Gidin bakın bakalım, Schönbrunn Sarayı'nın bahçesinde Zührevi Hastalıklar Hastanesi var mı?
Versailles Sarayı'nın bahçesinde jandarma karakolu görebilir misiniz?
Louvre'un yanına devlet matbaası açmışlar mı?
Hofburg'un önündeki Heldenplatz'da futbol oynanıyor mu?
Escurial'ın içine darphane mi kurmuşlar da sikke basıyorlar?
Biz bu haltların hepsini yedik.
Şimdi Ertuğrul Günay, yediğimiz haltları temizlemeye çalışıyor...
Vallahi ben de bu konuda hükümet yandaşıyım, yüzde yüz Kültür Bakanı'nın yanındayım!
İşte bakana yalakalık ediyorum: İcraatında haklıdır. Topkapı Sarayı surlarının içi ve çevresi temizlenmeli, Sirkeci'den başlayıp Cankurtaran'a inen bütün o alan, bütün o yarımada eski görkemine kavuşturulmalıdır!
Gerçi
"halkı sömüren pis padişahların" oturduğu yerdir o saray ama, ne yapalım, anlı şanlı ulusalcılar bu seferlik kusura bakmayacaklar!...
Topkapı Sarayı'nı müze yaptılar ama çevresinin de içine ettiler.
"Halka açılan" Hasbahçe, yani Gülhane Parkı, bir köylü panayırına, bir lumpen cennetine dönüştü. Sarayburnu it yatağı oldu.
Çay bahçeleri temizlenmiştir ama o iğrenç hamam taşları da sökülmeli, yolları gene toprak yapılmalı, eski havasını bulmalıdır...
Korkmayın canım, sarayda padişah oturmayacak, gene turistler gezecekler!
"Askeriye", sarayın denize bakan yamacından çekilmelidir. Rus donanması karşıdan gelip İstanbul'u topa mı tutacaktır da orası askeri bölgedir? Sanırım1965 yılıydı, orada
"birşeyler" bulundu, Bizans definesi olduğu söylendi, konu hemen kapatıldı, mesele örtbas edildi, o yamaç
"yasak bölge" yapıldı... Neden? Kim söyleyecek?
Rezillik Osmanlı'da başladı, saray bahçesinden tren yolu geçirildi, Tanzimat kafasıyla batılılaşma uğruna... Oysa demiryolu şehre fazla girmeyecek, terminal, yani büyük istasyon Aksaray'a ya da Langa'ya yapılacaktı... Bütün Avrupa başkentlerinde olduğu gibi...
Tren yolu Kazlıçeşme'de bitmeli, Sirkeci Garı bir kültür merkezi olmalı, motorlu taşıt trafiği yer altına indirilmeli, sahil yolu Cankurtaran'dan tünele girip Sirkeci'den çıkmalıdır... Sahil surları da yeniden yapılmalı, elimizde bir tek örneği, yalnızca Sepetçiler Kasrı kalmış olan o görkemli kıyı köşkleri yeniden kurulmalı, surlar sarayın bütün alanını baştan başa sarmalıdır...
Al o zaman istersen
"kombine" bilet kes, birkaç kapı yap, turist birkaç noktadan bu
"yapı ve yeşil alan kompleksine" girebilsin, isteyen sarayı gezsin, diğer müzelere girsin çıksın, dileyen yalnızca bahçeleri dolansın, canı çeken köşklerde yemek yesin, çay içsin... Versailles'da olduğu gibi, Schönbrunn'da olduğu gibi... İki saatte
"ateş alıp" kaçmasın, sabah girsin, akşama kadar geze geze bitiremesin, doyamasın... Bir daha, bir daha gelsin...
İnönü Stadı başka bir yere taşınmalı, Dolmabahçe Sarayı'nın ahırları yeniden inşa edilip kültür merkezi yapılmalıdır...
"Saray dibinde stadyum" ayıbı artık sona ermelidir...
Rumeli ve Anadolu hisarları canlandırılmalı, Boğazkesen'in yıkılmış olan kısmı yeniden yapılmalı,
"içleri doldurulmalıdır": Sergi, kitapçı, kafeterya...
Hisarların burçları, 1958 restorasyonunda ne hikmetse unutulmuş olan
"külahlarına" yeniden kavuşturulmalı, yani on beşinci yüzyıldaki
"otantik" görüntülerine döndürülmelidir ayrıca... Ben bakan olsam hisarları bir de badana ettirir, yani Yıldırım Beyazıt ve Fatih Mehmet'in ilk
"konseptine" kavuşturur, ortaya Boğaziçi'nin iki yakasında karşılıklı, rüya gibi, bembeyaz iki şato çıkarırım!... Loire Nehri boyundaki Usse şatosu gibi, Chaumont şatosu gibi... Gören de parmak ısırır!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 12 Nisan 2009, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/04/12//ardic.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.