Gizemli ve dikkat çekici olduğu için aşkı, siyah renkle bağdaştıran Namık Kuyumcu, kavuşamama halinin vahşi bir cazibesi olduğunu söylüyor.
Her aşk devrimcidir
78 Kuşağı'nın mensuplarından Şair Namık Kuyumcu, denemelerden oluşan kitabı ' Aşkın Rengi Siyahtır'da aşkın devrimci karakterini anlatıyor..
"Aşk herkese ve her şeye rağmen devrimcidir. Kendisi için ve kendiliğinden böyledir. Kimse bunu engelleyemez ve sınırlayamaz." Şair ve yazar Namık Kuyumcu, aşkla devrimcilik arasında böyle bir bağ kuruyor. Dördüncü baskıya ulaşan ve denemelerden oluşan son kitabı Aşkın Rengi Siyahtır'da farklılıkların peşinden koşuyor.
Popüler aşk kitaplarının çoğunluğuna hâkim yavan ve düşük ayarlı diline inat, estetik anlam ve dil kaygısına sahip olduğunu söyleyen Kuyumcu, kitabında aşkın her halini anlatıyor.
Kitabı görünce ilk akla gelen soru tabii ki, "Aşkın rengi neden siyahtır?" Buna şöyle cevap alıyoruz: "Siyah gizleyen olarak bilinse de, daha çok dikkat çeken ve gizemin içinde, saklananı gösteren bir renktir. İddialı bütün insanlar siyahı çok sever ve çok iyi taşırlar. Siyah tek bir renk değil, birçok rengin bileşimidir! Pandomimciler ve bazı oyuncular sahneye siyahla çıkarlar. Kitabımdaki 'siyah', bir renk tanımlamasından öte, bir durumun ve ilişkiler dinamiğinin gösterilmeye çalışılmasıdır. Bir aşk ilişkisi başlarken; kırmızı, pembe, beyaz, turuncu, sarıdır belki... Ama yaşanmaya başladıktan sonraki tek rengi siyahtır"
İMKÂNSIZIN ÇEKİCİLİĞİ VARDIR
Namık Kuyumcu, kitabında 'Aşkı ayrılıklardan uzak yaşamak mümkün değil' cümlesini kuruyor. En klasik deyişle, aşk sevip de kavuşamamak mıdır acaba? "Sevip de kavuşamamak halleri daha bir başka," diye anlatmaya başlıyor yazar: "İmkânsız ya da zor olanın daima bir çekiciliği vardır.
Yaşan(a)mayanların da daima bitmeyen bir büyüsü, içgüdüsü ve içsesi... Âşık olup da yaşayamayanlar, hallerine şükretsin! Yaşayıp da bitirselerdi, bu kadar derin ve etkili bir yazıklanma içinde olmazlardı belki... O bilinmezlik ve kavuşamamak halinin de vahşi bir cazibesi olmalı..." Kuyumcuya göre, bir ilişkide en tehlikeli şeylerden biri 'sahiplenme arzusu'. Bunun nedenini de şöyle açıklıyor: "Sahiplenmek, kendi işimize geldiği yerde, işimize yaradığı kadar, keyfimizin istediği ölçülerde olmak gibi, ikiyüzlü bir kavramı ve davranışı da içerir. Bu da daha çok erkek egemen bir algı ve davranış biçimidir. Kadınlar da bu tavrı bazen erkeklerden emanet alabiliyor! İnsanların ilişkiyi ve aşkı, ev ve araba sahipliğiyle karıştırmaması gerekiyor! Sahiplenmenin bu türlüsü ve dayatmacı arzusu, aşkın ömrünü ve yaşama biçimini daraltacaktır. 'Kıskançlığın sevmek olduğu' sahtekârlığından kurtulmalı artık!" Kitabın en dikkat çekici bölümlerinden biri de 'Kadın isterse aşk olur' başlığı altında.
Kuyumcu, nasıl bir sürecin sonunda bu yargıya vardığını şu cümlelerle anlatıyor: "Erkek egemen dünyada, kadın kendi zekasını ve derin duyarlılığını geliştirerek, korunmasını da içeren, 'özel gerçekleştirme alanı' yaratmış durumda. Kendini geliştirmiş kentli kadın her zaman seçendir. Ya da seçebilecek pek çok aday adayıyla yaşar her zaman. Erkeklerin şişmiş egosu bunu kabul etmek istemez. Kendini geliştirmiş ve hayata itiraz edebilen kentli kadın için; erkek aday çok fazladır her zaman.
Erkekler, biraz da kendi budalalıkları içinde kaybolmuş ve elde etmek şehvetinin tufanında, şaşırtıcı ataklar yapan, verici, sevecen, 'farklı adam' rolündedirler."
Yayın tarihi: 21 Şubat 2009, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/21/ct/haber,1D84DC0869894C60B75A67BA63A4AD3E.html
Tüm hakları saklıdır.