Geçtiğimiz hafta, Fransız basınında çıkan bir haber beni onlarla bir araya getirdi. Haber şu cümleyle başlıyordu: "Bu çok güzel, beyaz tenli, kızıl, hafif utangaç kadın, Osmanlı'nın zengin kültürünü koleksiyonunda çarpıcı bir şekilde kullanarak yalınlığı ve sadeliğiyle izleyicileri mest etti". Paris (Haute Couture) Moda Haftası'nda, koleksiyonu kadar kendisi de dikkat çeken Dilek Hanif, ayakta alkışlanmıştı. O gün, o defilede yürüyüşü parmakla gösterilen bir manken de çok konuşuldu. Tek kıyafet giymişti ve podyumdaki tek Türktü... İstanbul'a gelir gelmez, Ralli Apartmanı'nda buluştuk. Yedi yıldır arkadaş, bir ekibin parçası gibi uyumlu çalışan iki kadından, parlak ışıkların arkasındaki hayatı dinlemek de eğlenceliydi. Cansu Dere: "Dilek Hanım çoğu modacıdan farklıdır. Yedi senedir dedikodu yaptığını hiç görmedim. Başkalarını kötüleyen şeyler hiç duymadım ondan," diyor. Dilek Hanif ise laf arasında, Türk basınına küçük bir numara yaptığını bana itiraf etti...
Cansu Dere * Dilek Hanım'ın hayata karşı bir zarafeti vardır. Çoğu modacıdan farklıdır. Yedi yıldır hiç dedikodu yaptığını duymadım. * Kulisi her zaman düzenli ve sakindir. Kargaşa yoktur. Paris de öyleydi. Kısa kâküllü saça bayıldım. Gerçek saçtan yapılmış peruğu takmaları epey zaman aldı. * Defile günü kendimi dışarıya karşı kapatırım. Hiçbir şeyi duymam ve görmem. * Dilek Hanif'in elbiselerinde el işçiliği olduğu için ağırdır. Taşımak için kuvvet gerekir. * Bir kıyafet giydiğimde ondan hoşlanmadıysam, içinde büzülürüm. Çok süslü elbiselerin bende güzel durduğunu söyleyemem. Başkasının kıyafetini giymiş gibi oluyorum. * Alışverişi seven kadınlardan değilim. Alışverişi, giyinip soyunmayı yorucu bulurum.
Dilek Hanif * Cansu'ya tek bir kıyafet giydirdim. Sebebini Cansu da bilmiyor. Farklı bir kup çalışmıştım. Kolları olmayan bir smokin. Pantolon yerine uzun bir etek giydirdim. Çok da elegan oldu. Fakat biliyordum ki o kadar kapalı ve siyah renk basında yer almayacaktı. Ama Cansu bir tek onu giydiği için mecburen bastılar. * Özel hayatıyla koleksiyonumun önüne, geçen bir mankenle asla çalışmam. * Cansu, tasarımlarımı taşırken, aldığı keyfi yansıtır. Mutlu olduğunu hissettirir. * Defileyi arkada, monitörden izliyorum, dua ediyorum. O an her şey olabilir. * Mankenin ayağı burkulabilir, kemeri kopar, göğsü açılır. O anda her şeyin doğru gitmesi için aklıma ne dua gelirse okurum. * Bir kadının çok fazla dekolte giymesinden rahatsız oluyorum. Çünkü kadın görselliğiyle değil, beyni ve kişiliğiyle de var olabilmeli. * Kızlarım 'Senin hayatında işin ne kadar önemli,' diyorlar. Defile günü her şeyle irtibatı kesiyorum. * Giyim, bir görgü, bir zevk işidir. İyi giyinmek para işi değildir.
* * * -Geçtiğimiz hafta Paris Haute Couture Haftası'nda, Fransız basınında sizden övgüyle bahsediyorlardı. Bu yılki kreasyonunuzun daha oturmuş olduğunu yazmışlar. Üçüncü yılınız Paris'te. Artık daha mı rahatsınız? -D.H: İlk seferden sonra biraz daha rahatlıyorsunuz. Artık sistemin nasıl işlediğini biliyorum. Fransızlarla o disiplinin içinde çalışmak başka bir şey. Oradaki Haute Couture'ün en iyi markaları nasıl yapıyorsa, hepsini birebir uyguluyorum.
-Öne çıkmak için ne yapmak gerekiyor? -D.H: Tamamen kendinize ait özel bir koleksiyon hazırlamanız şart. Yaratıcı olmalısınız. Tasarımdan saça, makyaja, ayakkabıya kadar.
-Defile topu topu 15 dakika sürdü. Peki ön hazırlığı ne kadar vaktinizi aldı? -D.H: En az altı ay. Onlara çok alışık olmadıkları bir şey göstermek istedim. Hazırlanırken Topkapı Sarayı'nı sık sık ziyaret ettim. Kapalıçarşı'dan çıkmadım neredeyse... Bu sefer kemerlerde lüle taşları kullandım. Bunlar Sevan Bıçakçı tarafından hazırlandı. Renkler, malzemelerin oluşumu, parçaların birbirine geçişi için çok çalıştık ekibimle..
-İlham sizi Topkapı'da mı buldu? -D.H: Evet. Topkapı'daki zırhlardan etkilendim. Askerlerin üzerlerine giydikleri çelik yeleklerden... Malzemeleri bulup onları kumaş gibi işledim. Bizim atölyemiz nakışta çok başarılı. Kadının üzerine giymiş olduğu o zırh aynı zamanda gücü de temsil ediyor.
-Kadın nasıl seksi olabilir? -D.H: Kadının çok fazla dekolte giymesinden rahatsız oluyorum. Kadının görselliğiyle, beyniyle, kişiliğiyle var olabilmesi için elegan bir şıklık içinde olması lazım. Elegan görüntü her zaman tercihim. Bu da seksidir. Kıyafetlerim, asil kadınlarda daha iyi duruyor
-Neden tek Türk manken olarak Cansu Dere'yi tercih ettiniz? -D.H: Yedi yıldır birbirimizi iyi tanıyoruz. Aynı işin içinde beraber çalıştığınız bir ekip arkadaşının olması çok hoş bir şeydi. İnşallah seneye de olur. Cansu ile bir kaftan çalışması yapmıştık. Kaftanı çok iyi taşıyor. Cansu'nun bir sevdiğim tarafı da özel hayatı ile gündemde olmaması. Buna özen gösterdiğini düşünüyorum. Kendi özel hayatı koleksiyonumun önüne ile geçmek isteyen bir mankenle çalışmam. Bu koleksiyon için gece-gündüz çalışıyorum. Ciddi bir emek harcıyorum. Mankenin magazin hayatının bunun önüne geçmemesi gerekir. Aksi takdirde benim emeğim boşa gidiyor. Cansu'ya da tek bir kıyafet giydirdim. Bunun sebebini Cansu da bilmiyor. Çok farklı bir kup çalıştım. Pantolon yerine uzun bir etek giydirdim. Çok da elegan oldu. Her kadının dolabında olması gereken bir parça. Fakat biliyordum ki o kadar kapalı ve siyah renk basında yer almayacaktı. Cansu sadece onu giydiği için mecburen bastılar. Türkiye'de çıplak olmayan bir şeyi gündeme getirmek çok zor.
-Defile zamanlarındaki ruh halinizi merak ediyorum. -D.H: Kızlarım 'Senin hayatında işin ne kadar önemli,' diyorlar. Defile günü her şeyle irtibatı kesiyorum. Ufak bir şeyler yiyip defilenin yapılacağı yere gidiyorum. Beynim bloke oluyor. Defileyi arkada monitörden izliyorum ve sadece dua ediyorum. Mankenin ayağı burkulabilir, kemeri kopar, birinin atkısı düşer... O anda her şeyin doğru gitmesi için aklıma gelen duaları okuyorum. Defile bitti, podyumun yarısına kadar yürüdüm. Herkes kızdı 'Niye tamamına kadar yürümedin?' diye. Daha fazla dayanamadım artık.
-Siz de heyecanlı mıydınız çok? -C.D: Dilek Hanım'ın heyecanı dışarıdan belli oluyor. Onu fark ettim. 'Annen heyecanlı görüyor musun?' dedim Dilhan'a. 'Evet farkındayım,' dedi.
-İkinizin arasında bir kadın dayanışması da var sanki, onu hissettim. -C.D: Uzun zamandır çalışıyoruz. Yedi sene olmuş. Dilek Hanım'ın hayata karşı hoş bir asaleti vardır, beni etkileyen. Çoğu modacıdan farklıdır. Yedi senedir dedikodu yaptığını hiç görmedim. Ondan hiç başkalarını kötüleyen şeyler duymadım.
-Bunu çok mu yapar modacılar? -C.D: Tabii ki yaparlar. Bu insana dair bir şey. Bazılarında azdır bazılarında çoktur. Belki de arkamızdan konuşuyorlardır. Birisi seninle başkası hakkında konuşuyorsa, senin hakkında da başkasıyla konuşuyordur.
Yayın tarihi: 14 Şubat 2009, Cumartesi Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/02/14/ct/haber,713F2A23796242C0A9EF9B7FEFD504C2.html Tüm hakları saklıdır.