Ergenekon davasının zaafı, çok sayıda kişiyi ve birbirinden çok farklı olayı ihtiva etmesi. Tutuklu sanıkların ya da gözaltına alınanların arasında nasıl bir irtibat kurulacağı tam olarak bilinemiyor. Hatta, kamuoyunun, bu yüzden, teferruata dalıp, meselenin özünü gözden kaçırması bile mümkün.
Bana göre Ergenekon'un faaliyeti, Türk Silâhlı Kuvvetleri'nin
"koruma ve kollama" görevinin sürmesini sağlayacak bir dizi
operasyon/provokasyondan ibaret.
Türkiye, sürekli iki büyük tehdit ile karşı karşıya gösterilmiştir. Bunlardan biri
irtica, diğeri
bölücülük .
Kürt meselesinde açılım mı istiyorsunuz, güvenlik sorununun ötesinde, sosyal ve siyasi tedbirler alınması gerekir, mi diyorsunuz, birdenbire Hakkâri'de peş peşe bombalar patlıyor. Ve ne tesadüf, Şemdinli'de,
Umut Kitapevi'ni bombaladığı iddia edilen jandarma astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz yakalandıktan sonra, patlamalar kesiliyor. Daha önceki bir tarihe gidelim: Demirel Hükûmeti, uzlaşma sağlamak üzere, dağdaki örgüt mensuplarının bir bölümü için af çıkarılmasını mı görüşecek! O gün, Bingöl'de, minibüs içindeki 33 er katlediliyor ve PKK'ya
"Özel Tim mevzilerinize saldırmaya geliyor" şeklinde yanlış bir enformasyon gittiği bilahare anlaşılıyor.
Danıştay olayı da,
"irtica tehdidini!" gösteren bir başka misal. Danıştay, anaokulu öğretmeni Aytaç Kılınç'ın, okul bahçesinde başörtüsü takmasının, laikliğe aykırı olduğuna dair bir karar vermişti; Vakit gazetesi, bu kararı veren Danıştay üyelerinin fotoğraflarını yayınlamıştı. Buradan yola çıkarak, saldırının
"dincilere" mal edilebileceği hesaplandı, Alparslan Arslan, devreye sokuldu. Ama daha sonra, Ümraniye'de,
Oktay Yıldırım'a ait bombalar yakalandı. Eskişehir'de de,
Fikret Emek'in annesine ait bir evde, plastik patlayıcılar, mermiler, el bombaları, gaz ve sis bombaları vs. ele geçirildi. Bu bombaların benzerleri, Alparslan Arslan tarafından, Cumhuriyet gazetesine de atılmıştı. Böylece, Ergenekon sanıklarından Oktay Yıldırım ve Fikret Emek'le, Danıştay saldırısı arasında irtibat kuruldu.
Bu arada, özellikle Kıbrıs ve Annan Planı merkez alınarak, 2003 sonu ve 2004 başında, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök haricindeki komuta heyetinin
(Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman, Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek, Hava Kuvvetleri Komutanı İbrahim Fırtına, Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur) darbe hazırlığı içinde bulunduğunu, bu çerçevede, medya sektöründe ve iş âleminde çeşitli kişilerle temas kurulduğunu, Özden Örnek'e ait günlükler meydana çıkardı. Yalman ile Örnek, Özkök'ün tavrı karşısında geri adım atmışlar, buna mukabil, halen Ergenekon'dan tutuklu bulunan Şener Eruygur, işin peşini bırakmamıştı.
"Ayışığı" darbe planını hazırlamış, ayrıca Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde, 28 Şubat'ın Batı Çalışma Grubu benzeri
"Cumhuriyet Çalışma Grubu" nu kurmuştu. Bu Çalışma Grubu, sivil toplum örgütleriyle de irtibatlıydı. Hatta, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün seçimi öncesindeki,
"Laiklik elden gidiyor" mitinglerini, Şener Eruygur'un yönlendirdiği iddia ediliyor. Miting alanlarında, kürsüdeki söylemin, Ergenekon'un
"antiemperyalist, AB düşmanı, Batı karşıtı, aşırı ulusalcı" söylemiyle birebir örtüştüğü de unutulmamalı.
Belli ki, Savcı Zekeriya Öz, darbeyle ilgili ek iddianameyi hazırlamak için, yeni bir dalga başlattı.
"İrtica odağı" olduğu düşünülen AK Parti'ye karşı bir darbe yapmak istendiğine ve buna zemin hazırlanmaya çalışıldığına göre, yeni gözaltıların da,
AK Parti muhalifi olmasından tabii bir şey var mı? Çoğu zaten askerle de irtibatlı. Aralarında askeri göreve davet edenler de var.
Türkiye, ilk defa, darbe heveslilerinden hesap sorma noktasına geliyor.
Yayın tarihi: 8 Ocak 2009, Perşembe
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/01/08//haber,25C57F997F8A45F0AF2633025DD981DE.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2009, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.