Ergenekon üzerine yazmamaya özel bir özen gösteriyorum.. Mektebi Mülkiye'de felsefesini okuduğum Hukukun temel ilkesine saygımdan.. Görülmekte olan bir duruşmayı etkilemek, karara en küçük etkide bulunmak bir hukuk, ötesinde bir insanlık suçu olduğundan..
Netice bu konuda karar verecek yargıçlar da insan.. Okuyorlar, duygulanıyorlar, etkileniyorlar. Doğal değil mi?.. Gökten inmiş robot değiller ya..
Hatırlarsınız.. Bir tarihte Kocaeli'nde maça gitmiş, dönüşte sınıf arkadaşım olan valiyi eleştirmiştim..
"Yahu senin yanında, Şeref Tribünü'nde oturan adam sandalye fırlatıyor hakeme, ses etmiyorsun, sen nasıl valisin" diye.. Nuri ertesi gün aramıştı..
"Yahu Hıncal, o sandalyeyi fırlatan adam, ilimiz savcısı.. Kimi kime şikâyet edeceğim?.."
Öylesi insanlar hepsi.. Bizim gibi, hepimiz gibi..
Ama sağ olsun, liberal, demokrat arkadaşlarımız, Ergenekon davasını etkilemek bir yana, bitirdiler ve mahkûm ettiler bile.. Hem de öyle mahkûm ettiler ki, benim gibi susup, kararı bekleyen hukuka saygılı insanları Ergenekoncu faşistler olarak ilan bile ederek bir mahalle baskısı yarattılar. Bir köşe yazarı olarak itibarını korumak istiyorsan, sen de karar verecek, hatta infaz edeceksin ki itibarını koruyasın. Utanmasalar hatta, savcıya ihbar edecekler..
"Sayın Savcı, Hıncal Uluç Ergenekon yazmıyor. Demek onlardan, onu da almak için ne bekliyorsun?.."
Dün akşam televizyonu dinlerken yazmaya karar verdim. Uğur Dündar anlatıyordu. Bir çete ele geçmiş, planları arasında Uğur Dündar'ı öldürmek var. Uğur da gazeteci olarak, bu çetenin lideriyle röportaj yapmaya karar vermiş. Bu arada soracak "Beni niye seçtiniz" diye..
Ayni şey benim de başımdan geçmişti. Aktüel, ünlü köşe yazarlarından ünlülerle röportajlar diye bir diziye başlamıştı. Bana da geldiler. "Birini seç konuş" diye.. Alaattin Çakıcı'yı seçtim.. "Yahu beni niye vurdurdun" diye soracaktım. Vuran ve vurulanın konuşması ilginç de bir gazetecilik olacaktı. Çakıcı hapisteydi, Adalet Bakanlığı izin vermedi, konuşamadık.
Uğur konuşmuş.. Sonuç.. Ergenekon iddianamesinde, o çete reisi ile Uğur Dündar, dost, arkadaş olarak geçiyor.. Kanıt da o röportaj.. İyi mi?.
2500 sayfa iddianame yazar, duyduğun her şeyi geçirirsen, böyle şeylerin olması doğal..
Sabih Kanadoğlu.. Olayın şekli skandal.. Ortada fol yok yumurta yokken devlet televizyonu TRT, Kanadoğlu'nun evinin basılacağını haber veriyor.. Baskın saatler sonra?.. Nasıl oluyor bu?.. Kimse merak etmiyor.. Kanadoğlu hukuka saygılı ve inançlı.. Ama şekilden üzgün.. "Terör örgütü üyeliği" ile suçlanmasından yıkılıyor.. Teknik takibe alınmış, yani telefonlarının dinlenmesine karar verilmiş olmasından yıkılıyor. Onuncu dalga içinde bazı mafya babaları ve de özellikle İbrahim Şahin ile ayni operasyonda basılmasından yıkılıyor. O Şahin ki, Kanadoğlu'nun müthiş iddianamesi ile beraattan kurtulup mahkûm olmuştu. Şimdi ayni terör örgütündeler.. Buyrun!..
Şimdi bir de Dalan var.. Ötekilerle tanışmam bile.. Ama Bedrettin Dalan askerlikten beri arkadaşım..
Kaç kez yazdım, "Keşke İstanbul'un başında bir dönem daha kalabileydi" diye.. İstanbul'u dolaşın. Dalan'ın imzasını görmeyeceğiniz tek köşe bulamazsınız.. Öyle başkandı.
Özal hızla parlamasından korktu, yolunu kesti. O da siyasetten çekildi, kendini eğitime adadı. Önce İstek Liseleri, sonra o muhteşem Yeditepe Üniversitesi..
Kayışdağ'daki kampus açıldığında beni davet etti, gezdirmek için.. Hayran hayran dolaşıyorum.. Bir yandan da Dalan'ı yokluyorum.. Aklı hâlâ siyasette, hâlâ en büyük aşkı İstanbul'da gibi geldi bana.. Yemekte " Sakın ha başkan.. Sakın ha..
Artık siyaset miyaset yok.. Sen işini buldun. Eğitim ordusuna katıldın. Bu ülkenin en çok ihtiyaç duyduğu şeyin başındasın. Sakın ha.."
Mırın kırın etti.. Lafı geçiştirdi..
Yıllar geçti aradan.. Geçen yıl, gene yemek yiyoruz..
"Ülke nereye gidiyor?.. Bize yeni bir parti gerek" dedim.. "Bu Baykal, bu Bahçeli'yle bir şey olması mümkün değil.. Yeni bir lider, yeni bir parti, yeni bir umut gerek.." Lafı nereye getireceğimi anladı.
"Atatürkçü kesimin en büyük şikâyeti Fethullahçı okullar değil mi?. Mücadele o okulları yıkma, yok etme yolları aramakla mı olur, yoksa, daha iyilerini yapmakla mı?. Öyle liseler, üniversiteler kurarsın ki, buradan yetişen pırlanta gençler ülkenin geleceği olur, senin de 'Nereye gidiyoruz' diye endişe etmene, Fethullah Okullarından korkmana sebep kalmaz.." Sonra hedeflerini anlattı.
"Yeditepe iyi üniversite olacak. Ama iki fakültesini, Dişçilik ve Hukuk Fakültelerini dünya çapında yapacağım göreceksin.."
Şimdi bu Dalan "Dünyanın en iyi hukuk fakültesini yapacağım" diyen adam terör örgütü üyesi, rejimi yıkma eylemcisi olarak suçlanıyor. İstanbul Barosu'nun tokat gibi açıklamalarını iyi okuyun.. Hatta kesin saklayın bir yerde..
Sonra da yargıya inanarak ve güvenerek Ergenekon davasının sonunu bekleyin.. Yapacak en doğru şey, bugün bu!.. Ben yargıya inanıyorum.. Yargısız infazcı Liberal ve Demokrat arkadaşlarım da "İnanıyorum" der altına imzalarını atarlar mı?.
Hadi atsınlar, görelim!.
Bugünkü Tüm Yazıları
Arkadaşım Bedrettin Dalan üzerine..
Yayın tarihi: 10 Ocak 2009, Cumartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/10//uluc.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.