kapat
30.11.2001
 SON DAKİKA
 EDİTÖR
 YAZARLAR
 HABER İNDEKS
banner
 EKONOMİ
 FİNANS
 MARKET
 RAMAZAN
 TÜRKİYE
 DÜNYA
 POLİTİKA
 SPOR
 GALOP
 MAGAZİN
 SAĞLIK
 KAMPÜS
 İSTANBUL
 HYDEPARK
 ANKETLER
 ŞAMDAN
 GOOOOL
 DİYET
 TATLILAR
 SAMANYOLU
 CİNSELLİK
 TELE ŞAMDAN
 WEEKEND
 MELODİ
 ASTROLOJİ
 SARI SAYFA
 CANLI
 METEO
 TRAFİK
 ŞANS&OYUN
 ACİL TEL
 KÜNYE
 WEB REKLAM
 ARŞİV
 

Roma'da manga, Paris'te sinema, New York'ta tekila

Global turizm piyasalarında 11 Eylül sonrasında yaşanan yüksek dalgalanmalar, fay kırılmaları bağlamında... Gustosu yüksek zevk fırtınalarıyla ilgili kısa bir ufuk turu...

Cosmopolitan'ın Fransızca edisyonunundan, gustosu -zevk, beğeni çizgisi- yüksek birkaç pasaj...

Genç kadının yüzü görünmüyor.

Zaman zaman erkeğin boynundan başlayan öpücükler izlendiğinde, ıslak ve boyasız dudaklar görülüyor. Uçuk pembe dilini erkeğin derisine, lezzet alırcasına gezdiriyor. Yükseliyor... Çeneye geliyor...

Aynı buseler...

Bazen uzun, bazen kısa...

Dil hareketleri...

Sonra dudak kenarları ve nihayet erkeğin dudaklarına ulaşıyor.

Erkeğin yarı aralık ağzında tuttuğu limon dilimini dudaklarıyla adeta kapıyor.

Limonu emiyor...

Yutkunuyor...

Ve öpüyor!..

İşte; "Yeni Dünya"nın eğlence merkezi New York'tan bir eğlence

fantazisi...

Adı: "Tekila Kiss"...

Yani, "Tekila öpücüğü"...

Tekila, bir Meksika içkisinin adı. Bir yudum tekila, tuza banılmış

limon dilimi emilerek içiliyor.

Tabii ki, kürede 11 Eylül öncesinde esen tek zevk fırtnası bu değildi...

Bu anlamda diğer zevk fırtınalarından da birkaç satır yanıstayım...

GUSTO ÇİZGİSİ

İtalyanlar, "Napoli'de 'kenta', Roma'da 'manga', Milano'da 'piyanga'..." yaparlar...

Yani güneydeki Napoli'de "şarkı" söyler, ortadaki başkent Roma'da "yemek" yer, ekonominin en güçlü olduğu kuzeyde, Milano'da ise hep çalışıldığından ağlanır" derler...

Fransızlar'a göreyse en güzel sinemaya Paris'te "Opera Meydanı"ndaki sinemalarda gidilir. Çünkü film izlemek, Paris'in ışıklı karaltısında soğukta sıra beklemeyle, o sırada gazetelerin akşam baskılarını okumakla, film sonrası "semt kafesi"nde içilen kahve eşliğinde yapılan film kriterleri geceye ayrı bir tat, farklı bir lezzet katar.

İngilizler'e göre hayat "pub" demektir. Londra'da saat 18'de yenilen akşam yemeğinden sonra gidilen "pub"larda yapılan koyu İngiliz muhabbeti ve "barmaid"in her gece saat tam 23'e çeyrek kala "Time gentleman please!" şeklindeki final çizgisini hatırlatan, "Vakit geldi beyler" anlamındaki sözleri, farklı bir beğeni çizgisini yansıtır...

Almanlar'a göreyse, yaşamak için bira içilmelidir... Bir "Ekim Festivali" sırasında Lili Marlen söyleyerek içilen soğuk birada ne kadar lanetlenmiş olsa da Hitler'in tankları ve disiplinli Almanlar'ın gölgesi çöker masanızın üstüne...

İspanya'da ise kırmızı şarapla Endülüs güzellerinin raksedişini izleyebilir... Burnundan soluyan boğayı, matadorun Arena'da mağlup edişini seyredip, ölümsüz İspanyol gecelerinde "tutku"nun yeryüzüne yansıyan billurlaşmış ateşli aşklarının sıcaklığını yaşayabilirsiniz!..

Yunanlılar'da ise hayat "eğlence" demektir. Atina'nın tavernaları eşsizdir. "Sirtaki, buzuki, uzo" üçlüsünün raksettiği ayrı bir alemdir o! Bir Türk için Yunan tavernası değişik gelmeyebilir; ama, içeri adımını atıp o geceleri yaşayanlar için Yunanistan ölümsüzdür.

Çünkü, orada insanlar, her gün yeniden doğar, son geceleriymişçesine eğlenirler. Hayat "keyf"e, "siesta"ya endekslenmiştir. Onun için her gece bir başka yaşanır, Yunanistan'ın o buğulu atmosferinde.

İşte, bunlar hep ayrı "gusto"ları, "kelle sayısının" ötesinde "dinlenme tadları"nın varlığını simgeliyor.

İSVEÇ MODELİ

Bu anlamda birkaç satır daha...

Elimde, son yıllarda turizm sektöründe yaşanan zihniyet değişikliğini gösteren bir broşür var.

O broşürden, önemli gördüğüm bazı satırları buraya alıyorum:

"İnsanlar her zaman Avrupa'yı görmek, gezmek isterler. Fakat, daima şu soruyu da kendilerine sorarlar:

'Maddi gücüm yeter mi?'

Bunun bir nedeni de insanlara adı dolar olan para biriminin oynadığı oyundur! Çok hoppa, kıvrak ve değişebilir bir kadın karakteri taşıyan dolar, Avrupa aşıklarının en büyük korkusudur. İsveç bu gerçeği gözönüne alarak, ülkeyi görmek, gezmek, İsveçliler'le beraber yaşamak, yemek içmek isteyenlere önemli kolaylıklar getirmiştir.

Otel fiyatlarını özellikle yaz aylarında, sınıflarına göre düşürmekte ve de ülkenin her yerinde aynı düzeyde tutmaktadır. Aile gezilerindeki kalışlarda daha ucuz fiyatlar uygulanmaktadır. İç hat uçuşları için SAS inanılmaz kolaylıklar sağlamaktadır. İsveç demiryolları günlük, haftalık, aylık, pasolarla bedavaya yakın bir ücret karşılığı bize bütün İskandinavya'yı gezdirmektedir.

Ayrıca Stockholm, Göteborg gibi başlıca kentlerde çok az bir parayla alacağınız çeşitli süreli turist kartları ile taksi hariç bütün kent araçları, metrolar, müzeler bedavadır. Ayrıca, satın aldığınız her malın KDV ve vergilerini, tüm faturalarınızın vergilerini ülkeden çıkarken geri alırsınız!

Görüyorsunuz ki, İsveç'e bu yıl yapacağınız bir gezi sonunda doların oyununa gelmeyecek ve de iflas etmeyeceksiniz!"

Son yıllarda, global turizm piyasasındaki değişim rüzgarını, İsveç işte böyle arkalamaya çalışıyor.

Bunun ötesinde yaklaşımlar da var.

Yer darlığından onları buraya alamıyorum.

Ama, yukarıya önemli bölümlerini aldığım broşürde mentalite farklılığı açıkça ortaya konulmuş.

LAST MUNITE

Nitekim...

İsveç'te 1990'ların başından bu yana, bu durum değişti.

İstatistiklerinde "turist sayısı"nın yerini, "geceleme sayısı" aldı.

İsveçli turizmciler, "Biz yıl sonunda kafa değil, ülkeye gelen parayı sayarız" demeye getiriyorlar.

Kış sporları, uluslararası yelkenli büyük tekne yarışları, golf, tenis, buz hokeyi müsabakaları ve de fuarcılık yoluyla İsveç turizmi büyük çaplı bir ilerleme kaydetmiş, yükseliş trendini yakalamıştır.

Ya Türkiye için ne demeli?..

Yukarıda saydığım ülkelerden daha geride midir?..

Tabii ki, hayır!

Mehmet Tezkan geçen günkü yazısında "Mustafa Taşar kolları sıvadı, turizm hamlesini başlattı.. Çıtayı da yükseğe koydu.. Turist sayısını yüzde 35 artıracağım dedi.. İddialı bir söylem.." diye yazdı...

Taşar gerçekten truzimde başarılı olmamızı istiyorsa, artık turizmi "kelle sayısına" bağlı anlayıştan kurtarması gerekiyor... "Last munite" denilen son dakika satışlarına bağlı ucuz ülke katagorisinden, gustosu yüksek ülkeler ligine çıkarması gerekiyor...

Hem de yedi düvelin bildiği özelliklerimizle şık bir vitrin düzenlemesi yaparak bu anlamda ilk adımı atabilir...



<< Geri dön Yazıcıya yolla Favorilere Ekle Ana Sayfa Yap
Superbahis
HAFTANIN SOYLEŞİSİ
Nuriye Akman'ın bu haftaki söyleşisi için tıklayınız

Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır