Bir bahane uydurup, ayakta kalan son kalelerinden Küba'yı tavaf etmek üzere Havana'ya giden bir avuç Türk komünisti, sokaklarda çürümekte olan eski Amerikan arabalarını belki şaşarak, belki sevinerek görmüştü...
Bunları siz de filmlerde falan görmüşsünüzdür.
"Buena Vista Social Club" topluluğunun Açıkhava Tiyatrosu konserine karaborsadan iki yüz dolara bilet alan Türk züppeleri de, en azından konuyla ilgili belgeselde görmüşlerdir.
Havana sokakları, durduğu yerde çürümüş, lastiği kayıp, tamponu paslı, çamurluğu delik deşik, kaportasının boyası dökülmüş, koca burunlu, lenduha gibi Amerikan arabalarıyla doludur...
Ellili yılların gözde arabalarıdır bunlar:
Cadillac, Chevrolet, Dodge, Buick, Plymouth...
Hani, Avrupa Yakası dizisindeki berber Nejat'ın koltukları gibi, Adnan Menderes devrinden kalma!
Çünkü diktatör Batista da o devrin adamıydı.
Küba'yı bir kumar, fuhuş, içki, eğlence ve yolsuzluk merkezi yapmış, bir
"Amerikan kerhanesine" çevirmişti.
Hani o mambolar falan da o devirden kalmadır, Perez Prado ve arkadaşlarından
"beş numaralı mambo",
"sekiz numaralı mambo",
"kiraz pembesi ve elma çiçeği beyazı" falan...
Batista gitti, yerine başka bir diktatör geldi. Faşist diktanın yerini komünist dikta aldı. Geçen yılbaşı gecesi ellinci yıldönümü kutlandı. Castro'nun adamları Havana'yı 31 Aralık 1958'i 1 Ocak 1959'a bağlayan gece basmışlardı...
Onun için, Havana sokaklarında daha yeni bir Amerikan otomobili aramayınız. Gelmemiştir ambargo nedeniyle, eskisinin yedek parçası da. Üstelik benzin de kuponla verilir.
Boyaları dökülmüş bakımsız evlerin önüne park edilmiş, çürümeye terk edilmiş arabalar ve yalın ayak başı kabak inci dişli esmer çocuklar... Hüzünlü bir açık hava müzesi gibidir Havana. Bir türlü iki yakası bir araya gelememiş bir halkın canlı müzesi... Metazori öğrendikleri Rusça artık hiçbir işlerine yaramayan insanların, 1 Mayıs geçit töreninde benzin yokluğundan ordusunu bisiklete bindirenlerin ülkesi, koskoca bir fiyasko...
Türk komünistleri, Küba'nın
"pediatri" yani çocuk doktorluğu alanında büyük ilerleme kaydettiğini söylerler, o da Ernesto
"Che" Guevara'nın asıl mesleğine saygıdan olsa gerek.
(Türk komünistleri artık şu adamın ismini de
"Gevara" şeklinde doğru okumayı öğrenseler iyi ederler, o zaman belki romancı Gabriel Garcia'nın soyadını da
"Markez" şeklinde doğru okurlar,
"Markuvez" falan diye saçmalamazlar.)
Fakat Kübalılar arabaların hepsini bırakmamışlar kaderlerine...
Bazılarını ittire kaktıra tamir edip kullanırlarmış. Bu konuda Küba ustaları epey nam salmışlar.
"Havana oto sanayi sitesinde kaportacı Antonio usta, debriyajcı Juan usta, akücü Jose usta" gibilerden adamlar kurtarmışlar arabaları...
Otomobil satışları krizde dibe vurdu ya, şimdi Amerikalılar, diğer ülkelerin de
"Küba modelini" örnek almalarından korkuyorlar: Eski arabayı hurdaya çıkarıp yenisini almak yerine tamir yoluna gidilirse sektör büsbütün büzüşecek.
Biz yıllarca öyle yaşadık!
Biz, 1948 model De Soto'nun kapı kolu kopunca yerine çay kaşığı kıvırıp bakır telle tutturmuş insanlarız!
Bize sinyal gerekmez, kol çıkarırız, arka cam kırılırsa gazete kâğıdı kaplarız, dikiz aynası kullanmasak da olur, motoru
"rektifiye" etmek de milli uzmanlık alanımızdır. Bize otomotiv krizi vız gelir, vız!
2001 krizinde kıçı yere vuran Türk burjuvası nasıl da
"üç ayda bir araba değiştirme" serseriliğinden hemencecik vazgeçivermişti?
Tüketici açısından durum bu. Peki ya üretici?
Köyünden mercimekle bulgur gönderecekler yiyecek, olmadı semt pazarında limon satacak. Ürettiği arabaya hiç binemedi ki şimdi insin...
Yayın tarihi: 10 Ocak 2009, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/10//ardic.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.