İLİŞKİLİ HABERLER
Gelecekte dünyayı halkla ilişki uzmanları yönetecek
Gelecekte dünyayı halkla ilişki uzmanları yönetecek
MELİS D. ÇALAPKULU
20.02.2009
İletişim Hayattıradlı kitapta, Türkiye'yi halkla ilişkiler mesleğiyle tanıştıran Alaeddin Asna'nın hayatını, tüm yaptıklarını Şaşırarak okuyacaksınız. Kitap aynı zamanda, usta bir iletişimcinin gözünden Türkiye'nin yakın tarihine de tanıklık ediyor..
Türkiye'yi halkla ilişkiler mesleğiyle tanıştıran insan Alaeddin Asna. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu, ABD'de halkla ilişkiler üzerine master yapmış.
Herkes ona "Halkla ilişkiler de ne, ABD'ye gidiyorsun, ekonomi, mühendislik okusana," demiş ama o dinlememiş. Devlet Planlama Teşkilatı'nda çalışırken yapmaya başladığı halkla ilişkiler işini özel sektöre geçip Koç Holding'de sürdürmüş, yine Türkiye'de bir ilk olarak A&B halkla ilişkiler şirketini kurmuş. 1940 doğumlu Asna, Türkiye'de bu alanda birçok kişiyi yetiştiren, öncü bir duayen olarak kabul ediliyor.
Deniz Gökçe İnceoğlu, Asna ile bir nehir söyleşi yaptı ve İş Bankası Kültür Yayınları, bunu İletişim Hayattır adıyla yayımladı. Alaeddin Asna ile kitap ve yaşamı üzerine konuştuk.
-Hocam hayatta ne kadar çok şey yapmışsınız, ben okurken yoruldum...
-Farkında değilim ki ben bunların, olmuş kendiliğinden. Şöyle bir şey olmuştu: Süleyman Demirel başbakanken, Basın Yayın Genel Müdürü beni çağırdı, Londra'ya basın ataşesi göndereceklermiş. Ben de o zaman ABD'den yeni dönmüşüm, 27 yaşımdayım. 'Başbakan'a biyografinizi göndereceğiz, ne iş yaptınız?' dedi bana. Ben de anlattım. Kaç yaşında olduğumu sordu, söyledim. 'Bunlara göre 72 yaşında olmanız lazım,' dedi. Dedim 'Kardeşim ben dört şeyi aynı anda yaptığım için böyle.'
-Çocuklukta başlıyorsunuz çalışmaya.
-11 yaşımda maaş aldım radyodan. Ayda 60 lira. Şimdinin yaklaşık 220 TL'si.
- Kitabı okurken sizin gözünüzden Türkiye'nin yakın tarihine de tanık oluyoruz.
Nasıl çıktı böyle bir kitap fikri?
- İş Bankası Yayınları bir nehir söyleşi serisi yapıyor. Aydın Boysan, İsmail Cem, Hasan Pulur, Tan Oral... 50 tane böyle insan seçmişler. Benimki 35.
oldu. Ben de o zamanlar 'Anılarımı yazayım artık,' diyordum. Bu kitap olunca çok rahatladım, üzerimden yük kalktı. 2007'de başladık, altı-yedi ay yazması sürdü, geçenlerde de basıldı. Gazeteci olmamın, olaylara bakış açımda çok etkisi oldu benim. İlk ustam Mehmet Kemal'den çok şey öğrendim, Abdi İpekçi'den çok şey öğrendim.
Şanslıydım hayatta, iyi insanlardan iyi şeyler öğrendim. ABD'ye giderken kafamdaki ideal, Eisenhower'ın halkla ilişkiler müdürü Pierre Salinger'la tanışmaktı. Tanıştım, devlet adamlarının PR'ı nasıl yapılır ondan öğrendim. Çok meşhur bir adamdı Salinger, fotoğrafını filan görmemişim ama. Yakışıklı, ince uzun birini bekliyorum. Bir geldi, şişko bir adam. Dedim ki 'Demek şişko olmak gerekiyormuş PR'cı olmak için."
ASKERDEYKEN DE DERS VERİRDİM
-Bütün bunlara dönüp bakınca şimdi geldiğiniz noktadan memnun musunuz, yani "Evet, çok iyi bir hayat yaşadım," diyor musunuz? -Diyorum da çok acıyorum kendime. "Vah evladııım, neler yapmış," filan diyorum kendime.
-Yaptığınız işleri sayarsak; Radyoculuk, şairlik, PR, gazetecilik, köşe yazarlığı, Devlet Planma Teşkilatı'nda memurluk, hocalık...
-Evet. Askerdeyken bile çalıştım ben. Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı'nda hocalık yaptım. Salı günleri üniformayla derse girerdim.
Ertuğrul Özkök, Atilla Girgin, Esin Talu Çelikkan filan hep benim öğrencilerimdi.
-Bütün bunlar hayata bakış açısı ve o bakış açısını da size veren sanırım aileniz. Babanız da sanatla iç içeymiş, şiir yazar, keman çalarmış.
-Aile terbiyesi mi kalmadı, çocukların genleri mi farklı bilmiyorum. Şimdiki çocuklarda özgür olma arzusu daha fazla. Bizim zamanımız, 1940'lar, 50'ler, Cumhuriyet'in ilk yılları sayılır.
O yaşlarda otoriteye boyun eğme eğilimi vardı bizde. Otorite dediğin de erkektir, yani baba.
O eğitimle yetişirken, onunla çelişen bir de bağımsızlık, girişimci olma tarafı başlamıştı bizlerde. Bunlar arasında biz çelişkili bir kuşak olarak büyüdük.
Büyüdüğümüz zaman da bu iki yönden hangisi ağır bastıysa o olduk.
Sırf boyun eğenler memur oldu kaldı, kayboldular. Sırf özgür olanlar ya sanatçı oldu, ya okumadı tüccar oldu.
Bizim gibi ikisini dengelemeye çalışanlar da, hem topluma saygılı hem de topluma verici oldular.
Mülkiye'de biz devleti öğreniyorduk ve devlete sahip çıkmak gerektiğini gördüm. Kafamızla vatanı sevip korumaya, uluslararası toplum içinde Türkiye'nin daha iyi yer bulmasına çalıştık. Yabancı diller öğrendik. Bizim sınıftan yurtdışına gitmeyen olmadı mesela. Yani biz arada bir kuşağız. Bir yandan acılı, sıkıntılı bir kuşağız çünkü 2. Dünya Savaşı var. Türkiye'de kıtlık var, ekmeği, nüfus kağıdımıza damga basılarak alıyoruz. Sonra 70'lerde özgürlükler dönemi başladı yavaş yavaş.
İLİŞKİLİ HABERLER
Gelecekte dünyayı halkla ilişki uzmanları yönetecek
Yayın tarihi: 1 Mart 2009, Pazar
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/03/01/pz/haber,7F457170EE2D424AA63F48C4719CF12C.html
Tüm hakları saklıdır.