu.

TAZE ÇİKOLATA KOKUSU
Golden'in Kurtuluş'taki fabrikasından içeriye girdiğimizde makinelerinin çalışmadığı, bomboş bir fabrikayla karşılaşıyoruz. Bir hafta öncesine kadar elektrikleri yanıyormuş ama 700 milyonluk borçlarını ödeyemeyince elektrik idaresi saati söküp gitmiş. Şirketin sahibi Ali Galip Çehreli'yle fabrikayı dolaşıp, bilgi alıyoruz. 85 kişinin çalıştığı, yıllık cirosu yaklaşık 2 milyon dolar olan fabrikasının kapısına kilit vurmanın üzüntüsünü yaşayan Ali Galip Bey eski günleri özlemle anıyor: "Siz burayı faal haldeyken görecektiniz." diyor. "Mis gibi taze çikolata kokusu her yere hakimdi. İşçiler arı gibi çalışırdı. Oysa şimdi görüyorsunuz elektrik paramızı bile vermez hale geldik."

ÜLKER BİZİ BİTİRDİ
Ali Galip Bey nasıl çöküş sürecine girdiklerini şöyle anlatıyor: " 80'li yılların başına kadar bu fabrikaya yatırım yaptık. Türkiye'de pazar payımız yüzde 50'nin üzerindeydi. Daha sonra Ülker gibi bir alternatif pazara girdi. Biz kendimizden o kadar emindik ki, çok ciddiye almadık. Belki de en büyük hatayı diğer firmaları ciddiye almayarak yaptık. Profesyonelleşemedik. Kendimizi o dönemde dev aynasında gördük. Zaman içinde Ülker bizim pazar payımızı yüzde 20'lere düşürdü. Yatırımlar durdu ve yapı daralmaya başladı."

90'lı yılların başında firmada ekonomik kriz başlıyor. 1994'te durum iyice kötüleşiyor. Golden'in sahiplerinden Aleko Bey'in en büyük dostu ve Anadolu temsilcisi Murat Çehreli devreye giriyor ve oğlu Ali Galip'e "Sen ne yap ne et Golden'i bu kötü durumdan kurtar" diyor. Baba nasihatını yerine getiren Ali Galip Bey, Golden'in yüzde 50 ortağı oluyor. "Zamanında babam kötü duruma düştüğünde Aleko Bey bizim yardımımıza koşmuş ve babama 'Bu fabrika senin. İstediğin kadar mal al, sat ve borçlarını öde. Bana parayı ister ödersin, ister ödemezsin' demiş. Biz de Aleko Bey'in zor gününde yardımına koştuk ve Golden'i kurtardık."

Çehreli Ailesi'nin Golden'e ortak olmasıyla yeni bir dönem başlıyor. 1996'da yeni yatırımlar başlıyor ve günlük kapasite 8 tona çıkıyor. Aynı yıl 800 bin dolarlık ihracat yapılıyor ve Golden yine büyümeye başlıyor. Yeni pazarlara açılıyorlar. Rusya pazarına giriliyor. Halk Bankası'ndan 400 bin dolarlık Eximbank kredisi çekiliyor.

KRİZLER ÜST ÜSTE GELDİ
Tam her şey iyi olacak derken 1997'de Rusya'da ekonomik kriz patlak veriyor ve Golden'in umutları sönüyor. Şirket mal sattığı Rus firmalarından 300 bin dolar alacağını tahsil edemiyor. Dolayısıyla bankadan alınan kredi de ödenemiyor. Galip Bey sonunda 51 yıllık şirketin kapısına kilit vurmak zorunda kalıyor: "Bankaya olan borcumuz 360 bin dolardı. Bu parayı ödeyemiyorduk. Borcumuzu 5 yıla böldüler. Aylık 22 bin dolarlık ödemeler. Son krizle birlikte de borcumuz bir anda faizlerle 900 bin dolara fırladı. Her şeyimi sattım. Sonunda da fabrika kapatmak zorunda kaldık. Bu bayramda artık Golden olmayacak. En büyük arzum bir gün tekrar Golden'i ortaya çıkartabilmek. Gönlümde Golden'i hakettiği yere getirmek yatıyor."

Suçumuz dürüst tüccar olmak mı?
BorçlarInI ödeyebilmek için tüm malvarlığını satan Ali Galip Bey üzgün ve kırgın. Devletin dürüst üreticiyi korumadığını düşünüyor:

"Antalya'da 13 tane daire sattık. 4 tane de son model araba. Borcu ödemek bir yana çalışanlarımızın maaşlarını ödeyemeyecek duruma geldik. Kızım Bahçeşehir Üniversitesi'ne yazılmıştı. Yıllık 10 bin dolar. Para olduğu dönemlerde bizim için bir şey değildi. Uludağ'a kayak yapmaya giderdik. Bostancı'da aylık 1000 dolarlık evde otururdum. Çok güzel bir hayatımız vardı açıkçası. Ama borçları ödeyemeyince her şeyden teker teker vazgeçmeye başladık. Kızı okuldan aldım, evden taşındım... Ne yaptıysam yetmedi. Sonunda 51 yıllık şirketimizin kapısına kilidi vurduk. Oysa 2 ay önce Şeker Bayramı için çalışmaya başlasaydım vergi ve sigorta borçlarımın tümünü öderdim. Benim piyasaya bir kuruş borcum yok. Devlet bizim gibi üreten kurumlara sahip çıksaydı şu anda ülkesi için çalışan, vergisini son kuruşuna kadar veren kurumlardan biri olurduk. Ama sistem bizim gibi dürüst tüccarları barındırmıyor. Ben hayali ihracat yapsaydım şimdi ayaklarımı uzatmış dolarları sayıyor olurdum. Bunu yapmaya fırsatımız da vardı. Ama yapmadık, bizim kitabımızda bu yazmıyor. Ve sonunda battık."

EN SADIK ÇALIŞANLARIM
Koca fabrikada Ali Galip Bey ve iki emektar çalışanı kalmış. İcra memurlarının gelip fabrikaya tamamen el koyacakları günü bekliyorlar.

"Zor günlerde gemiyi hep fareler terk eder" diyor Ali Galip Bey... Hacı ve Mustafa Kayaoğlu kardeşleri göstererek, "İşte benim en sadık çalışanlarım. Biz bir aile gibiydik. Artık bu koca fabrikada üçümüz kaldık" diyor.

Hacı ve Mustafa Kayaoğlu kardeşler babaları 1953'te Golden'de işe başladığından beri bu fabrikanın içinde büyümüşler ve daha sonra da kendileri de Golden'de çalışmaya başlamışlar. "Biz burada büyüdük, buranın ekmeğini yedik, şimdi bu kötü günlerde nasıl burayı terk ederiz" diyorlar.

BURAK KARA



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır