Dünya, ekonomik krizin en tehlikeli, sonuçları en kestirilemeyecek aşamasına girdi: İstihdam daralmasının giderek daha da derinleşmesinin, yani giderek daha çok insanın işini yitirmesinin yol açtığı sosyal huzursuzluk. Adını koymak gerekirse, huzursuzluğun kitlesel eylemleri körüklemesi sonucu hükümetlerin, hatta rejimlerin, yani demokrasinin tehlikeye girmesi riski, özellikle Batı ülkelerinde bir numaralı kaygı kaynağı durumuna geldi. Bu kaygıları haklı çıkarak belirtiler de her geçen gün artıyor.
Buyurun bir örnek: Fransa'da kadro daralmasına giden işletmelerde yepyeni bir eylem/tepki/direniş türü ortaya çıktı: Patronu rehin almak! Başlangıçta biriki işyerinde denenen eylem, siyasilerin bir bölümünün "Anlayışla karşılaması"nın da verdiği cesaretle hızla yayılıverdi.
Yine Fransa'da sosyal huzursuzluk kentlerde güvenliği tehdit etmeye başladı. Özellikle banliyölerde bireysel silahlanma hızlandı, milis güçleri oluşmaya, zanlıları sokağın adaletiyle cezalandırma eğilimi ortaya çıkmaya başladı.
İşte bu ürkütücü tablo nedeniyle eski Başbakan Dominique de Villepin, üç gün önce Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile hükümetini işsizliğe karşı olağanüstü önlemler almaya çağırdı, "Yoksa bir halk ihtilali kapıda" dedi. Sosyal huzursuzluk ve toplumsal patlama riski her ülkede farklı biçimlerde kendini hissettiriyor.
ABD'deki korkular Örneğin ABD'de toplu cinayetlere, yani ailesinin tüm üyelerini öldürüp intihar eden işsiz babaların cinnet zincirine hergün yeni halkaların eklenmesiyle. Daha önemlisi, ABD tarihinde ilk kez halkın ciddi bir bölümünün (Yüzde 30'un üstünde) sosyalizmi ciddi bir seçenek olarak görmeye başlamasıyla. İç Güvenlik Bakanlığı raporunda da itiraf edildiği gibi, "Aşırı sağ"ın güçlenmesiyle. Yönetimin kitlesel şiddete karşı hazırlık çerçevesinde ülkenin önemli kentlerinde silahlı kuvvetleri alarmda tutmasıyla ve belli bölgelerde sessiz sedasız toplama kampları inşa etmesiyle...
Örnekleri alabildiğine çoğaltmak mümkün.
Japonya'da intiharı krizin çözümü olarak görenler korkutucu düzeylere çıktı : İnsanlar hayat sigortası yaptırıp sonra da yaşamlarına son veriyorlar. Geride bıraktığı ailesini sigortanın ödeyeceği tazminatla rahatlatması için...
Hollanda'da İslamiyet karşıtı popülist siyasetçi Geert Wilders, kamuoyu araştırmalarına göre, halkın en gözde lideri konumuna geldi. Bugün seçim yapılsa, partisi birinci olacak. Anlamı: Siyasi kadrolardan umut kesildi.
Tıpkı Yunanistan'da olduğu gibi. Komşuda da halk ne iktidar partisine inanıyor, ne ana muhalefete; o nedenle de yarı veya tam başkanlık sistemine geçilmesini istiyor. Anlamı: Güçlü -ve de otoriter- bir lider özlüyor.
Bu özlem eski Doğu blokunda "Eskinin aranması" biçiminde ortaya çıkıyor. Yoksa Berlin Duvarı boşuna mı yıkıldı?
Türkiye şanslı ama... Sözünü ettiğimiz tehlike, Türkiye için elbette Batı'daki kadar ciddi boyutlarda değil. Olmayacak da. Çeşitli faktörlerin sayesinde: Halkta sokağa dökülme geleneği olmaması. Aile içindeki yardımlaşma ve dayanışmanın "Emniyet sübapı" işlevini görmesi, yardım kurumlarının sağladıkları desteğin toplumsal gerilimleri azaltması gibi...
Ancak tüm bu frenlerin de bir sınırı olabilir. O nedenle hükümetin bir bölümünü açıkladığı, bir bölümünü de açıklamaya hazırlandığı "İstihdamı teşvik" önlemlerini çok ama çok önemsiyoruz.
Bu çerçevede 500 bin kişiye iş sağlamayı öngören paketi, krizle mücadele çerçevesinde atılmış en önemli adım görüyoruz.
Ne bütçe açığı, ne kamu borcunun artması... Sosyal barışın yanında hiçbirinin lafı olmaz.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 22 Nisan 2009, Çarşamba
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/04/22//haber,D4BB88DE3414479EB13430565C1CE70D.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.