Bir operatör masadaki hastasına açık kalp ameliyatı yaparken, siz doktor olmasanız da ona
"Şöyle yap, böyle yapma" diye akıl verebilir misiniz?
Bir mühendis asma köprünün fırtına karşısındaki salınımını hesaplayıp, direnç ve esneme paylarını belirlerken siz mühendis olmasanız da ona
"Bu hesabı ben yapayım" diyebilir misiniz?
Ama dünyanın en zor ve karmaşık mesleği olan
"Siyaset"in profesyonellerine
"Seçim öyle kazanılmaz, böyle kazanılır" demek hakkını hepimiz kendimizde görüyoruz.
En önemsiz konuda bile aile fertlerinin tümünü aynı tutumda birleştiremezken, işinizle ilgili bir konuda iki kişiyi ikna etmişken üç kişinin karşı çıkmasına engel olamazken, koca bir ülkenin çok sesli ve çok renkli toplum katmanlarının yüzde 40'ının oyunu alan siyasetçiye "
Amma da başarısızsın" demek ne kadar kolay değil mi?
Ya da bunca seçim yenilgisine karşın partisinin liderliğinde kalmayı başarabilen siyasetçiye, yerel seçimde yenilmiş adaya yerini terk etmesi konusunda akıl öğretmek, çok mu doğal yani?
Görevde bulundukları sürede gazetelerinin tirajlarını düşüren yayın yönetmenleri mi kendi istekleri ile koltuklarına veda ediyorlar sanki?
Her mesleğe karşı o meslekten olmayanlar saygı ile yaklaşırlar.
Mesleklere saygı Hasta iyi olmazsa doktora, hesap yanlış çıkıp yapı çökerse mühendise öfkeleniriz.
Ama onların yerine kendimizi koymayı denemeyiz.
Buna karşı siyasete ve gazeteciliğe karşı genel olarak
"Bu iş böyle yapılmaz, şöyle yapılır" diye yaklaşmayı doğal buluruz.
Kurucusu olduğu partiyi aynı yıl iktidara getirmeyi başaran, her girdiği seçimden partisi birinci çıkan, ülkenin Cumhurbaşkanı'nı belirleyen, yedi yıla yakın süredir Başbakanı olan bir siyasetçiye siyasetin nasıl yapılacağını öğretmek, ne kadar akla ve mantığa sığar ki?
Elbet dünyaya ve olaylara farklı yaklaşabilirsiniz...
Oyunuzu başka partiye vermiş de olabilirsiniz...
Ama bir seçimde daha partisini birinci getirmeyi başarmış bir siyasetçiye
"Benim aklım sende olmadığı için seçimi kaybettin" demek, gerçekten sizin aklınızın sağlığını kanıtlar mı?
Bölücü silah Yasaklanması için elinizden geleni ardına koymadığınız, rejim düşmanı ilan ettiğiniz, ev hapsinden affedildiği için onu affedenleri yerden yere vurduğunuz Erbakan'ı
"Bölücü silah" olarak kullanmak üzere televizyonlara çıkardıktan sonra, sizin
"Objektif" değerlendirmelerinizin bir anlamı olabilir mi?
Rahmetli bestekâr ve solist Arif Sami Toker, Anadolu turnelerinde
"Gerçek dinleyiciler"e nasıl ulaştığını şöyle anlatmıştı bana...
- Salonda sahneye çıktığım zaman şöyle bir bakarım dinleyicilere... Bunların arasında Türk müziğine düşkün olmayanların çoğunlukta bulunduğunu hissedersem, ya Itri'den, ya Hafız Post'tan ağır bir parça ile konsere başlarım. Sonra daha da ağırlaştırırım sıradaki parçaları. Birazdan, salonda boşalmalar başlar. Bu kadar yoğun alaturkaya dayanamayanlar, sessizce salonu terk ederler. İşte ben asıl konserime ondan sonra başlarım. Çünkü geride gerçek müzik severler ve Türk müziğini anlayanlar kalmıştır. Keşke böyle bir eleme siyasete dönük olarak da yapılabilse.
Siyaseti ve siyasetçileri aşağılayanların eleştiri haklarının da olmadığı, demokratik siyasetin karşıt görüşlere yaşama hakkının güvencesi olarak algılandığı, nefretin değil hizmete dönük rekabetin egemen olduğu bir ortamda, seçim sonuçları değerlendirilebilse...
"Şu darbe iyidir, şu darbe kötüdür" diye siyaseti yorumlayanların
"Şu parti kazandı, şu parti kaybetti" çizgisindeki seçim sonucu değerlendirmelerine güvenebiliyor musunuz?
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın
Yayın tarihi: 2 Nisan 2009, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/04/02//haber,94B1B6E4992C42ADB4AE9D4FB30AF1B6.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.