Tıpkı Haşmet Babaoğlu gibi, ben de Issız Adam üzerine yeniden yazmayı düşünmüyordum. Ama yine onun güzel yazısını okuyunca, içimden yazmak geldi. Temel bir konuda... Babaoğlu'nun çok haklı olarak belirttiği gibi, filmin bir sinema yapıtı olarak tartışılması çok doğal. Ama ya ötesi? Herkes konuşuyor: Alper öyle yapmazdı da şöyle yapardı, Ada şöyle yapmamalıydı da böyle yapmalıydı diye... Sanki aşk, ilişki, bağlılık, ihanet, cinsellik gibi konuların belli reçeteleri, kalıpları olmadığını, bunların herkese, her bireye göre değişebilen kavramlar olduğunu bilmezmiş gibi... Bu, düşsel bir kadın-erkek ilişkisine Çağan Irmak'ın özel, kişisel bakışı. Gerisi boş laf... Daha da ötesi, ağlama sorunu. Bunu dillerine doladılar, "Ben ağlamadım, sen nasıl ağladın?" diye nerdeyse hesap soracaklar. Yahu, ben size gözyaşlarımın da hesabını mı vereceğim? Tüm tartışmaların öncesinde, en bakir ruh haliyle yaklaştığımız bir filmde (ki sanat eserine eleştirmen olarak öyle yaklaşılması gerekir), bir noktadan sonra duygularımı tümüyle coşturan, adeta tüm içimi yıkayan o hüzünlü senfoniyle niçin ağlamayayım? Ama bu kadar patırtıdan sonra görsem yine ağlar mıydım, onu bilemem. Yine de, lütfen kimse gözyaşlarım kadar mahrem bir şeye karışmasın!
Yayın tarihi: 9 Ocak 2009, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/09/cm/haber,E11A52C7254B499E97B760DCE3616BA2.html
Tüm hakları saklıdır.