Kasım ayının sonunda şahane bir gün. Fahir Atakoğlu ile Ortaköy'de İstanbul Boğazı'na yaslanmış beş yıldızlı otelin terasındayız. İki gün önce azgınlığı ile çevreyi kırıp döken lodos sakinleşip kuzeyin soğuk poyrazını örtülemiş. İnsana huzur veriyor. O ele avuca sığmayan İstanbul bile yelkenleri suya indirmiş bütün güzelliği ile güneşin önüne sere serpe yayılmış. Fahir ile Fahir'in İstanbulu'nu böyle bir atmosferde konuştuk. Amerika'yı ayağa kaldıran İstanbul in Blue albümünü. Çünkü bu albüm, caz müziğinin vatanı olan Amerika'da, çok önemli bir referans olarak kabul edilen Amerika Caz Radyoları Listesi'nin 'dünya müziği' kategorisinde 20 Ekim tarihinde birinci sıraya yükselerek büyük bir başarı elde etti. Fahir, geçtiğimiz temmuz ayında da aynı şekilde birinciliğe imza atmıştı. Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. "Caz dinlemeyi seviyorum," diyenler bu albümü mutlaka almalı. Fahir Atakoğlu bu albümde müziğin matematiği ile yetinmemiş. Bundan önceki albümü İF'te olduğu gibi müzik ruhu kuvvetli ekibini genişletmiş. Dünyanın en iyi davulcusu kabul edilen Horacio El Negro Hernandez, efsanevi basçı Anthony Jackson, kuşağının önde gelen gitaristlerinden Mike Stern ve Wayne Krantz, saksofonda ise Bob Franceschini'yi bir araya getirmiş. Hep birlikte girmişler New York'taki Carriage House Stüdyoları'na. Provaların hemen ardından kayda girmişler. Konser albümü gibi olmuş. Ruhlarının notalarla olan bağlantısı kopsun istememişler. Fahir Atakoğlu İstanbul in Blue'dan söz ederken "Benim bir melodim var, ama," deyip devam ediyor: "Dünya çapında müzisyenlerle çalışırken onlara nerede durup nerede kalkacağını söyleyemezsiniz. Kendilerine ait duygularını ve hislerini serbestçe kullanırlar. Bu albümün tadı, bu müzisyenlerin kendi şahsiyetlerini de kattıkları için çok iyi oldu. Hem de müzik, sadece benim olmaktan çıkıp bizim işimiz oldu. Bu bağlamda Avrupalı eleştirmenler, besteci ile müzisyen arasındaki uyuma dikkati çekiyorlar. Bundan çok memnunum." Fahir Atakoğlu, ailesinin karşı çıkmasına rağmen müzikle uğraşmaya devam etmiş. 1970'li yılların sonuna doğru Cemal Reşit Rey'den bestecilik, orkestrasyon ve piyano dersleri almış. 1980'li yıllarda Türkiye'de ortalık kan gölüne dönünce ailesi onu İngiltere'ye göndermiş. Burada reklamcılık ve pazarlama okurken, bir yandan stüdyo müzisyenliği ve çeşitli mekânlarda piyano çalmaya devam etmiş: "İlkokul zamanından beri okuduğum hikâyeleri müziklerdim. Bestecilik yönüm vardı, Cemal Reşit Rey ile onu geliştirdik. Bana bir dünya görüşü verdi. Bu arada ailem beni terör korkusu ile İngiltere'ye gönderdi. Burada vizyonum büyük ölçüde açıldı. Değişik ülkelerin müzisyenleri ile bir araya geldim, üç-beş kuruşa hatta parasız çaldım. Müziğin açlığını çektim ama George Michael ile bu süreçte tanıştım." Kıbrıs, 12 Mart, Demirkrat, Sarı Zeybek, Dar Alanda Kısa Paslaşmalar gibi pek çok ulusal ve uluslararası yapım için jingle, belgesel ve film müziklerine imza atan Atakoğlu, bugüne kadar 17 ülkede toplam 14 albüm çıkardı. Albümleri 2 milyondan fazla satış yapan Atakoğlu, 2000 yılında Milano Film Festivali'nde Büyükada'da Sürgün belgeseliyle birincilik ödülünü kazandı. Atakoğlu 2002'de Telos Dios Telos şarkısıyla Yunanistan'ı fethetti. Mega Channel 'En iyi Şarkı' Ödülü'nü alırken 400 bin adet satarak da önemli bir çıkış yakaladı. Müzik endüstrisinin bir ekip çalışması gerektirdiğini belirten Fahir Atakoğlu'nun Grammy Ödülleri'ni veren Recording Foundation'a yaptığı üyelik başvurusu da kabul edildi. Atakoğlu bu albüm ile 'Contemporary Jazz Instrumental Album', 'Album of the Year' ve 'Instrumental Composing' kategorilerinde 51. Grammy'ye aday olacak.
Yayın tarihi: 6 Aralık 2008, Cumartesi Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/12/06/ct/haber,605AA22618284DF0B5009EDF7824D9FB.html Tüm hakları saklıdır.