İLİŞKİLİ HABERLER
Müjde Işıl: "Acılara dair bellek tazelemesi"
Müjde Işıl: "Acılara dair bellek tazelemesi"
Sinema dergisi
Giriş Saati : 23.01.2009 10:10
Güncelleme : 23.01.2009 20:30
Tomris Giritlioğlu yaklaşık 10 sene ara verdiği sinemaya "GÜZ SANCISI" ile geri döndü. 1955 yılında geçen ve bir Türk genci ile Rum kızı arasındaki aşkı konu olan filmin arka fonunda ise 6-7 Eylül olayları var..
![](https://arsiv.sabah.com.tr/i3/sp.gif)
Yılmaz Karakoyunlu'nun aynı adlı romanından uyarlanan "Salkım Hanım'ın Taneleri", azınlıklara ekonomik alandan el çektiren Varlık Vergisi'ni gündeme getirmiş; tarihimizde kara bir leke olarak yer eden bu olayın siyasi ve iktisadi açıdan sonuçlarını tartışmaya açmıştı. Bu filmden sonra sinemaya uzunca bir ara verdi Tomris Giritlioğlu, birçok popüler TV dizisinin yapımcılığını ve proje tasarımcılığını üstlendi. Yaklaşık 10 sene sonra ise yine Yılmaz Karakoyunlu'nun bir romanından yola çıkarak, yine Etyen Mahçupyan tarafından senaryolaştırılan ve yine azınlıklar açısından karanlık bir süreci anlattığı "Güz Sancısı" ile sinemaya geri döndü.
"Güz Sancısı"nın evveliyatı 2002 yılına kadar uzanıyor. O sıralarda bu film için ön hazırlık yapılmış; oyuncu kadrosu için de Emre Kınay, Erdal Özyağcılar, Güven Hokna ve Uğur Polat'ın adı geçmişti. Bütçe yetersizliği nedeniyle ertelenen proje nihayet 2008 yılında hayata geçti. Konusu 1955 yılında geçen "Güz Sancısı"nın merkezinde milliyetçi, zengin bir toprak ağasının idealist oğlu olan Behçet (Murat Yıldırım) ile karşı komşusu Rum Elena'nın (Beren Saat) aşkı yer almakta. Babasının etkili kimliğinin gölgesinde kalmış bir genç olan Behçet'in en büyük hedefi onun telkinlerine uyarak siyaset dünyasında yer almak ve yükselmek. Behçet, Türk milletinin Batılılar tarafından abluka altına alınmış olduğunu, bu durumun da Kıbrıs'ta açıkça ortaya çıktığını düşünmektedir. Bu sırada, babaannesi tarafından üst düzey bürokratlara sunulan fahişe Elena'ya âşık olan genç adamın sevgilisine kavuşması, gergin siyasi ortamda çok zordur. Zira bu iki sevgili, aşkın topraklarında aynı yerde dursalar da yaşadıkları ülkenin topraklarında farklı taraftadır.
Tomris Giritlioğlu'nun tanımlamasıyla 'yaşadıkları aşkla değişen ve başkaldırmayı öğrenen' iki sevgilinin öyküsünü anlatan "Güz Sancısı"nın arka fonunda 6-7 Eylül olayları var. Söz azınlıkların ekonomik alandan çekilmesine neden olmuş bir hareket, daha doğrusu provokasyon olarak tarihimize geçti. Demokrat Parti iktidarı sırasında, Kıbrıs'ta Türkler'e yönelik saldırılar artıp kan dökülmeye başlayınca İngiltere, Türkiye ve Yunanistan'ı karşılıklı görüşmeye davet etmiş; bunun neticesinde iki ülkenin katılımıyla 29 Ağustos 1955'te Londra Konferansı başlamıştı. Görüşmeler devam ederken Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba atıldığı haberi yayıldı ve İstanbul Ekspres gazetesi bu haberi manşetten duyurdu. Amaç, Yunanlılar'ı Ata'nın evine saldırmış gibi gösterip, dünya kamuoyunda ve devam eden konferansta Türkiye'nin elini güçlendirmekti. Galeyana gelen halkın ve bazı provokatörlerin oluşturduğu kalabalık, çoğunluğu Rum vatandaşlara ait olan Beyoğlu'ndaki mağazalara saldırdı. 6 Eylül'de başlayan olaylar neticesinde, sadece birkaç saat içinde savaş alanına dönen Beyoğlu sokakları, Rumlar'a ait talan edilmiş kumaş ve benzeri mallardan görünmez hale geldi. 7 Eylül'de ilan edilen sıkıyönetimle son bulan olaylar sonucunda 3 kişi öldü, 5000 civarında dükkân ve gayrimüslimlere ait 70'ten fazla ibadethane tahrip edildi. Bu tarihten sonra Rum nüfus ülkeyi yavaş yavaş terk etmeye başladı; çoğunluğunu Rumlar'ın işlettiği Beyoğlu'ndaki dükkânlar, tıpkı Varlık Vergisi neticesine benzer şekilde, el değiştirerek Türkler'in oldu. Tomris Giritlioğlu "Suyun Öte Yanı" ve "Salkım Hanım'ın Taneleri"nden sonra bir kez daha azınlık sorunlarına yer verdiği "Güz Sancısı"yla, kendi deyimiyle 'birarada yaşama duygusunu güçlendirmeyi' amaçlayan üçlemesini de tamamlamış oldu. Yönetmen, bugünün Beyoğlu'nda 1955 yılını canlandırmakta zorlandığını özellikle belirtiyor. Film için yapılan hazırlıklar da bunu belgeliyor. Çekimlerin yapıldığı sokaklar 1 ay süren yoğun bir çalışmayla o yılı birebir yansıtan, yaklaşık 10.500 metrekare Arnavut kaldırımıyla döşendi. Yağma sahnelerinde ise yaklaşık 6.000 metre kumaş ve 1.135 metrekare cam kullanıldı. Tünel Meydanı 5 gün boyunca, aralıklarla, insan trafiğine kapatıldı.
Kendi tercihi doğrultusunda, yüz yüze görüşmek yerine e-posta yoluyla yaptığımız röportajda filmiyle ilgili sorularımızı yanıtlayan Tomris Giritlioğlu, sinemaya neden bu kadar uzun süre ara verdiğini, "Güz Sancısı"nın ortaya çıkış ve uzun bir süreci kapsayan tamamlanış öyküsünü detaylarıyla anlattı.
(...)
Sinemaya uyarlamak için Güz Sancısı'nı seçmenizin nedeni neydi? Hikâyede sizi etkileyen ne oldu?
"Salkım Hanım'ın Taneleri"nin çekimine başlamadan önce Güz Sancısı romanını bir sonraki film olarak seçmiştim zaten. Romanda beni en çok etkileyen, genel atmosferi, güçlü karakterleri ve bu karakterlerin yaşadığı acıydı. Güz Sancısı aslında etkileyici bir aşk hikâyesiBeni bu aşk hikâyesini sinemaya aktarmaya en çok iten neden, biri babasının diğeri babaannesinin boyunduruğunda yaşamaya alışmış iki insanın yaşadıkları aşkla değişmeleri ve başkaldırmayı öğrenmeleriydi.
(...)
Beren Saat, Murat Yıldırım gibi sizin yapımcılığını ya da proje tasarımcılığını yaptığınız dizilerde oynayan, çoğunlukla da sizin meşhur ettiğiniz oyuncular başrolde yer alıyor filminizde. Özellikle başrol oyuncularını TV'den seçmenizin özel bir nedeni var mıydı?
"Güz Sancısı"nın bütün karakterlerini büyük bir titizlikle, oyunculuklarına çok güvendiğim sanatçılardan seçtim. Sinema ve TV oyunculuğunu hiçbir zaman ayırt etmedim. Filmde yer alan oyuncu kadrosu inançla ve güvenle oynadılar. Zaten pek çoğu yıllardır bu filmi bekliyorlardı.
"Suyun Öte Yanı" ve "Salkım Hanım'ın Taneleri"nden sonra "Güz Sancısı", azınlıklar temalı bir üçlemenin son halkasını mı oluşturuyor?
Yaptığım bu üçlemede anlattığım her hikâye sadece azınlıkları ilgilendirmiyor; bu topraklarda yaşayan insanlara ve acılara dair bir bellek tazelemesi denilebilir. Bir anlamda bu üç film birarada yaşama duygusunu güçlendirmeyi ve bir temel cümleyi hedefler: "Farklılıklarımız zenginliğimizdir, insanidir ve bize dairdir.''
Söz konusu üç filminizde de azınlıkların sorunlarıyla ilgili hikâyeler anlatıyorsunuz. Azınlık hikâyeleri neden ilginizi çekiyor?
Sinemada beni en çok bu ülkede yaşanan insan hikâyeleri ve siyasetin onlar üzerindeki izleri ilgilendiriyor. Zaten ben kendimi bir anlamda "azınlık" diye nitelendirilen vatandaşlardan farklı görmüyorum. Müslüman olmama karşın duruşum ve siyasi inançlarımla zaman zaman azınlıkta olmak duygusunu yaşıyorum ve biliyorum ki ülkemizde azınlıklara karşı yapılanlar aslında çoğunluğun farkında olmadan kendi kendilerine yaptığı şeyler
"Güz Sancısı" da "Salkım Hanım'ın Taneleri" gibi Yılmaz Karakoyunlu'nun romanından Etyen Mahçupyan tarafından senaryolaştırıldı. Filmde romana sadık kalındı mı, neler değiştirildi?
Edebiyat cümlelerin gücüne, sinema ise görselliğe dayalı sanatBir romanı sinemaya uyarladığınız zaman roman yazarının yönetmenle ilişkisi çok önemlidir. Yılmaz Karakoyunlu benim için çok önemli bir kültür insanıOnun yazdığı her eseri sinemaya uyarlayabilirim çünkü romanlarında yarattığı kahramanların hikâyelerini çok güçlü atmosferlere dayandırarak yansıtıyor. Bir de ortak bir yanımız var. Yaratı sürecini ülkenin sancılı dönemleriyle buluşturmayı o da seviyor benim gibi. Güz Sancısı'nı senaryolaştırırken romanın ruhunu ve özünü zedelemeden değişiklikler yapıldı. Senaryo bu altı yıllık süreç içinde tam 12 kez revize edildi. Her yeni yazım, Yılmaz Bey'e sunuldu ve onun onayı alındı.
"Güz Sancısı"nın büyük bölümü Beyoğlu'nda çekildi. 1955'in atmosferini ve 6-7 Eylül gününün yağmalanmış Beyoğlu görüntüsünü nasıl yarattınız?
Aslında bugünün Beyoğlu'nda 1955'i canlandırmak bir çılgınlıkmış. Bunu filme başladıktan sonra daha da iyi kavradım. Ancak her biri bir filmin tek başına sanat yönetmenliğini yapabilecek yetenekte üç yaratıcı insan (Nilüfer Giritlioğlu, Naz Erayda, Erol Taştan) kariyerlerini ve egolarını bir kenara iterek bu film için biraraya geldiler. C Film ve yapımcılarımız Bahadır Atay ve Fatih Enes Ömeroğlu büyük bir özveri ile çalıştılar. En büyük şansım, filme çok inanan ve yıllardır bu filmi çekme çabamı bilen büyük bir ekibin kocaman yürekleriydi. Ayrıca Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan ve bütün ekibi, Beyoğlu atmosferinin oluşturulmasında yapım ve sanat ekibine ve dolayısıyla bana çok destek oldular.
"Salkım Hanım'ın Taneleri"nden sonra Varlık Vergisi ve Hamidiye Alayları çokça tartışılmıştı. Size göre "Güz Sancısı" da 6-7 Eylül üzerine geniş bir tartışma platformu yaratacak mı?
Filmde babaanne Behçet'e 'Seni tanıdım benSen sadece seyircisin bu hayatta' derFilmin temel cümlelerinden biridir buHayata sadece seyirci kalmak ya da kalmamakBu nedenle filmin çıkaracağı muhtemel tartışmalardan ziyade beni, filmi seyreden seyircinin üzerinde bırakacağı duygu ve biraz da kendisiyle hesaplaşması ilgilendiriyor.
"Güz Sancısı"ndan sonra hayata geçirmeyi planladığınız yeni film projeleri var mı?
Yeni bir projeye hazırlanıyorumAdı henüz belli değilBir otobüs dolusu insan ve onların Orta Anadolu'nun bir şehrinde yaşadıkları 'yangını' anlatmaya çabalayacağım.
![](https://arsiv.sabah.com.tr/i3/sp.gif)
İLİŞKİLİ HABERLER
Müjde Işıl: "Acılara dair bellek tazelemesi"
Yayın tarihi: 23 Ocak 2009, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/23//haber,1F7BF229BD7844BFA15630246B51128D.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.