NEW YORK İnsan istediği kadar içinde yaşadığı "yabancı" ülkeden Amerika'yı izlesin, gene de bu ülkenin sokaklarında geçirdiği birkaç saatin sunduğu, sağladığı zenginliği yakalayamıyor. İtiraf etmesi benim için çok güç ama galiba çok gezenin okuyandan daha çok bildiği bir gerçek. Kapısını açıp içine girdiğiniz andan itibaren
Obama dönemi Amerika'sı ile karşılaşıyorsunuz. Ama bu Amerika henüz altında ezildiği
Bush döneminin olanca ağırlığını taşıyor. Gene de farklı bir hareketin başladığı her yerde gözlemlenebiliyor.
Bildiğiniz krizlerden değil Her şeyden önce krizin Amerika'sı var dışarıda. Önümüzdeki perşembe Amerika en önemli "kutsal günlerinden" biri saydığı
Şükran Günü'nü kutlayacak. Bu bayram gelmeden sokakların ve mağazaların taşması, insan almaması çok tanıdık bir görüntüdür. Şimdi öyle değil.
Mağazalar çok yüksek oranlarda indirimler uyguluyor. Gene de eskisiyle mukayese edildiğinde bomboş demek abartı olmaz. Aynı şeyi
New York'un dillere destan gece ve yemek hayatında görmek de mümkün. En "gözde" (şimdi bizde de kullanılan o berbat deyimle söylersek
"in") yerlerde bile telefon ettiğinde yer bulabiliyor insanlar ve sizi kapıda karşılayıp kapıda uğurluyorlar.
Kısacası kriz Amerika'yı "vurmuş."
Parasının değerini bilmek ve kendini korumak Amerikalılara doğduktan hemen sonra öğretilir. Bu iki "içgüdü" yan yana gelince Amerikalılar krizle karşılaşınca bir tehlike karşısında kabuğuna çekilen canlılar misali hemen içlerine dönmüşler. Bu durum krizin ana niteliğini daha fazla tartışmaya açıyor.
Cuma günkü
New York Times'da Paul Krugman gene "şeamet tellallığı" yapıyordu.
Fakat onun haklı kaygıları ve tepkileri bu krizin çok benzetildiği 1929 krizi olmadığı gerçeğini değiştirmiyor. 1929'da para sistemden buharlaşmıştı. Şirketler ve her şey sıfıra yakın bir değere iniyor ama kimsede onları alacak para bulunmuyordu. Oysa bugün durum farklı. 1990'dan başlayarak yapay bir biçimde aşırı değerlenmiş
ekonomi "çekiyor", küçülüyor gerçeğe yakın değerine iniyor. "Değer kaybı" bu. Öbür tarafta son yirmi yılda sermaye biriktirmiş yeni bir kesim var. Bir firma yüzde 30 dolayında değer yitirdiğinde o "yeni sermayedarlar" gidip gözlerini kırpmadan onu alıyor.
Kısacası ortada el değiştiren ve küçülerek gerçek boyutlarına inen bir ekonominin krizi var. İşsizlik de var tabii. Fakat herkes biliyor ki, şimdi işsiz kalanlar bir iki yıl içinde yeniden ama daha düşük paralarla gidip yeni işler bulacak kendilerine. Herkes bu büyük kapitalist bunalımın sona ereceği günü sabırla bekliyor. Bu Şükran Günü'nde neye dua edileceği belli.
Krize çare Obama Bu nedenle
seçilmiş Başkan Obama cumartesi sabahı radyoda bir konuşma yaptı. Meraklıları Obama'nın resmi internet sitesinde bulabilir bu konuşmayı.
Yeni Başkan 2.5 yıllık bir plan anlatarak bu süre zarfında 2.5 milyon insana iş alanı yaratılacağından söz etti. Program ayrıntıları ve yöntemi de Roosevelt'in
Yeni Dağıtım (New Deal) programının neredeyse aynısı, ama çok önemli, çok hoş ve Obama döneminin iyi kullanılırsa heyecan yaratacağı bir farkla...
Obama yeni iş alanları yaratmak için mevcut Amerika'yı yıkıp yepyeni ve bu çağın gerçeklerine uygu yani organik, doğaya saygılı, doğal kaynakları daha az kullanan ve tüketen, çok yeni buluşlara uygulama ve kullanma alanı veren bir Amerika kurmaktan söz ediyor. Henüz kendisi de bunun yeteri kadar farkında değil. O nedenle konuşması yeterince heyecanlı değildi, yeterince yankı da bulmadı fakat arayışının yönü bu ve bu son derecede yaratıcı bir yaklaşım.
Hem krizi çözecektir hem de yeni bir Amerika'nın doğmasına yol açacaktır. Umarız bu yenilik arayışı Obama'nın diğer politikalarına da yansır diyorum ve o an
Hillary Clinton'un Dışişleri Bakanlığı'na getirildiğini anımsıyorum.
Epey hengame koparan ve Obama'nın şıklığını epey "çizen" bu oluşumu başka bir yazıda anlatayım. Şimdi sokağa çıkmam gerekiyor.
Yayın tarihi: 24 Kasım 2008, Pazartesi
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2008/11/24//haber,9B19DB84929B4D2690585490CBF4796D.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2008, TURKUVAZ GAZETE DERGİ BASIM A.Ş.