kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
17 Kasım 2008, Pazartesi
Sabah
 
Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Gündem Siyaset Ekonomi Yaşam Dünya Teknoloji Turizm Otomobil
 
24 Saat
24 Saat

İzmir'in depremselliği

Giriş Saati : 17.11.2008 11:12
Güncelleme : 17.11.2008 21:22
Yeni Haber
Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atilla Uluğ, İzmir'de küçük depremlerin büyük depremleri engellediği yönünde yanlış bir düşünce bulunduğunu, kentin etrafında ve içindeki irili ufaklı diri fayların herhangi bir zamanda deprem üretebileceğini söyledi.

Prof. Dr. Uluğ, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İzmir'deki küçük depremler konusunda halkın yanlış bilgilendirildiğini savundu.

''Küçük depremlerin büyük depremlerin olma süresini uzattığı veya engellediği'' yönündeki düşüncenin yanlış olduğunu ifade eden Uluğ, şunları kaydetti:

''İzmir'de tarih içinde son derece önemli depremler olmuş. Sismolojide bir kural vardır. Eğer bir gün bir yerde bir deprem olursa onun periyodu gelince yine aynı büyüklükte deprem olur. Bu, bundan sonra da olacak anlamına gelir. İstanbul'daki deprem etkinliği bize göre daha fazladır ama İzmir depremsiz, sakin, asude bir kent değildir. İzmir'in etrafında ve içinde 10 kadar irili ufaklı fayımız var. Bu diri faylar herhangi bir gün deprem üretebilir ve bu depremlerin de çok büyük olması gerekmez.''

''İZMİR'İN ZEMİNİ KÖTÜ''

İzmir'de Japonya'daki gibi büyük depremler olmayacağını ifade eden Uluğ, kentin ''zeminin kötü olması'' ve ''yerleşim alanlarının çok kötü bölgelerde seçilmesi'' gibi dezavantajları bulunduğunu ifade etti.

Prof. Dr. Uluğ, İzmir'in tarihte ''mütevazı depremler'' nedeniyle tahrip olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:

''Mütevazı depremler başka yerlerde bu kadar büyük hasar yapmaz. Ancak İzmir Körfezi, jeoloji tarihinin son sayfalarında oluşmuş çok genç ve körpe bir körfezdir. Onun etrafındaki karasal alanlar da daha denizden yeni kazanılmış taze yerlerdir. Bornova Ovası, Pınarbaşı, İnciraltı, Karşıyaka'nın olduğu yerler, denizden yeni kazanılan yerlerdir. Sertleşip kayalaşmamış olduğu ve üzerine kalitesiz, sağlıksız binalar yapıldığı için depremlerde çok büyük zarar görüyoruz.''

Depremin büyüklüğüne ilişkin tartışmaları doğru bulmadığını belirten Prof. Dr. Uluğ, ''Bırakalım depremin büyüklüğüne ilişkin tartışmaları. Orta ölçekli bir depremde dahi İzmir çok etkileniyor. Böyle bir durumda çok büyük tahribat olacağını Radius Projesi, İnşaat Mühendisleri Odası söylüyor'' dedi.

RİSKLİ BÖLGELER

Depremin büyüklüğünün sadece fayın uzunluğuna bağlı olmadığını kaydeden Prof. Dr. Uluğ, ''Depremin büyüklüğünü fayın uzunluğuyla ölçmek yanlıştır. Fay uzunluğu bir parametredir, başka parametreler de vardır. Yırtılmanın, mekanizmanın yönü, doğrultusu gibi parametreler de depremin büyüklüğünü etkiler. İzmir'de uzun fay bulunmadığı görüşü de yanlış. Midilli'nin güneyinden başlayan Karaburun fayı, 100 kilometreden uzun ve tehlikeli'' diye konuştu.

Uluğ, Karaburun fayının 1688'de büyük bir deprem ve yıkıma neden olduğunu, Doğanbey, Zeytindağ-Bergama faylarından herhangi birinin de 6,5 büyüklüğünde depreme yol açabileceğini söyledi.

YAPILMASI GEREKENLER

Türkiye'de depremi önceden tahmin etme çalışmaları yapıldığını söyleyen Prof. Dr. Atilla Uluğ, yıllar süren değişimlerin, deformasyonların bilimsel olarak tespit edilebildiğini bildirdi.

Yer altından bazı gazlar ve elektrik akımı çıktığını söyleyen Uluğ, şunları kaydetti:

''Bunları sağlıklı tespit ederek vakitlice konsültasyon yapılırsa büyük depremler öncesi alarm verilebilir. Türkiye'de afet yönetimi, kriz sonrası yaraların sarılması olarak biliniyor. Biz bilim adamlarına düşen sorumluluk, İzmir'de tehlikeli olduğunu düşündüğümüz fayları tespit etmek, analiz yapmak ve yerleşime uygun yerleri belirlemek. Bazı yerlerde hiç ev yapılmayacak, bazı yerlerde kontrollü yapılacak. Her yere ev yapılmaz, yapılırsa çok büyük bedeller ödenir. Yöneticiler de bu bilimsel delillere dayanarak düzenlemeye gitmeli. Bununla ilgili yasalar, tüzükler çıkaracaklar. Her iki grup da görevini yaparsa depremler korkutucu olmaz, yağmur yağması gibi doğal bir olay olur.''

(AA)