Giriş Saati : 23.01.2009 12:00 Güncelleme : 23.01.2009 20:30
Sultan 2. Abdülhamid döneminde Osmanlı İmparatorluğu'nun yönetim merkezi olarak kullanılan, 2. Meşrutiyet'in ilanına tanık olan Yıldız Sarayı Büyük Mabeyn Köşkü, 20 yıl süren çalışma sonunda eski ihtişamına kavuştu.
Köşkün çürüyen tahtaları, kurtlanan malzemeleri ve dökülen sıvalarının onarımı, işinin ehli ustalar tarafından 20 yılda bitirildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne bağlı İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü Yıldız Sarayı Kontrol Amiri restoratör Ahmet Selbesoğlu, koruluk ve bahçeler içindeki köşk, saray ve çeşitli yapılardan oluşan 2 milyon metrekare alan üzerine kurulu Yıldız Sarayı'nın en büyük binası olan Büyük Mabeyn Köşkü'nün tarihi ve restorasyon uygulamaları hakkında AA muhabirine bilgi verdi.
Bu bilgilere göre, Yıldız Sarayı'nın bulunduğu alan Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman döneminden itibaren av sahası olarak kullanıldı. Buraya ilk kez Yavuz Sultan Selim zamanında köşk yaptırıldı ve sonraki süreçte yapılaşma devam etti. Sultan Abdülaziz tarafından 1865'te dinlenme köşkü olarak Balyan ailesine yaptırılan Büyük Mabeyn Köşkü, sarayın en ihtişamlı ve büyük binası olarak tarihteki yerini aldı. Padişah olduktan sonra bir süre Çırağan Sarayı'nda ikamet eden 2. Abdülhamid, ailesiyle birlikte bir gece yarısı ansızın Yıldız Sarayı'na taşınarak, yaklaşık 1100 metrekare alan üzerine 3,5 katlı inşa edilen köşke yerleşti.
2. Abdülhamid, Avusturya-Macaristan Veliahtı Rudolf ve eşi (1884) ile Alman İmparatoru 2. Wilhelm'i (1889) yönetim merkezi olarak kullandığı Büyük Mabeyn Köşkü'nde kabul etti. 2. Meşrutiyet'in ilanına tanık olan Büyük Mabeyn Köşkü'nde, Osmanlı-Rus savaşının kararları da alındı. Büyük Mabeyn Köşkü, 1920 yılının sonlarında Osmanlı İmparatorluğu'nun son padişahı Vahdeddin'in ayrılmasının ardından 3 yıl boş kaldı. Köşk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle 1924 yılında Harp Akademileri Komutanlığı'na tahsis edildi.
Harp Akademileri Komutanlığının Maslak'taki yeni binasının yapıldığı 1978 yılına kadar hizmet veren köşk, daha sonra Kültür ve Turizm Bakanlığına devredildi.
EŞYALARI BALO İÇİN ANKARA'YA GÖNDERİLMİŞTİ
Yıldız Sarayı'nda, Kültür ve Turizm Bakanlığına devrinden sonra bir çok restorasyon yapıldığını belirten Selbesoğlu, ''1983 yılında bir gece Büyük Mabeyn Köşkü'ne geldim. Salonda Zeki Müren şarkı söyleyecekti. Yapı metruk haldeydi, köşkün girişine sahne kurmuşlardı. Bir de Turgut Özal'ın burada vereceği bir resepsiyon nedeniyle dış cephe boyanmıştı. 1988'e kadar bir şey yapılmadı. İlk restorasyon 1988'de başladı ve bugüne kadar devam etti'' diye konuştu.
Büyük Mabeyn Köşkü'nün restorasyonunun büyük ölçüde tamamlandığını ifade eden Selbesoğlu, dekorasyonun hazırlanması aşamasına geldiklerini söyledi. Selbesoğlu, köşkün eşyalarının Atatürk'ün emriyle 1924 yılında düzenlenecek bir balo için kamyonlarla Ankara'ya taşındığını ve geri gönderilmediğini ifade ederek, köşkün eşyalarının tekrar bir araya getirilebilmesi için bir proje hazırlayacaklarını bildirdi.
Ahmet Selbesoğlu, ''Bu proje ile eşyaların Genelkurmay Başkanlığı, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı, Harp Akademileri Komutanlığı, Topkapı Sarayı Müzesi ve Dolmabahçe Sarayı'ndan toplanarak getirilmesi amaçlanmaktadır. Ancak eşyaların bulunduğu noktalardan alınmasında problemler çıkarsa onların kopyalarını yaparak bu müzeyi 'Saray Müze' olarak açmayı planlıyoruz'' dedi.
Eşyaların hazırlanması için ödenek verilmesinin ardından ihaleye çıkacaklarını kaydeden Selbesoğlu, bunun da yaklaşık 1-1,5 yıl süreceğini söyledi. Selbesoğlu, köşkü, İstanbul'un Avrupa Kültür Başkenti olacağı 2010 yılına hazır hale getirmeyi amaçladıklarını dile getirdi.
''CUMHURBAŞKANI GÜL'E TEKLİF ETTİK''
Selbesoğlu, yurt dışında konuk devlet adamlarının tarihi saraylarda karşılandığını belirterek, ''Köşkün devlet işlerinde kullanılmasını, devlet toplantılarının yapıldığı mekan olmasını arzu ediyoruz. Bu aynı zamanda binanın yaşamasının da bir nedeni olacaktır'' dedi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e binayı gezdirdiklerini anlatan Selbesoğlu, şu bilgileri verdi:
''Biz Cumhurbaşkanı Gül'e teklif ettik, 'Siz buralara gelir, toplantılar yaparsınız, bina daha çok şereflenir ve bina eski fonksiyonunu kazanır' dedik. Abdülhamid de burasını devlet işlerini gördüğü mekan olarak kullanmış, 2. Meşrutiyet burada ilan edilmiş, bir çok toplantı burada yapılmış, Osmanlı-Rus savaşının kararları burada alınmış. Günümüzde de bütün bunların olmasını arzu ederim. Yabancıların görmesi bakımından da önemli. Böyle bir talep gelmedi ama biz önerdik.''
YABANCI KONUKLAR İÇİN SU TERAPİ ODASI
Büyük Mabeyn Köşkü hakkında da bilgi veren Ahmet Selbesoğlu, giriş katındaki ''Su Terapi'' odasının Osmanlı'nın misafirperverliğinin en güzel örneği olduğunu vurguladı. Selbesoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Su terapi odasındaki 6 sebilin 16 musluğundan 50-60 desibel su sesi çıkıyor. O nedenle dinlenme odası olarak kullanılmış. Ayrıca devlet işleri için kullanılan bölümler içinde bu odanın başka bir önemi daha var. Padişahla görüşmeye gelen yabancı devlet adamları, belli bir süre aralarında istişare yapmak için mekan arıyorlar. Bu mekandaki konuşmaların dışarıdan dinlenilmemesi lazım. Onun için konuklar bu mekana alınmış. Sular açılarak 70-80 desibel civarında bir su sesi elde edilmiş ve rahatça konuşmaları sağlanmış. Osmanlı padişahlarının yabancı devlet adamlarına, misafirlerine sağladığı bu imkandan çok duygulanıyorum. Onun için bu yapıyı en çok bu yönüyle seviyorum.''
BEYİN CERRAHINA EŞLİK EDECEK USTALAR
Ahmet Selbesoğlu, Büyük Mabeyn Köşkü'nü restore ederken eskiyi korumaya ve yapının tarihi katmanlarını göstermeye çalıştıklarını belirterek, ''Bir eseri korumak demek, onu malzemesi, hatıraları ve yaşanmış izleriyle korumak demek. Çürüyen tahtayı, kurtlanan malzemeyi, dökülen sıvayı korumak lazım'' dedi.
Selbesoğlu, köşkün restorasyonunun geçen yıl İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) tarafından, vefat eden Suudi Arabistan Kralı Fahd adına verilen 17 bin dolar tutarındaki ''En İyi Restorasyon Uygulaması'' ödülü aldığına dikkati çekti. Restorasyon sırasında önceki devirleri gösteren katmanları ortaya çıkarmayı amaçladıklarını dile getiren Selbesoğlu, çalışmalar hakkında şunları kaydetti:
''Restorasyon sırasında beyin cerrahına eşlik edebilecek, beyin zarını 3 kat soyabilecek, yağlı boya ile boyanan bir yüzeyin katmanlarını motifleri bozmadan çıkabilecek ustalarla çalıştık. Neşteri biraz daldırırsanız, boyayı alır, bir devir yok olur. O kadar incedir. Bazen yurt içinde veya dışında çalıştığımız binalarda duvarlara bakıyorum 'Burada Selçuklu, Osmanlı, Geç Osmanlı, Lale Devri var' diyorum. Soyuyorlar, sadece Lale Devri'ne iniyorlar. Usta, ehil olmayınca iki motif yok oluyor. Benim burada çalıştığım usta Türkiye'de tek. O nedenle bu katmanları çıkarabildim. Böylece 3 devir tespit ettik. Köşkün her odasında bu devirleri belli bölümlerde gösterdik. Restorasyonda önemsediğimiz en önemli husus, bu katmanların gün ışığına çıkartılması, kademe kademe sanat tarihçilerine, gelen ziyaretçilere gösterilmesi. Köşke bu nedenle 'Restorasyon Müzesi' adını verdik. Bu, Türkiye'de ilk kez yapılıyor. Bu uygulamanın aslında her yerde yapılması lazım. Ama bu kadar ustayı nereden bulacaksınız. Yeniyi yapmak çok basit. Eskiyi korumak çok zor.''
MÜZEYYEN DÖŞEMENİN ONARIMI 20 YIL SÜRDÜ
Mimar Selbesoğlu, yapının en önemli özelliklerinden birinin de bir metrekaresi 1600 parçadan oluşan ''müzeyyen döşeme kaplamalar'' olarak adlandırılan parkeler olduğunu belirtti. Bunların yenisini yapmak yerine eskisini onarmayı tercih ettiklerini ve bunun için 20 yıldır çalıştıklarını ifade eden Selbesoğlu, bu süreci şöyle anlattı:
''Bir metrekare parkedeki bir parçayı çıkardık, yaklaşık 20 işlemden geçirerek, onu onardık, yeniden yerine koyduk. Bir metrekare döşemedeki 1600 parçanın her biri 20 işlemden geçtiğine göre, demek ki bir metrekare döşemede 32 bin işlem var. Büyük Mabeyn Köşkü'nde 2 bin metrekare döşeme yaptık. Yani 64 milyon işlem yapmışız. Üzerinden basıp geçiyoruz. Ama burada 20 seneye yayılan bir emek var.
Bu, hemen yapılan bir işlem değil. Buraya gelen ustalar onarıma başlamadan önce kendilerini yeterli gördüler. Bir tane yaptılar. Köşe çizgileri tutmadı. Her parça tek tek kesiliyor. Mikron oynadığınız zaman sapmalar oluyor. Ustalar bir sene deneme yaptılar. 1 yıl içinde kopyasını yapabilecek duruma geldiler. 'Sonra yapmaya başlayabiliriz' dedim. Aradan 20 yıl geçti. O zaman çocuklar bana 'Hocam İstanbul'un en iyi ustasıyız' derlerdi. Şimdi soruyorum 'Ya hocam biz o zaman bir şey değilmişiz' diyorlar. Bu sanat öğretmekle öğrenilen bir şey değil, yaşayarak öğrenilir.''
TAVAN ONARIMI
Ahmet Selbesoğlu, bir odanın tavan onarımı hakkında karşılaştığı bir olayı şöyle anlattı:
''Restorasyon sırasında bir odanın tavanındaki kalem işleri yerine, yenilerinin yapıldığını gördüm. Ustaya 'Eskisine ne oldu' diye sordum. 'Eski bezler çürümüştü, söktük, yeni bez yaptık' dedi. Çok sinirlendim. Bizim yöntemimiz bu muydu? Bezi çöpten buldurdum, temizlettim, tekrar gerdirdim. Bezin üzeri Harp Akademileri zamanında boyanmıştı. Bunun üzerinden araştırma analizi yaparak önceki katmana ulaştık. Bezin yarısını koruduk. Usta bezin diğer yarısı için 'Askerler muşamba yapmışlar, bez çıkmadı' dedi. Tam inanmadım ama inanmaya mecburum. Yok olmuş bir şeyi ne yapacağım? O ustayı da uzun yıllar benimle çalışmasına rağmen işten çıkarttım.''
Bugünkü kalem işlerinin bir haftada yapıldığını, ama eskinin onarımının 2-3 ay sürdüğünü dile getiren Selbesoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
''3 ay nerede, 1 hafta nerede? Müteahhide aynı parayı veriyorsanız, eskiyi onardığı zaman da yenisini yaptığı zaman da 100 alıyorsa bir haftalık olanı yapar. Restorasyon ağır bir iştir. Türkiye'de ne yapıyorlar? Eski bezi kesiyoruz, piyasada metresi 10-15 liraya Amerikan bez satılıyor. Üzerine yağlı boya yapıyoruz ve boyuyoruz. Altın varak yapıyoruz. Gelenler de 'Aaa ne güzel olmuş' diyorlar. Eseri tahrip ettiniz diyen yok... Eskinin onarılmış haline ise 'Hiç güzel olmamış' diyorlar. Bir yerde 250 yıl önce yapılmış kalem işi, bir yanda 3 ay önce yapılmış kalem işi... Yenisini ben kendi evime de yaparım. Bir yerde, bir şey yeni yapılmışsa bizim için onun bir ifadesi yok. Biz Büyük Mabeyn Köşkü'nü restore ederken hep bunu göz önünde bulundurduk ve eskiyi onardık. Onun için uzun sürdü, ama Türkiye'deki en iyi restorasyon oldu.''